bugün

An itibariyle, son 20 günde işsiz kalan insan sayısı 5,2 milyona ulaştı. Resmi olarak 4,3 milyon işsiz de önceden vardı zaten. Böylece artık 9,5 milyon işsiz var Türkiye'de. Kendi kapitalist krizinin ikinci aşamasına girerken. Dünya da üçüncü aşamaya giriyor. Yani bunun daha kötüsü var. Kapitalizmde kriz çevrimleri vardır. Ortalama 3-5 yılda, 7-10 yılda ve 30-40 yılda bir farklı uzunluk, derinlik ve şiddette meydana gelen krizler kapitalist üretimin karakteridir. Şimdi bunlar üst üste binecek hale geldi. Salgın yüzünden değil. Salgın sadece tarihte kapitalist gelişmeye etki edebilecek pek çok faktörden biri. Burada temel mesele kapitalizmin kendisi. Artı-değer oranını arttırma amacına yönelik olarak mekanizasyondaki artışın, Marx’ın ''Kapitalist üretimin gerçek engeli sermayenin kendisidir'' deyişini anımsatırcasına kâr oranlarına aşağı yönde bir basınç uygulaması. Bunun ikili bir karakteri var. Şöyle ki: Krizin kuluçkadan çıkıp derinleşmesi, güçsüz sermayelerin piyasadan ekarte olmasını ve güçlü olanların bunların servetlerine el koymalarını, giderek daha az sayıda tekelcinin her türlü iktidarının güçlenmesini gündeme getirir. işsizliğin artması ile ücretlerdeki düşme sömürü oranındaki artışla el ele gider. Bu da kâr oranlarına yukarı yönde bir basınç uygular ve kârlılık kriz öncesi seviyelere dönmeye başlar. Bu çevrimde sermayenin organik bileşimi, sabit (değişmez) sermaye oranı yükselir. Kriz patlak verdiğinde de bu sabit sermaye oranını yükseltme zamanıdır. Krizlerin birini diğerinden şiddetli kılan ve etki alanını genişleten şey budur. Aşırı biriken sermaye bir krizle değersizleşmelidir. Bunun emek ve genel olarak üretici güçler üzerindeki etkisi, giderek daha büyük miktarda atıl hale gelmektir. Sermaye yatırımları için uygun koşulların oluşması bunu gerektiriyor. Ama günümüzde kapitalizmin topyekün çöküşe geçmesine sebep olan da artık bu yatırımların istenildiği oranda yapılamaz hale gelmesi. Çünkü her defasında fiktif, sanal, balon, spekülatif sermaye ağırlaşıyor, kar oranları istenildiği oranda yükselmiyor ya da eski seviyeye ulaşması giderek daha uzun sürüyor. Aşırı ısınan sermaye birikimini sermayenin şiddetli değersizleşmesi ve değersizleşip ateşe atılan insan yığınları izliyor. Sonuçta işlemeyen bir mekanizma gerçekliği var artık. Milyonlarca insan işsizliğe ve kat kat fazlası sefalete daha sert biçimde savruluyor. Salgını bu sertliğin dışavurumu olarak düşünmeli. Bu etkinin tepkisi, aynı oranda sertleşeceği hem öngörülmesi hem de bunun için aktif bir hazırlığa, yığınak yapmaya girişilmesi gereken sınıf mücadelesinin sosyalizmle buluşmasıdır. Sosyalizmin ufkunu, programını ve belirli bir örgütlenme şeklini işçilere daha çok götürmeli, düşünsel ve eylemsel araçlar sağlamalı. Zaman içe kapanma, köşeye çekilme, sığınaklara saklanma, moral bozma ve burjuvazinin oyununu izleme zamanı değil.
memleketin üstüne serpilmiş ölü toprağını bir kıpırdayışıyla, bir silkinişiyle atabilecek yegane sınıf.
dün tekel direnişi ile kendini gösterdi, bugün 10 gündür şişecam direnişi ile gösteriyor, yarın başka birşey ile gösterecek.

