bugün

erkekler desen çoğu ya obez ya'da cıp cılız zargana olmuş kadın desen yine öyle p'nisim'in kalınlığı kadının kolu kadar nerdeyse eline doluyacam neredeyse düzgün beslenemediklerinin göstergesi.
Karbonhidrat ağırlıklı protein fakiri beslendikleri için şişman oldukları halde beslenme yetersizliği, vitamin mineral ve eksikliği ve zeka düşüklüğü çekerler.
Düzgün beslenemedikçe zeka gerilediğinden yanlış kişilere oy veriyor, yanlış kişilere oy verdikçe de düzgün beslenemiyorlar. Kısır döngü.
sosyo-ekonomik olarak zaten beslenemeyen geniş bir topluluk var. durumu müsait olup beslenmesini bilmeyen ayrı bir kitle var. her gıdaya ulaşabilecek güçte olup parasına kıyamayan makarna, menemen, patates üçgeninden çıkmak istemeyen apayrı bir mistik kitle var. genelleme yaparsak ki yaptık; beslenemiyoruz evet.
Ekmağnan yii ekmağnan.
Bu gidişle ekmağanen bile yiyemeyeceklerdir.
türk halkının beslenme sorunu yoktur. türk halkının sorunu açlık.
türk halkının sorunu açlık seviyesinde protein vitamin mineral alıyor olması.
üstelik aldığı çoğu tüketim ürünleri genellikle sağlıksız ve kalitesiz, yetersiz.

bakınız, iddia etmiyorum...
bu bir iddia değil, bir gerçek olarak; inanın bana market rafından kediniz veya köpeğinizin beslenmesi için aldığınız aafco mühre sahip bir mamada (örn: royal canin) bulunan protein, taurin, mineral, vitamin vb dengeli ve sağlıklı beslenme açısından bu değerler insanların tüketimi için satılan çoğu işlenmiş et-gıda ürünlerinden (bakanlıkça açıklanan yüzlerce marka firmanın tağşiş yapılmış ürünleri) daha besleyici ve sağlıklıdır.

hele ki son zamlarla yaşanan kaçak içkiden ölümler haberleri, kaçak olarak satılan üretilen sigaralar yüzünden artan kronik ölümcül hastalıklar, hastahane sağlık ocaklarından yazılan kan ilaçları, demir eksikliği, b3 b6 b12, d vitamini vb takviyeleriyle yeterli vitamin mineral protein alımı yapılamadığı için ilk belirtiler olarak ortaya çıkan ruhsal bozukluklar için yazılan antidepresanlar astronomik rakamlara çıkmıştır.

tüm bunları üst üste koyduğunuzda ülkemizde yaşanan sorunu düzgün beslenmeme değil de açlık olarak tanımlayabiliriz.
zaten varolan cehalet ile eğitimsizlik (bu kavramların diploma sahibi olma, okula gitme ile alakası yoktur) neticesi karbonhidrat ağırlıklı beslenmeyle karnım doyuyor anlayışı neticesi gelişmeyen bir beyin (akıl ve zeka) ama buna karşı armut gibi fazla gelişmiş yağlanmış şişmiş bir vücut sahibi olan yanlış diet rejim ile daha beter bir sonuca gidecek geri dönüşümü olmayan sürece kendini sokuyor.
velhasıl-kelam; sağlıksız gelişme bozukluğu içinde ruhsal olarak çökmüş hastalıklı bir toplum olmaya gidiyoruz.
Ya iyi de? Köklerinde konar göçer bir toplum olan Türklere sebze ile ot ile beslenme alışkanlığı kazandırmak zor. Bu adamlar acıktıklarında yanlarında taşıdıkları koyunu sığırı yemişler. Canları sıkıldıkça kebap olmuş güveç olmuş ama hep et olmuş. Şurada 3 ay daha duralım da 2 3 kuşkonmaz yeriz dememişler. Adam göçerken et saklamış atıyla bacağının arasına pastırma olmuş onu bile yemişler lan.
Diyeğim o ki bizde yemek yemek resmen adet ve gelenek üzere gelmiş bir şey. Keşke yeni alışkanlıklar edinebilsek ama zor..
türk halkı derken herhalde bugün türkiye cumhuriyeti üzerinde yaşayan halk kastedilmiyor.
bunu neden dedim?
beslenme açısından.

