bugün

Arkadaşlar merhaba, başımdan geçen bu olayı anlatmak ve anlatmamak arasında uzun süredir gelgitler yaşıyorum. Bu olayı anlatmamın o dehşet anını yeniden hatırlamama neden olacağını düşündüğüm için uzunca zamandır bekliyordum. Ama artık sorumlu bir vatandaş olarak bunu anlatmam gerektiğine karar verdim. Evet, anlatacağım…

Yaklaşık 15 gün önce, bir iş için gittiğim istanbul’da, “Sakın taksiye binme taksi seni çok dolaştırır, bilmediğin yer kazıklanırsın” gibi öncesinden sahip olduğum bilgiler nedeniyle mecburiyetten bir Uber çağırdım. Bu ilk Uber deneyimim olacaktı o yüzden heyecanlıydım. Ancak sadece heyecan değildi içimdeki, sağdan soldan duyduğum haberlerden dolayı hafiften bir tırsmada vardı. Ya bir taksici bizi döverse, ya yolumuzu keserlerse falan diye tırsıyordum. içten içe de kendimi rahatlatmaya çalışıyordum.

Neyse, bir süre sonra araç geldi…

Gelen araç biraz da ürkütücüydü, siyah camlar, siyah jantlar, simsiyah bir arabaydı üstelik sağından solundan zincirler sarkıyordu arabanın. Şoföre –şoförü de birazdan tarif edeceğim- “Bu zincirler de neyin nesi?” diye sorduğumda “Uberden önce çekicilik yapıyordum, çeki zinciri onlar” cevabını aldım. Bu işlerden pek anlamadığım için makul bulmuştum bu açıklamayı.

Sonra, kafasında kasket, kareli gömleğin üzerine triko yelek giymiş olan şoförün verdiği rahatlatma hissiyle araca bindim. Bu şoför, bir taksi şoförü olsa hiç yadırgamazdım aslında. Çünkü hemen her yerde görebileceğimiz, 65 yaş üstü dayılar gibiydi görüntüsü. Ancak bu dayının Uber şoförü olması biraz tuhaf gelmişti. Yine de bindim arabasına ve düştük yola…

Biraz tedirgin biraz gözlemci bir şekilde yoluma devam ediyordum, taksilerin yanından geçerken tedirgin, daha önce görmediğim yerlerden geçerken heyecanlı bir şekilde ilerliyordum... Gideceğimiz güzergâh bahtsızlığımın bir yansımasıymışçasına Bahçeli’nin deyimiyle ıssızı ıssaza ıssazsızdı. Yani o “işsiz” demek istiyordu belki ama benim gideceğim yer ıssızdı. Bu ıssızlık içimdeki o ürküntüyü biraz daha tetikliyordu.

“Müzik açsam rahatsız olur musun genç” diye sordu dayı. Dayının bu sorusu ürkme ile heyecan arasında gidip gelen duygularımı biraz yumuşattı. “Tabii buyur aç dayı” dedim. içimden “Dayı şimdi TRT radyo açar, bizim yörelerden bir türkü çalar, TRT’nin o bilindik anonsu hangi yöreye ait türküyü hangi sanatçımızın söyleyeceğini zikreder, biraz ‘datdiri dittiri diriri diri dom ben yârimi seviyom’, biraz ‘Cemile’min gezdiği dağlar meşeli, imanım’ şeklinde gideriz yolumuza” diye düşünürken, dayı dayadı ağzıma ağzıma sert metali… “Allah Allah, dayıya bak sen” diye düşünürken, dayının vitese uzanan elini gördüm. ilk dehşet anımı orada yaşadım… Dayı gazı kökleyip vitesi beşlerken, ülkücü hareketin kurt işaretine benzeyen o “metal müzik” işaretini yapmıştı… Bir an durdum, sonra kendi kendime güldüm, “yok canım” dedim, “dayının ne işi olur metal işaretiyle, bir an gaza geldi, vitesi tutarken eli yanlışlıkla o hali alıverdi” diye düşündüm.

