bugün

onursuzluktur..

hayalsiz yaşayabilir bir insan.. anlarım.. anlamam aslında da, hadi anlarım diyeyim.. aşksız yaşayabilir bir insan.. sağlığı yerinde olmayabilir.. sıhhati olmayabilir.. anlarım.. ve kabul ederim.. hepsine karşı boynum kıldan incedir.. o muhteşem köprü benimdir, her biri karşısında.. sırat'ınızım..

ama nedir tutkusuz yaşamak? onursuzluktan başka nedir? işte bunu anlayamam.. ben ki 17 yaşımda nezarete düştüğüm ilk gece ceketini yastık yapıp da uyumuş bir adamım.. o gecenin anlam ve önemine yaraşır bir şekilde sessizliği ve soğuğu iliklerimde hissetmiş bir adam.. hatta rüyasında tanrı'yı görmüş bir deli..
sabah beni babam aldığında ondan utanıp da yüzüne bakamayan bir adam.. her şeye karşın o gece oraya düşmeme neden olan 39 yaşındaki kadının yavuklusunun burnunu kırıp da bir dünya küfür ve hakaret yemiş adam..

asla vazgeçememiş.. ve asla vazgeçemeyecek.. tutku denen duygunun ne kadar muhteşem bir tuzunun ve tadının olduğunu bilip de komaya girmeyi göze almış bir beden!!

iğrendiriyor beni tutkusuz hayatlar.. önceden biçilip de giyilemeyen roller.. hepsi ama hepsi onurumu incitiyor.. her biri karşısında vurgun yemiş gibi uyuşuyorum.. her biri ama her biri karşısında sadece bir iç çekişten ibaret oluyor varlığım.. ve kendi kendime konuşuyorum; "ben mi yanlış zamanın adamıyım, yoksa birileri mi dosdoğru?"

cevap yok.. cevaplar yok.. nedenler, bahaneler, olasılıklar... hiçbiri ama hiçbiri yok.. getirisi ne olursa olsun sadece tutku var!! kan gibi.. kıpkırmızı!! keskin.. jilet gibi!!
zira televizyonda dönen sikik dizilerden daha üstün.. romanlarda anlatılan, şarkılarda bahsedilen o eşsiz duygulardan daha efla.. ne isteyebilirim ki başka?

hiç..

açmış tanrı içimi.. ve tıka basa bu duyguyu yerleştirmiş.. ben de yedi milyara karşı yaşıyorum.. 17 yaşımın o mahçupluğu ve asla kırılmayan, ve kırılamayacak olan tutkusuyla..
(bkz: boş yaşamak)
neden bir dans kursuna yazıldığımın farkında bile değildim. dans hocası o tuhaf deneyi yapana kadar. farklı, derin, algıları tersten işleyen bir eğitmendi. dans etmeye bizim bildiğimizden farklı anlamlar yüklüyordu; duyduğunda abartılı gelen, deneyimledikçe hocadan bile fazla inanıp savunduğun.

gözlerimiz bağlı olarak erkek ve kadın kursiyerleri karşılıklı olarak dizdi. herkesin içgüdüleriyle karşısındaki değil herhangi bir partneri seçmesini istedi. insanın danstaki eşini de, hayatındaki eşini de, yataktaki eşini de gördükleriyle değil hissettikleriyle seçmesinin daha doğru ve heyecan verici sonuçlar verdiğini söyledi. işte dedim hocam; ben buna senden daha önce inanmıştım. kalbinde nasılsa öyledir. gördüklerin sadece gördüklerinden ibarettir.bir insanın yüzü, kilosu, boyu, giyim tarzı sana bişey gösterir ama bişey yaşatmaz. kokusu, tadı, dokunuşu, öpüşü ise sana çok şey yaşattırır. dans edişi..

gözlerimiz bağlı olarak bizi serbest bıraktı. ürkek adımlarla, birilerine çarpmaktan korkarak herkes sağa sola hamle yaptı. önce durumu gülünç bulduğunu gizlemeyen kursiyerlerin kahkahaları, sonra daha o gün tanıştığı biriyle üstelik kimle olduğunu bilmeden gözleri kapalı olarak dans edecek olmanın verdiği gizemli heyecanın sessizliği sardı ortamı.

sonunda ellerim bir kadının karnı olduğunu sandığım yumuşaklığa çarpınca durdum. karşımdaki insanın kalbinin gümbürtüsünü duyunca kendi kalbimin de ne kadar hızlı attığını fark ettim. çıkan seslerden diğer kursiyerlerin de partnerlerini bulduğu sonucuna varınca; bir elimi beline koyarken onun da diğer eli elimi buldu. belini tutan elimin altı ateş gibi yanıyordu. o ateşte utanma vardı, korku vardı, heyecan vardı, arzu vardı. ama en çok bilinmeyenin, gizli olanın, yasak olanın yarattığı ateş vardı.

o gece onunla aynı yatakta uyumasını izlerken dansın ne kadar muhteşem bir şey olduğuna bir kez daha inandım.

başka sözlüklerde de yayınlanmış bir yazımdan alıntılamadır.
--spoiler--
ellerim titreye titreye, kalbim duracakmış gibi, son nefesimi çekercesine, son yutkunuşumu yaparcasına.

"nasıl söyleyim bilmiyorum, tapıyorum sana hastayım"

şöyle süzdü beni, ayaklarımdan başladı usul usul, diz kapaklarıma doğru, yukarı doğru, göğsüme doğru
çıkarttı o mahven gözlerini, suratımda durdu, gözlerime çaktı gözlerini.
kaşları yay gibiydi yay
gözleri zümrüt elması gibi,
yanaklarına iki elma koymuşlar gibiydi,
dişleri pırlanta gibiydi, zakürt-ü sefa gibi
bir kılıç gibi gözlerimi kesiyordu küçümser gülüşüyle beni.

alnımdan akan terleri gördü, bir nefeslik kalan sigarından çekti derin bir nefes, üfürdü alnımdan dudağıma

"aşığım, çok aşığım sana, zinaya girer bundan sonra seninle oluşlarımız"
--spoiler--
güncel Önemli Başlıklar