bugün

ayrıca kurulduktan sonra türkiye komünist partisi'nin kurucusu ve karadeniz'de adice bir saldırıyla katledilen mustafa suphi'ye, özgürlükleri kısıtlamak isteyen adi burjuvanın silahlı tutmaları tarafından gene burjuvanın kendi koyduğu yasalara bile uyulmadan idam edilen deniz gezmiş, hüseyin inan ve yusuf aslan'a, gene aynı tutmalar tarafından vahşice katledilmiş mahir çayan, hüseyin cevahir ve ulaş bardakçı'ya, tutmalar tarafından camdan şağı atılan vedat demircioğlu'na, yaşı küçük olmasına ve suçu sabit olmamasına rağmen idam edilen erdal eren'e ve diğer tüm devrim şehidlerine itibarları iade edilecektir.
gülünür mü, gülünmez mi bilinmez ama kurulduğunda içi dolu turşucuk ırkçıları ve kapitalistlerin üç buçuk atacağını söyleyebiliriz.
Namümkündür.
görsel
bayrağı şu şekilde olabilecek cumhuriyet:

http://img115.imageshack.us/img115/7025/tsccen1.jpg
herşey emeğin olacaktır,kim üretiyorsa söz hakkıda onun olucaktır,gerçek demokrasi o gün bir güneş gibi doğacaktır.
sınıfsız toplum için bir adım daha atılmış olucaktır ve en önemlisi güneş o gün farklı doğacaktır.
kurulmasından sonra büyük üstat nazım hikmet ran'a iade-i itibar verilecek ve naşı türkiye'ye getirilip o çok sevdiği istanbul'da boğaza karşı yaptırılan anıt mezara defnedilecek, büyük sanatçımızın vatan hasreti nihayet son bulacaktır.
belki bir alakası vardır;

(bkz: hayali bile harika olan şeyler)
amerika'da başlayan ekonomik kriz, dünya'yı da etkisi altına alıyor (aslında aldı bile). diğer taraftan türkiye istediği kadar bize bir şey olmaz desin, yapılan açıklamalara göre geçen sene 170bin olan kredi kartı borçlu sayısı bu sene 300bine vurdu, bireysel ve konut kredilerinin bir çoğu geri dönemiyor, bu kredilerle alınan evler tıpkı krizin hemen öncesi amerikası gibi haczediliyor ama kimsede sıcak para olmadığı için bu gayrimenkullerin elde patlaması an meselesi.

diğer taraftan tüik'in açıkladığına göre geçen sene aynı dönem %8 olan işsizlik bu sene %9,8 olmuş durumda. yani reel sektör de ciddi bir darboğaza girdi. kaldı ki kredilerin geri döndürülememesi nedeniyle reel sektörün şu an lokomotifi konumunda olan inşaat sektörü de durma noktasına geldi. projelerin çoğu temeli dahi atılmadan âtıl halde duruyor. e bu da inşaatı besleyen demir-çelik, çimento gibi ağır sanayi kolları başta olmak üzere domino taşı gibi bir tetiklemeye sebebiyet vermekte.

merkez bankası şu aralar sıcak parada vergi indirimi ve faiz arttırımıyla avrupa ve amerikan devlerinin çektiği sıcak para açığını arap ve gurbetçi türklerle kapatma çabasında olsa da bu ancak kısa vadede krizin etkisini hafifletmekten, dünya finans krizinin türkiye'yi daha geç vurmasından öteye geçemez. eğer uzun vadeye yönelik yatırımlar yapılmazsa -ki yapılmıyor- sadece sıcak para politikalarıyla ekonomiye yön verilmesi imkansız. reel sektörse, bilhassa tekstil ve diğer tüketim maddelerinde zaten özellikle çin'den gelen ucuz maliyetli ithalat dalgasıyla durma noktasına gelmiş durumda.