Lakin dayı sert bir şekilde direksiyonu sola kırıp, rotadan çıktı. (Ne olur ne olmaz diye düşünerek yine de navigasyonu açmıştım, evet dostlar maalesef güzergâhtan çıkmıştık) Paniğimi belli etmeden, sesimi düzeltip “hayırdır dayı, nereye gidiyoruz” dedim. Dayı birden durdu, bir rüyadan uyanırmışçasına sakinleşti, müziğin sesini kıstı, “kusura bakma evlat kaptırdım kendimi bir an” dedi, gülümsedi. O gülümseyince ben de rahatladım. Ancak nereye gidiyorduk? Çok geçmeden dayı mahcup bir sesle açıklamasını yaptı; “Az ileride bir pet shop var, bizim hanımı üç beş gündür üç harfliler rahatsız ediyor, evde kedi olursa onlar gelmez derler, bir kedi alacağım hanıma, müsaadenle önce oraya bir uğrayalım” dedi.

Birden kendimden utandım, Mahmut amcaydı şoför, Cuma’dan çıkan hacı yağı kokulu bir Cemşit dayıydı. Ekmeğinin peşinde koşan, emekli ikramiyesiyle zar zor alabildiği arabasıyla ek işler yaparak geçimini sağlamaya çalışan bir Ekrem enişteydi. “Dopluyu sattıng mı inişte” diye sorduğumuz, “Gonya’da Peju varımış bi dene servisten çıkma j9’lardan ona mı baksak Peju iyidir” diye muhabbet ettiğimiz Ramazan dayıydı… Bense bu adamı biraz tedirgin edici bulmuş, metal müzik işareti yapan uğursuzun biri olarak düşünmüştüm. Aniden rota değiştirmiş olmasını kötüye yorduğum bu dayı “karısını korkutan üç harflilere önlem olsun diye kedi alan” bir minnoş Reşat amcaydı… Altmış beşine bastığı ilk gün gidip beleş otobüs kartı alan, halk ekmek kuyruğunda bekleyen dayılardan…

Artık içim daha rahattı, olur da bir taksici bizi çevirirse, mahalleden, ailesinden ya da sülalesinden aşina olduğu dayılara benzeyen bu şoför dayının yüzü suyu hürmetine bize zarar vermezdi.

Dayı kısık sesli metal müzik eşliğinde sürdü aracı pet shopa doğru. Sonra “sen bekle yeğen, ben kediyi kapıp geliyorum” dedi. Araçtan inerken sıyrılan pantolonun kenarından sarkan zinciri gördüm. Onu gördüğümü gören dayı, biraz tereddütlü biraz da mahcup “cüzdanı sık sık kaybederim evlat, şu zincir de olmasa…” dedi ve yaşlılığından utanarak gitti.

Arabada yalnızdım, içini iyice incelemeye başladım, her şey yerli yerinde görünüyordu, düzgündü, tereddüt uyandıracak bir şey yoktu. Derken dayı geldi, elinde bir kedi kafesi, yaşından beklenmeyecek bir çeviklikle atladı arabaya. Kediyi, kafesiyle birlikte hoyratça yan koltuğa bırakırken, bir yandan da gazı kökledi, patileyerek kalktık. Geç kaldığımızı düşündüğü için böyle yaptığını düşündüğümden, “acele etme dayı vaktim var” dedim. Ses çıkartmadı, sonra biraz sessizlik oldu, bu sessizliği bozmak için “buna bir kedi merdiveni alaydın dayı, oynardı, şimdi böyle bütün kanepe kenarlarını sikertir bu” dedim. Susmamı istermişçesine hard metal çalan radyonun sesini kökledi. Arabayı kullanışı da değişmişti. Daha sert, daha agresif kullanıyordu. Uyarma gereği hissederek “dayı biraz yavaş kullanır mısın?” dedim. Oralı olmadı, sesimi biraz daha sertleştirip “dayı” dedim. Üzerindeki triko süveteri sıyırıp çıkartırken “siktirtme şimdi dayını” dedi. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken, gömlek cebindeki kimliğini, tarağını, cüzdanını, sigara paketini komple çıkartıp konsola attı. Ben “sıcakladı herhalde, kalp krizi mi şeker atağı mı acaba” diye düşünürken, kafasındaki kasketi çıkarttı uzun dalgalı saçlarını, şampuan reklamlarındaki starlar gibi savurarak dağıttı. iki eliyle iki yakasından tuttuğu gömleğini düğmelerini kopartarak süpermenmişçesine açtığında acı gerçekle karşılaştım; beyaz kuru kafa baskılı simsiyah bir tişört vardı içinde…

