bugün

"türk halkı hiç kitap okumuyor!" evet bu bilinen bir gerçektir. kitap okumayan bir millet olabiliriz. bütün gün boş boş gündüz kuşağı programlarını, dizilerini izleyen; bi kitap bile açıp okuyamayacak kadar aciz olan insanların yaşadığı bir ülkede olabiliriz ama ülkemiz de sadece bu denli boş işlerle uğraşan aciz insanlar yaşamıyor öyle değil mi? günde 10, 15 saat çalışan, çalışma saatleri dışında evinde dinlenmekten başka bir eylemi yapamayacak kadar güçsüz durumda kalan insanların da yaşadığı bir ülkedeyiz. herşey "bu ülke kitap okumuyor, çok cahiliz" demekle bitmiyor malesef. çözümü: "bu ülkenin halkı hiç kitap okumuyor." diye sorgulamakla değil; "bu ülkenin insanlarını, 1 saat dahi kitaba vakit ayıramayacak kadar meşgul eden şey nedir?" sorusunu sorarak sorgulamak gerekir.

bu durumun suçlusu sadece halk değil, aynı zamanda devletin de suçudur. tabi olayı sadece "iş" diyerek daraltmamak gerekiyor. diğer sosyolojik etkenleri de sorgulayıp, çözüm arayışına girilmesi gerekir.
okusalar da yanlış anlayacakları için dert edilmemesi gereken eksikliktir. o "yetersiz"liğin kitapla ilgisi yok yani...
kitaba ödeyecek parası olmayan çocukların olduğu yerde yetersizliktir. sen ne kadar çocuğa ulaşırsan o kadar iyidir.
boş vakitle çok fazla ilgisi olduğunu düşünmüyorum yetersizliğin sebebi sürekli yarıştığımız bu dönemde sadece faydası olduğunu düşündüğümüz seylere önem vermemiz yani pragmatist düşünce dedikleri somut bir fayda getirmeyecekse kitap okumanın anlamı yok vizede cıkmayacaksa ne yapıyım kitabı diyo arkadaşlarım işte bu kafa yapısı.
türkiye'de dergi okuma oranı yüzde 4,
gazete okuma oranı yüzde 22,
radyo dinleme oranı yüzde 24,
televizyon izleme oranı yüzde 95.

bunun anlamı şudur: biz daha çok televizyon izliyoruz''. (bkz: dijital tehlike) peki neden böyle oldu?bizi okumaktan soğutan neydi?darbeler bunun en büyük sebebidir.çünkü darbeler yazan/düşünen/okuyan insanları tehlike olarak görmüştür bu yüzden kitaplar toplatılıp yakılmıştır.bazen insanlar da başları derde girmesin diye kitaplarını yakmak zorunda kalıyordu. 12 mart'ta özellikle istanbul'un "ev ev aranması" sırasında pek çok kitap "suç unsuru" sayılabileceği için sahipleri tarafından sobalarda, bodrumlarda yakılmıştı. 12 eylül'deki askeri darbenin ardından da on binlerce kitap hem devlet tarafından, hem de sahipleri tarafından yakıldı. 12 eylül döneminde milli güvenlik konseyi tarafından çıkarılan bir yasa ile "müsadere edilen kitapların" imhasına olanak tanınması kitap kıyımını doruğa çıkardı. ağırlıkla sol düşüncedeki on binlerce kitap yakılarak ya da seka'ya gönderilerek imha edildi.
velhasıl her on yılda bir postal sesleri duymaya alışmış ülkemin insanı o kadar da suçlu değil/ değiliz.

yine bir oran daha:

dünyada bir yılda ders kitapları hariç basılan kitap sayısı örnekleri:

amerika:72.000
almanya:65.000
ingiltere: 48.000
fransa :39.000
brezilya :13.000
türkiye:6.031
tüm sıkıntıyı, bu meseleye yığmak doğru değil elbette ama kesinlikle orjinal kitaplarının bir hayli pahalı olması da rahatsız edici diğer bir unsurdur. bilhassa öğrenciler için.