reel sektörün bir başka candamarı tarım ve tarıma dayalı sanayi ise hem yanlış izlenen politikalar (organik tarıma geçilememesi, kalifiye tarım işçisi yetiştirilememesi, yetiştirilenlerin de istihdam edilmemesi, gap bölgesi, çukurova, konya ovası gibi tarıma elverişli arazilerin yanlış sulamalar yüzünden çöle dönmesi, hükümetin çiftçiyi subvanse etmemesi) hem de küresel ısınmanın yarattığı susuzluk ve türkiye'de üretimin düşmesinin yarattığı tüketim açığının ithal tarım ürünleriyle karşılanmaya çalışılması, e bunun da büyük bir ekstra çıktıya neden olması gibi nedenlerden bataklığa saplanmakta her geçen gün.

hülasa, yakında herkesi, hepimizi çok daha kötü günler bekliyor olacak. eğer birileri, bizler buna dur demezsek. aydınlık, gecenin en karanlık anından sonradır, yapmamız gereken güneşi gerekirse kendi ellerimizle doğurmak. ne diyor üstad? sen yanmazsan, ben yanmazsam, biz yanmazsak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa!*
dış politikasında devrimi komşularına yaymak ve komşu halklarıyla, emekçileriyle ilişkilerini iyileştirmek, kendisinden önceki osmanlı devleti ve türkiye cumhuriyeti'nin tarihiyle yüzleşmek, geçmişte yaşananlardan dersler çıkartıp gelecekte aynı hatalara düşülmemesi, kimseye aynı acıların yaşatılmaması için çalışmalar yapmak başlıca önem taşımaktadır.
(bkz: türkiye sosyalist cumhuriyeti bayrağı)

resmi bayrağı konusundaki tartışmalar yönlendirmedeki başlık altından sürdürülebilir.
bir umut ile yola koyulanların ödün vermedği,umutlarında taşığı gelecek...
türkiye sosyalist cumhuriyeti'nin sınırları içerisindeki coğrafyayı bilmeyenlere bu elbette gerçekçi bir eğitimle öğretilecektir. ancak kurulmadan önce eğer bireyler araştırırlarsa osmanlı devleti ve türkiye cumhuriyeti'nin ilk meclis kayıtlarına bakabilirler. bu o dönem faşistlik olmadığına göre, şimdi de faşistlik değildir. ayrıyetten kurulacak türkiye sosyalist cumhuriyeti'nde yalnızca türkler değil, çerkesler, lazlar, kürtler, tatarlar, aleviler, hıristiyanlar gibi her çeşit dinden, mezhepten ve kökenden insanlar yaşamaktadır. haliyle bu isimler bu halkların yaşadığı bölgeye de verilmiştir tarihçiler tarafından. bunun herhangi bir ırkçı düşünceyle alakası olmadığı gibi tsc'de kim tarafından yapıldığına bakılmaksızın her türlü ırkçı ve gerici düşünce yasaklanacaktır.

ve de bir daha belirtmeye gerek var mı bilmiyorum, her tsc vatandaşı anayasa ve yasalar önünde önünde eşittir.
yoğun tartışmaları beraberinde getiren ütopya. türkiye nin sosyalist olamayacağı çok açık ama demokrasi adına bu ihtimal sonuna kadar tartışılmalı diyorum. tartışın aslanlar. şu ugg ve gs-fb muhabbetinden başka tartışmaya girmeyen ezik ve cahil nesil birşeyler öğrensin. belki kafalarına bir iki siyaset şeysi girer.
susayım diyorum da, olmuyor be deli gönül, olamıyor. iyi ki bir devlet kapitalizmi tamlamasını öğrenmişiz ya, daya anasını satayım önüne gelen yere, olsun bitsin. kapitalizm nedir, devlet kapitalizmi nedir, kapitalist toplum ve sosyalist toplum arasındaki temel farklılıklar nelerdir siktir et, kaktır arkadan bi kapitalizm devlete, olsun bitsin.