Şaşkınlıkla “dayı” diyebildim… “He dayı, he dayı, heee” diyerek tişörtünü yukarı sıyırdı ve iki göğüs ucuna da takılı olan piercingleri gösterdi. Vücudunun bilumum yerlerinde kuru kafa dövmeleri vardı. Allah’ım dayı pet shopa gittiğinde biri onu öldürüp yerine mi geçti, ben mi o ara uyuya kaldım da rüyaya daldım diye düşünürken, konuşmaya başladı; “bak koçum” dedi. “Bir saattir dayı dayı diye diye beynimi siktin” dayı mayı değilim ben, doksanların en hızlı satanistiyim, hard metal dinler, kapkara giyinir, sağından solundan zincirler sarkıtır, saç uzatırdım” dedi.

Parçalar şimdi yerine oturmuştu, araçtaki zincirler “cüzdan muhafazası” diye yutturduğu zincir… Kimliğini gizleyen bir satanistin arabasındaydım. Yalnız bir dakika, o da ne? Yo… Kedi… Üç harfliler, karısı, korkutmaca… Hepsi birer yalanmış… “Durar mısın ineceğim” dedim, evet panikle “durar mısın” demiştim. Durmadı. Üstelik “Kes sesini” diye cevapladı. Son sürat basıyordu, elimdeki navigasyon benim yol güzergahımdan hayli uzaklaştığımızı söylüyor, sürekli “rota yeniden hesaplanıyor, rota yeniden hesaplanıryor” deyip duruyordu.

Dayı kamuflajlı satanist Uber şoförü arabayı ormanlık bir alana doğru sürdü. Ormanın derinliklerine doğru arabayla ilerledikten sonra ilerde yanmakta olan bir ateşin simsiyah dumanı belirdi. “Ateşi yakmışlar bile” diyen dayı kamuflajlı satanist Uber şoförü, keyiflice dumana doğru yanaştı. Etraf bunun gibi simsiyah ve zincirli bir sürü Uber aracıyla doluydu. Ben başıma ne geleceğinden habersiz, bir yandan korkudan titriyor, bir yandan da evvelinde bina dikmediği koruluk, ağaçlık, ormanlık kalmadığı için sövdüğüm Ağaoğlu’na, bu sefer de şehrin orta yerinde böyle bir bakir alan bıraktığı için sövüyordum. “Ne olurdu şuracıkta yaşam mimarımız tarafından dikilmiş çirkin bir beton yığını olsa ulan TOKi’nin çirkinliklerine bile razıyım” diye düşünürken, dayı kamuflajlı satanist Uber şoförü bana dönüp “in aşağı” dedi. Dışarısı kim bilir hangi kamuflajlarla kendini Uber şoförü gibi göstermiş olan satanistlerle doluydu. Korkumdan “inmem” dedim. Bir anda Hayko Cepkin’in saykoya bağlayarak şarkı söylediği anlardaki sesine benzer bir sesle “UUiiiiNNNGGG UULLAANNNGGG AŞAĞĞIIAAAUUUU” dedi. Sabah kahvaltısında içtiğim çayı arka koltukta bırakarak indim aşağı. Bir yandan da birini tam birini yarım olarak hatırladığım iki duayı etmeye başladım.