sizi türk yapan (veya herhangi bir ırk) damarınızda ki kan veya kalbinizde hissettiğiniz değil boğazınızdan girendir, beslenmenizdir.
daha basit olarak aristo mantığı ile (aristo mantığı derken; klasik olarak ve aslında yanlış yorumlanan aristo mantığına göre "gerçekler acıdır, baklava tatlıdır. o zaman baklava gerçek değildir" demek aristo mantığı denemez) avam seviyede anlatalım.

beslenmek ve çevre (doğa, iklim, coğrafya, imkanların yarattığı yaşam) sizin genetik yapınızı oluşturur. soğuk iklim (kuzey iskandinav halkından) bir aileyi alın tropikal iklim kuşağına koyun, tropikal iklimde olan bir aileyi alın kuzey iskandinav da yaşaması için koyun 4-5 nesil sonra gözle görülür bir şekilde genetik farklılaşma ortaya çıkar.
daha da basit örneklemek gerekirse benzinli arabaya mazot koyunca bozulur ama insan biyolojisi bir mekanik bir yapı değil de canlı bir form olduğu için değişen beslenme çevre iklim koşullarına kendini zamanla adapte eder. buna evrim mi mutasyon mu ne derseniz deyin yaşam kendini şartlara adapte eder.

boğazınızdan giren yediğiniz içtiğiniz her lokma, üzerinize doğan güneş, yağan yağmur kar sıcaklık soğukluk esen rüzgar deniz göl ırmak çöl toprak ovalar dağlar sizin genetik karakteristik özelliğinizi belirler. boyunuzu kilonuzu ten ve saç rengini göz kapaklarınızı burun ve ağız yapınızı akciğer kalp damar vb organlarınızın hacmini işlevsellik oranlarını, kan değerlerinizi vs yanında o coğrafyada yaşayan başka insanlarlarla ilişkilerin de katkısıyla ırk kimlik olarak sadece bir tanımdan başka bir şey ifade etmeyen kimliğiniz olur ve dna dan izleriniz yok olur. sadece kullanılmış bir kağıt üzerinde daha önce kurşun kalemle yazılmış silinmiş iz gibi ırk kimliğimizin izi dna da kalır.

çıkın sokağa sorun.
pazara çıkın sorun, alışveriş yapan insanlar acaba hangi et hayvanın neresinden çıkar, hangi et hangi yemek (sebzeli) olur, hangi et nasıl hangi tavada ne kadar sürede nasıl marine edilerek bekletilerek pişirilir diye sorun. 1000 kişiden 2-3 kişi bilirse çok iyi bir rakamdır. çıkın sokağa sorun, evde eti sağlıksız şekilde kavurma yapma veya yemeklere katmadan başka et pişirmeyi bilmeyenleri, sucuk yapmayı, pastırma yapmayanları görün.
bunlara sorsanız türk osmanlı ecdad diye konuşurlar.
ne kültürünü ne yaşamını bilirler.
hele ki et tüketimi bilgisiz eğittimsizlik ve cehalet içinde tamamen sağlıksız yapılmakta.
demir başta olmak üzere vitamin protein mineral emilimini artırmak için mutlaka c vitaminiyle et tüketilmeli. yemek pişirirken (eti haşlarken) veya marine ederken yarım limon sıkmak, yerken yanında narenciye meyve suyu içmek, asla ayran yoğurt peynir vb birlikte tüketmemek, hele ki Fitat ya da fitik asit, tam tahıllar, hububat, soya, fındık ve baklagiller gibi besinler düşünülürse; bunları et yemeğinde 2-3 saat önce ve et yemeğinden 2-3 saat sonra yenmesi lazım. az miktarda bir fitat bile demir emilimini önemli oranda azaltabilir.

tüm bunlar düşünülürse ve türk toplumunun göçebe kültürünün oluşturduğu genetik yapısı kültürü de hesap edilirse et yemeyi bilmeyen/yiyemeyen bir topluma türk denilir mi?
adam erzincanlıyım diyor.
tulum peyniri yemiyor/yiyemiyor. nasıl yapılır bilmiyor. duymamış görmemiş yaşamamış. erzincan tulum peynirinin yapılışını anlatıyorsun ööööğg iğrenç diyor. sevsinler senin erzincanlı olmanı demezler mi?