bütün olaysa bunların aynı anda, aynı bilinç ve amaçla şalterleri indirmesinde, masaya yumruğu vurmasında.
türkiye'nin içinde bulunduğumuz hiç de iç açıcı olmayan gidişatını halkın çıkarından yana değiştirebilecek tek umudu olan en büyük dinamiği bu gece uyumuyor.
bursa ve eskişehir'de, otomobil ve beyaz eşya sanayisi (renault, arçelik, bosch) gibi önemli bir bölmesini oluşturan kesimi fabrikalarında sarı sendika istemiyorlar. bunun için fabrikalarını işgal etmişler:
http://haber.sol.org.tr/s...er-ayaklandi-haberi-62343
romantik, tercüme, sol devrimcilerimiz dışında varlığına inanana pek rastlanmamış sınıftır. çünkü türkiye'de sanayi devrimi yaşanmamış ve bunun sosyal neticesi olarak böyle bir sınıf oluşmamıştır.(sanayi türkiye'de yavaş yavaş ithal edilen bir ekonomi biçimidir. avrupa 1850'de sanayi devrimini gerçekleştirmişken türkiye 1950'de hala bir tarım ülkesiydi malumunuz) aynı aileden hem işçi hem memur çıkar sık sık. memur, işçi ya da çiftçi bir çok yerde komşudur. ve bu meslek farkları aralarına keskin çizgiler çekmez. memur işveren işçi ya da başka biri türkiye'de aynı takımın golüne aynı şiddette ve aynı basitlikle sevinebilir. orada burada olduğu gibi bu işçi takımı bu zengin takımı ayrımı yoktur. tki linyitspor, zonguldakspor gibi işçi takımları vardır elbette ama bu sınıf oluşturacak kitleleri peşinden sürükleyen takımlar değillerdir. yine işveren, işçi, memur ya da çiftçi aynı partiye oy verir türkiye'de.

bazı işçi gruplarının sosyal hakları, siyasal hakları, maddi kazançları memurlardan kat kat iyidir. hatta devletin bazı kurumlarında yapacak iş olmamasına rağmen sırf istihdam edilmek için özellikle koalisyon hükümetleri döneminde kadro verilmiş bir işçi grubuna da rastlanmaktadır.

mağdur olan işçilerimiz var mıdır? tabi ki ve fazlasıyla vardır ve onların şartlarının iyileştirilmesi herkes gibi beni de ziyadesiyle memnun eder. madenlerde, tersanelerde önüne geçilebilecek ölümleri olması hepimizin canını acıtıyor ama bunu ölüm olduğunda gündeme getirip sonra es geçen medyayla ya da onların üzerinden edebiyat yapan siyasi grupların bile ihmaliyle düzeltemezsiniz. ayrıca türkiye'de proleterya devrimi yapacak bir sınıf bulunması şöyle dursun kendi iş güvenliğini sağlamak için en küçük bir düşünceye sahip olmayan insanlar vardır. ve biz bunu pratik akıl diye överiz. işçi sağlığı diye aldığım bir derste bununla ilgili çarpıcı fotoğraflar gösterilmişti. tersanede kaynak yapmak için kıyıyla gemi arasındaki yaklaşık yarım metrelik boşluğa tahta yerleştirip bunun üzerinde kaynak yapan işçi grubu gibi... ateş, toprak, su, tahta anlayacağınız. maalesef gülüyoruz.

ingiltere'deki a working class hero tadında bir işçi sınıfı türkiye'de hiçbir zaman olmamıştır ve olmayacaktır. bunun için maalesef kelimesini kullanmıyorum dikkat ederseniz. hatta a working class hero edebiyatı yapanlar bu edebiyat üzerinden aristokrat kızlarıyla evlenme imkanı elde etmişlerdir. (bkz: john lennon)

göz önündeki sosyalistlerin gizli bir çabası vardır dikkat ederseniz 'benim voleyi vurmuş olmam sosyalist olmamı engellemez' gibi bir tezi kabul ettirmeye çalışırlar. haklılık payları tartışılır. ama üzerine edebiyat yapılan maden işçileri yine kömür tozu solurken sahne tozu soluyan bazı sosyalistler üç katlı villada oturur.