Biz arabadan inince, beklemekte olan Uber şoförü kamuflajlı satanistler, tuhaf sesler çıkartarak ayinimsi hareketler yapmaya başladı. Hombara bumbara, kumbara, kuru kafa falan gibi şeyler söyleyerek bir ritüel olduğunu düşündüğüm saçma tavırlar sergilediler. Ben bir yandan bir buçuk duamı döndürüp durmak suretiyle Arapça, bir yandan buradan kurtulursam eksik bıraktığım tüm duaları ezberleyeceğim ve hatta hafız olacağım Allah’ım ne olur yardım et diye Türkçe olarak Allah’a yalvarıyordum.

Sonra vücudundaki dövme, piercing ve zincir sayılarından anladığıma göre bunların lideri olan Uber şoförü kamuflajlı satanist elini havaya kaldırdı. Hepsi birden durdu. Adam bana doğru yaklaştı, ben bu sefer de sabah kahvaltısında yediğim omleti ormanlık alana bırakarak geri kaçmak için yeltendim. “Korkma” dedi lider satanist. Sonra hepsi birden tek bir ağızdan “korkma, korkma” diye yineledi. Onların bu tavrı korkumu ikiye katlamıştı. Kalp çarpıntım artmış, nabzım düşmüş, çekilen kanımla beraber bembeyaz olmuş tenimle birlikte direniyor, korkudan ölmemek için gayret ediyordum.

Lider burnumun dibine kadar geldi sonra “Ace of Spades” diye diye kafasını sallamaya başladı. Yerinde duramıyor, hoplaya zıplaya “Ace of Spades” diyor, savurduğu saçları suratımı kamçılıyordu. Bu kamçılanma şu gerçeği de yüzüme vurmuştu; “Rüyada değildim”

Sonra bir elektro gitarcı çıktı, bunca karmaşanın içinde bir an için huzur bulacağım bir intro çalmaya başladı. Tam “bütün bunlar kötü bir şaka” diye düşünmeye başlamıştım ki bateriler girdi devreye lan ne oluyor demeye kalmadan anladım ki bu da And Justice for All’dı… bir süre de hep bir ağızdan bunu söyleyerek etrafımda döndüler, kafa sallayı sallayı bana vurdukları saçlarıyla bir nevi satanist işkencesine maruz bıraktılar. Sonrasında lider yine el kaldırdı, durdular. Lider havadaki elini omuzuma koydu ve “Korkma, gel sana söyleyeceklerimiz var” dedi. Halka şeklinde ateşin etrafında toplaştık, biri bana metal termos kapağında sert bir kahve ikram etti. Zehirli mi, kedi kanlı mı diye sorgulamadan, korkudan kurumuş boğazımı ıslatabilme arzusuyla bir yudum çektim. Zehirli ya da kedi kanlı değildi ancak zehir gibi acıydı. Yine de içmeye devam ettim.

Bir süre durduk, sessizlik oldu, içlerinden biri “çok korkmuşa benziyor reis” dedi, lider başıyla onayladı. Sonra bir başkasıyla göz göze geldi, ona onay verirmiş gibi bir hareket yaptı ve ondan onay alan Uber kamuflajlı satanist, ibo’nun vurulmadan önceki tiz sesini taklit eder bir tizlikle “Nemrudun kızı, yandırdın bizi” türküsünü çığırmaya başladı. Ben yaşadığım bu kültür şokunun neyin nesi olduğunu anlayamamışken bir ağızdan “ocağım söndü nasıl beladır” diye koro halinde söylediler, ben acaba bu da mı hard metal sınıfına giren bir şarkı diye düşünürken içlerinden biri solo halde Kazancı Bedih’i taklit etmek için damaklarını dişlerine geçirip peltekleşerek “ocağım söndü” kısmını söylemeye başladı. O bunu yaptıktan hemen sonra kahkahalarla gülmeye başladılar. Hunharca güldükten sonra liderleri “rahatlaman için yaptık bunu” Erman, çok iyi Kazancı Bedih taklidi yapar, bir “nice bu hasreti dildar ile giryan olayım” söylesin ağlarsın dedi.