birincisi, sosyalist devrim iki yoldan geçer, bilimsel sosyalizm yani komünizm yönteminde devletli, anarşist/anarko komünist bakışta ise devletsizdir. yani anarşist perspektiften bakmıyorsanız bu işin devletsiz olmayacağını da kabul etmiş olursunuz. devlet olmalı diyorsak, devam ediyorum.

iki; kapitalizm sınıflı bir sistemdir, adına burjuva dediğimiz sermayeyi zor yoluyla ele geçirmiş bir azınlık sınıfı vardır ve o azınlık tarafından ürettiğinin, emeğinin karşılığını alamayan, yani sömürülenler, emekçiler, işçiler, işçi sınıfı ise toplumun büyük çoğunluğunu oluşturur. burjuvazi, tıpkı sermayeyi elinde tuttuğu gibi devleti de zor yoluyla kendi egemenlik alanında tutar, çoğunluğa hoş gözükmek için ipleri gevşek tutsa da zaman zaman, elinden bırakmaz asla. orta sınıflara girmeden geçiyorum burayı. diğer bir deyişle, bir burjuvazi yoksa ortada, o rejime kapitalist diyemeyiz.

ha diyenler yok mu? gelelim sovyetler ışığında gelişen sosyalist pratiğe. sovyetler birliği kapitalisttir önermesinde troçkist tony cliff tarafından öne sürülen temel iddia bürokrasinin işçi sınıfı içinde ayrıcalıklı bir konuma yükseldiği, başlı başına bir sınıf halini aldığıdır, ki bu troçkizm'in dejenere işçi devleti söyleminin upgrade edilmiş bi versiyonu. şurda bir şeyi kabul etmek gerekiyor, daha stalinizm'e gelmeden, leninizm'in öncü parti formülasyonu teoride iyi gözükmekle birlikte sistemi tek adama kitlemek ve o tek adamın iyi çıkmasını ümit etmek gibi bir truva atını da içinde barındırıyor. ancak, bu söyleyeceğime stalin dönemi de dahil, sovyetler ve sbkp bürokrasisi çeşitli ayrıcalıklar elde etse de -burada iddialıyım- hiçbir zaman tam manasıyla bir sınıfsal karaktere bürünmemiştir. kaldı ki sosyalizm'de önemli bir sorundur kitlelerin politize edilmesi, yönetime katılmaları, bunun sağlanması için ayrıca bir efor sarfedilmelidir, bunun için de kitleleri, işçi sınıfını yönetime dahil etmek için ilk etapta çeşitli kurumlara gerek olduğu da aşikar.

ayrıyetten, türkiye'de burjuva yoktu demek de türkiye tarihini gözle değil de götle okumaktan ileri gelen bir iddia olsa gerek. açın kurtuluş savaşı hikayelerine bakın hiçbir şeye bakmıyorsanız, üzümcü rıza, tütüncü ahmet (isimleri sallıyorum) gibi tüccarların, istanbul'daki müslüman ve gayrimüslim, özellikle yahudi lobisinin, bankerlerinin nasıl finanse ettiğine bakın ankara'yı (tabi sonrasında azınlıklar hayatlarının kazığını yiyecektir cumhuriyet türkiyesi'nden, o ayrı).

son bir şey daha. madem 1980'e kadar türkiye'de bir burjuvazi yoktu, 79'da ecevit'in kim ayağını kaydırdı? pardon ama siz tüsiad'ı un'a bağlı bir yardım kuruluşu filan mı sanıyorsunuz? darbe olduğunda sabancı da askerciklerine koşmamıştı zaten kurtardınız bizi bu anarşiklerden diyerek di' mi? sabancı da kim hatta? ben kimim, burası neresi? lan ayrıca daha önce de dedik, elbette burjuvazi azınlık, proleterya çoğunluk olacaktır, bunun neden böyle olduğunu da tekrar açıklattırmayın adama, arayın, araştırın boş konuşacağınıza.

özetle, ağzı olan konuşmasın artık şurada, söylediklerinizi neresinden tutsak dökülüyor birader.

editovski: imlalar, car curt.