dünya düzeni altında ezilen bir sınıfın romantizmini yapmak için olmayan sınıfları hayal etmenize gerek yok. elinde kapital olmayan ve kaypak olmayan çoğu kişi sistemin ya gönülsüz bir çarkıdır, ya da çarklar arasına sıkışmıştır. doktor sağlık sisteminin beyaz önlüklü işçisidir, öğretmen eğitim sisteminin takım elbise giyen işçisidir, mühendis işçilerle içli dışlı bir işçidir zaten. hiç bir devlet sistemini insanların mutlak refahı üzerine kurmuyor maalesef. bu yüzden eğitim sistemi dediğimiz şey dahiler yetiştirmek için değil ara eleman yetiştirmek için kullanılıyor. ve bu sistemde insanlar sınavlarla ara eleman olarak görev yapabileceği işlere kapasitelerine göre dağıtılıyor. kimileri kelimenin gerçek anlamıyla işçi olurken, kimileri sistemde yer edindiklerini zannederek bilinçsiz bir işçi oluyor.
tarihinde uyanması hiç bu kadar zorunlu hale gelmemiş olan sınıf.

belki de dünya ülkeleri arasında ayağa kalkması en meşru, en uygun hale gelmiş olanı!
#13233618
türkiye'de devletin gücünü aşan gerçek güç sahibi insanlar topluluğudur.

geleceğin ilk sosyalist kıvılcımını yakacak olandır. dünya devrimine giden yolu açacak olandır. tek eksiği öncü partisizliği ve örgütsüzlüğüdür. devrimci mücadelenin defalarca faşizmle ezilmesi, geçmişle bağların koparılması bugün bu durumu yaratmıştır.

özellikle; tekelci burjuvazinin kemalist bürokrasiyi tarihe gömmesi ile birlikte asıl düşmanı olan burjuvazi karşısına dikilince işçi sınıfımız diyalektiğin bir gereği olarak derin uykulardan uyanacaktır.

geçmişte; kerameti kendinden menkul devrimciliği ve zaman zaman kanlı bir faşizme dönüşen uygulamaları dolayısıyla kemalizm bu topraklarda işçi sınıfına göz açtırmamıştır.

kemalizm'in yok edilmesi bu yüzden sınıf için hayırlıdır.
kendi varlıklarından ve güçlerinden haberleri olmayan sınıftır. eğer isteseler kendi elleri üstünde yükselebileceklerinden zerre haberleri yoktur. ve birlik olduklarında bu gücün üstüne hiçbir gücün çıkamayacağınında farkında değillerdir.

(bkz: uyanın lan artık)
ekonomik kriz ile beraber beli iyice bukulen kesimdir.
(bkz: türkiye emekçilerindir)
Küresel kapitalizmin ve tekelci burjuvazinin mevcut bilişim çağında üretim ilişkilerini karmaşıklaştırdığı ve kendini kavramsal ve eylemsel olarak yenilediği ölçüde değiştirmesi ve basitleştirmesi gereken ve marksist-leninist devrim paradigmalarının özüne dönecek atılımlar yapması gereken etkisiz ya da etkisizleştirilmiş işçi sınıfıdır. Türkiye işçi sınıfının en büyük sorunu örgütsüzlük ve bundan dolayı içine düştüğü kapitalizmin sınıf karşıtı ideolojisinde reformizm ve uyum sağlama çabalarıdır . Gelişen kapitalist üretim ilişkilerine oranla işçiler de hem niteliksel hem de niceliksel bağlamda gelişen koşullardan aynı oranda bir güç kazanmıştır . Kapitalizmin hegamonyasındaki bir ülkede işçi sınıfının en az burjuva sınıfı kadar güçlü olması kaçınılmazdır . Buradaki potansiyelin işçilerce fark edilmesi kanımca çok önemlidir . Mevcut emeğin üretilmesi süresince işçilerin " işin reddi ya da üretim sahasından çekilmesi " gibi daha çok otonom işçi hareketlerinden tutun da devrimci sendikalarda burjuvazi demokrasisinin kapitalist sisteme hizmet eden parlementarizmini dışlayan toplumsal bir muhalefet pratiği ne yazık ki ne teorik anlamda ne de eylemsel anlamda gerçekleştirilememiştir . işçi sınıfının tekrar güç kazanması için öncelikle amip gibi bölünerek üreyen burjuva tandaslı işbirlikçi sendikalardan ve bürokratardan yalıtılması gerekmektedir . Marksist ilkeleri kendisine temel edinmiş bir parti ve sendika tarafından kendisini temsil edecek bir örgütlenmeye ihtiyaç duyan işçi sınıfının burjuvazi partilerinin peşine takılıp akıntıya sürüklenmeleri de marksist teorinin din ve milliyetçiliğin sığ sularını deşifre etmesi ile kapitalizmin nispeten daha çok sahip olduğu propaganda araçları ile feodal dönemden kalan kapitalist kırıntılar yok edilmelidir.