Ben birazcık cesaretlemiştim, “satanistler Kazancı Bedih dinlemez ki…” dedim, acı acı güldü, güldüler. Sonrasında “dinlemez tabii, dinlemez ya…” dedi ve ekledi. “Ama bu ülke tüm satanistliğimizi aldı elimizden, yıllardır kendimizi gizlemek için türlü yollara başvurduk, kimimiz piercingini söktü, kimimiz dövmesini fondötenledi, bak şu Kazancı Bedih taklidi yapan, çiğ köfteci açıp esnaf muhabbetlerine daldı, şu yanındaki kuruyemişçi açtı sabah akşam Arka Sokaklar izledi. Ben iki sefer polislik sınavına girdim, türlü yollarla kamufle ettik kendimizi.” Dedi. Şaşkındım, gözlerinden süzülen yaşı görünce iyice şaşırdım, koskoca satanist lideri, yaşadıkları acıları anlatırken hüzünlenmiş ağlıyordu. “Lanet olasıca duman, gözüme kaçtı” dedi yiğitliğe bok sürdürmemek için.

Sonra da mağrur devam etti; “90’larda patlayan bu satanistler birden bire bıçak gibi nasıl kesildi sanıyorsun, nereye gitti bunca insan?” Ardından bir süre sessizlik oldu, hepsi susmuştu, hüzünlenmişti, kimisi uzaklara dikmişti gözünü, kimisi ateşe öylece duruyorlardı.

Cebinden bir Samsun 216 paketi çıkarttı lider, paketin jelatini yırtılmamış kısmını baş parmağıyla işaret parmağı arasında kalan yere vurup, jelatini yırtılmış olan yerden bir iki sarı filtreyi dışarı çıkarttıktan sonra önce paketi bana doğru uzattı “yak” dercesine. Ben de bir anda bu samimi durumun gazına gelip elimi göğsüme götürerek “kullanmıyorum” işareti yaptım. O “sen bilirsin” gibi bir jestin ardından dudaklarının arasına bir dal sigara yerleştirirken, ben de samimi bir ortam olsun, onları sevdiğimi, önemsediğimi düşünsünler diye, “bıraksana reis sen de şu illeti, sağlığına yazık değil mi?” diyebilme cesareti gösterdim. Sonra acırcasına bana bakıp gülümsedi…

Ardından “herkes kedi getirdi mi?” diye bağırdı, hep bir ağızdan “evet” cevabı geldi, “herkes kedi getirdi mi?” “evet” “herkes kedi getirdi mi?” “Evet, evet, evet” şeklinde üçleme yaptıktan sonra bana dönüp; “şimdi seni serbest bırakacağız, git onlara söyleye, 90’larda sindirdiğiniz, tıpkı içinizden biriymiş gibi olmaya zorladığınız satanistler Uber sayesinde geri döndü, artık kimse güvende değil, yıllardır saklandık, güçleneceğimiz anı kolladık, dağılmış, parçalanmış olan satanizmi Uber çatısı altında tekrar topladık, artık biz değil, siz saklanacak yer arayacaksınız” dedi…

Sonra yüksek kahkahalar atarak, beni aralarında, Yeşilçam’ın namuslu kızına saldıran kötü adamlar gibi birbirlerine fırlatarak eğlendiler. Sonra da sizlere bu haberi iletmem için canımı bağışlayıp saldılar.

Saatlerce yürüyerek yola ulaştım, o an oracıkta bayılmışım. Gözümü açtığımda bilmediğim bir evdeydim, başımda tonton bir amca vardı, kendime geldiğimi görünce, “şükürler olsun, kendine geldi, hanım hanım koş” diye bağırdı. Diğer taraftan da alnımdan aldığı beyaz patiskayı sirkeli suya batırıp yeniden alnıma yerleştirdi. Nerede olduğumu anlamak için soru soracak oldum, “zorlama kendini evlat, bir iyice toparlan sonra anlatırsın” dedi. Bu sırada nur yüzlü karısı girdi içeri, şükrederek bir bana bir birlerinin gözlerinin taa içine baktılar. Sonra gülümsediler. Tonton amca, “hanım misafirimiz iyileştiğine göre ben gideyim de biraz ekmek parası kazanayım” dedi. Karısı “git tabii bey, üç gündür gencin başından ayrılmadın” dedi.