Farklı bir bakış açısı getirmek gerekirse işçi sınıfının gelişememesinin bir sebebi de karşısında güçlü bir burjuvazinin olmamasıdır. Ülkede burjuvazi olarak adlandırdığımız kitle forbes dergisinde dünyanın en zengin işadamları listesinde ilk 100'e giren 24 tane şerefsizden ibaret değildir elbette ancak ülkemize dayatılan ekonomi-politik konumda sermayenin kapitalist merkezileştirilmesi konusunda en fonksiyonel işbirlikçiliğini yaptıkları şüphe götürmez bir gerçektir . Bu yüzdendir ki yeni-sömürgelerden birisi olan ülkemizde burjuvaziye tekelci kapitalistler tarafından biçilen rol " orta direk şaban " rolüdür. Eh doğal olarak bu bağlamda kendisini kapitalizmin paradigamaları üzerine ve ona zıt bir şekilde inşaa etmeye çalışan işçi sınıfının marksizmi de " orta direk şaban " biçiminde algılanmaktadır. Bu yüzden marx'ın da tarihsel materyalizmi kullanırken uyguladığı gibi determinizmin sabit sebep-sonuç ilişkisine bağlı kalmadan , marksizmin kavramsal soyutlamalarından ve örgütlenmelerinden kapitalizmin paradigmalarının ifşa ve imha edildiği somutluklar elde etmemiz gerekmektedir.
oluşumu hızla tamamlanan sınıftır. özellikle şehre göç sürecinin yoğunlaştığı 1980 lerden sonra varoş tabir edilen yerlerde dialektiğin gereği olarak oluşan ve zamanla bilinçlenen (maalesef hala sayıca az olan) sınıftır. örgütlü ve bilinçli mücadelenin sinyallerini göstermeye başladıkları anda kazanmaya yakınlaştıklarını gösterecek olan sınıftır.

ne büyük bir güç olduğu bilindiğinden kaynaklı olarak sürekli uyutulmaya bilinçleri sistemli bir şekilde ellerinden alınmaya çalışılan sınıftır. ancak marxismin ve devrimci bilincin temelini oluşturan öncü sınıfın türkiye ayağıdır.
sınıfsal bilincini tamamlamamış, eksik ve geri kalmış fakat her şeye karşın ülkeyi yaratan sınıftır. ilk 1900'lerin başlangıcında sınıfsal olarak istanbul'da geliştiler. özellikle emperyalist yağmacılığa karşı işgalcilere karşı direnişte bulundular, orduya asker yolladılar. bu dönemde oluşmaya başlayan sınıfsal bilinç ise uzunca bir süre baskı altına alınarak yok edildi. 60'larla birlikte hızla kapitalist ilişkilerin güçlendiği ülkemizde bu sınıfta gerçek anlamda oluştu. oluşturdukları sendikalar ile ve 15-16 haziran gibi direnişlerle "türkiye'de işçi sınıfı var mıdır?" sorusuna cevabı verdiler. fakat bu sınıfın tek bir sorunu vardı; o da sınıf bilinci hiç oluşmamış olması.

günümüzde bu sınıf burjuva ideologları tarafından bilinçleri tam anlamıyla tahrif edilmiştir. yok olmaya yüz tutmuş bir ahlak ve tamamen burjuva düşüncesinin egemen olduğu bir sınıfa bürünmüştür. fakat hızla yığınlar bu sınıfa katılmaktadır, her zamanki gibi bilincinden yoksun olarak.