Amca ayaklandı, kasketini taktı, gömleğinin cebine kimlik, bıyık tarağı, sigara ve ruhsatını koydu bana baktı “iyice dinlen” dedi gülümsedi ve gitti. Kapanan kapı sesinin ardından camdan dışarı baktım. Amcayı gördüm, arabasına doğru yürüdü, kapısını açarken besmele çektiğini dudağından okudum. Sonra bindi arabasına, önce koltuğunu ayarladı, sonra aynalarını kontrol etti, sonra da emniyet kemerini taktı. Ardından kontağı çevirmeden önce bir besmele daha çektiğini gördüm. Sonra çalıştırdığı sarı taksisiyle ekmek parası için yola koyuldu. Akşam dönerken kendime geleyim diye kemik almış manavdan, karısı kemik suyu kaynattı içtik sıcak sıcak…

işte böyle arkadaşlar, Uber’de yaşadığım dehşet verici olaydan sonra, tesadüf eseri bir sarı taksi şoförü benim hayatımı kurtarmıştı… Şimdi tercih sizlerin…
Oha insan okucak bunları okumadım .
(bkz: okumadan entry eksilemek)
sallamadır.

olm herif üşenmemiş uzunca yazmış lan. işssizliğe bak. *
(bkz: tl dr)
eagles'in hotel california şarkısını dinleyerek halüsinasyon görmüş olabilir.
metin biraz basite kaçsa da Betimlemeler ve cümle kurguları hiç fena değil. Kafamda bunu yazan ciddi anlamda neler yazabilir düşüncesiyle okudum tamamını. Mutlaka ciddi bir şeyler yazıyordur üşenmeden bunu yazdığına göre.

tema ise " başlatma überinizden, taksinizden, her yere bisikletle gidin " dedirtir.
(bkz: Manas destanı)
alkollü konsere gitme sonucu yazılmış yazı. evladımız belli ki içip içip konsere gitmiş.
Biri özet geçsin.
okumadan eksiledim, siz de öyle yapın.
işsiz gibi okudum çok sürükleyici yazmışsın kardeş helal.
uludağ sözlüğün toplam kelime haznesini bir yerde toplamış, teşekkürler. bastım eksini.
wattpad hikayesi sanırım. okumayın.
Çok merak ediyorum ama bu kadar yazıyı hayatta okumam. Biri özet geçsin lütfen.
aslında yazı uzun değil ama arada bir enter tuşuna basmak gerekir ki birbirine girmesin.

not: okumadım.
normalde uzun muzun okurdum ama bunu cidden okumam.
insan boşluk bırakır, parafraf yapar, hiç biri yok. beni kaybettin dostum.
Yazar son entry bundan 100 gün önce girmiş. Şimdi boşlukları dolduruyor olmalı. Uber çarpsın ki doğru.
Uber'in ne kadar tehlikeli olduğunun göstergesi olan bir olaydır.zaten bunları seven muhalifler.düzgün bir şey olsa şaşırırım zaten.

Not: uber'i söven bir yazı olmasa,o entry'i eksilerdim. hem de acımadan.Kısa ve öz yazın şu entryleri.insan okuyor insan.
çok beğendim bazı yerlerinde gülmemek için dudağımı ısırdım. bu güne kadar okuduğum en güzel troll entry di.
daha okumadan dehşet veren olaydır. hemen eksi.
Stephen King'in son çıkan kitabını okuyamamışım yoğunluktan bunu nah okurum.

Bari bölüm bölüm anlatsaydın arkadaş server'ı çökerteceksin.
ya binmiyorum sarı taksiye kardeşim yeter artık.

ubere bok atacağım diye diye senarist oldunuz amk.
torbacısı sağlammış.
Kardeş bunu okuyan 3 yıl yaşlandı.