bugün

ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı D.Fried, 18.06.2008'de Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi'nde Kafkasya ile ilgili görüşmeler sırasında Ermenistan'ın Türk sınırını tanıması, bunun yanı sıra Türkiye'nin de Ermenistan ile olan sınırını açması ve tarihinin karanlık bir bölümüyle yüzleşmesi gerektiğine değindi.
Kısacası, " Türkiye soykırımı kabul etsin ve sınır kapısını açsın ki Ermenistan da Türkiye'nin sınırlarını tanısın" demek istedi sanırım.
Son zamanlarda Ermenistan siyasi yetkilileri de, çeşitli toplantılarda Türkiye'den şu taleplerde bulunuyorlar:

a - Türkiye - Ermenistan sınır çizgisini yeniden belirlemek üzere Kars Antlaşması'nın değil, Sevr Antlaşması'nın esas alınması,
b - 1915 sevkiyatında soykırıma uğradıkları iddia edilen Ermenilere Türkiye'nin tazminat ödemesi,
c - Türkiye'nin Karabağ sorunu'nun Azerbeycan lehine çözümünü istemekten ve Ermeni soykırımı olmadı demekten vazgeçmesi.

Taşnak Partisi, 16,5 ilimizi içeren Doğu Anadolu'yu Batı Ermenistan olarak niteleyen bir bildiri yayınlamış ve aynı partiden olan cumhurbaşkanı Koçeryan da bu bildirinin Ermenistan Anayasası'nda zikredilmesini sağlamıştır. Bu bağlamda hem Fried'e hem de Ermenistan siyasi yetkililere sormak gerekiyor: Tanıyacağın Türkiye - Ermenistan sınırını, Giresun- Sivas- Mersin'den mi, yoksa Trabzon- Malatya- Hatay'dan mı geçirmek istiyorsunuz lütfen belirtiniz (!). Her iki ülkede de bu denli ciddi ve hukuk dışı öneriler getirenlerin hükümet yetkilileri olması inanılır gibi değil.

a - Bir metnin antlaşma olabilmesi için önce taraflar arasında imzalanması, sonra taraf ülkelerin parlamentolarında onaylanması, ardından da devlet başkanının imzalamasıyla resmi gazetede yayınlanmasıyla yürürlüğe gireceğini, oysa Sevr Antlaşması'nın yanlızca birinci aşamayı tamamlamış olmasına karşın, Yunanistan dışında, hiçbir taraf ülkenin öbür iki aşamayı gerçekleştirmediği, bu haliyle antlaşmadan çok "taslak" niteliğinde kaldığını D.Fried ve Ermenistan siyasi yetkililerin en az benim kadar bilmesi gerekir.

b - Kaldı ki, Kars Antlaşması'ndan önce Ankara Hükümeti ile o tarihte bağımsız olan Ermenistan Cumhuriyeti adına iktidardaki Taşnak Partisi'nin eski Maliye Bakanı Avram Gülhandanyan, eski Başbakan Alexandr Hadisyan ve içişleri BAkan Yardımcısı istepan Gurganyan'ın imzaladığı 2 Aralık 1920 tarihli Gümrü Antlaşması'nın konu ile ilgili maddeleri şöyledir:

Bugünkü Türkiye - Ermenistan sınırının küçük değişikliklerle kabul edildiği. 2. Madde'den sonra 2. Madde'si "... Antlaşma uyarınca Türkiye'de kalacak olan ve üzerinde Türkiye'nin tarihsel, hukuksal ve etnik ilişkisi yadsınamaz toprakların hukuksal durumu konusunda, ..." biçiminde düzenlenmiştir. 4. Madde ise " Emperyalist devletlerin kışkırtma ve özendirmeleri sonucu olarak, düzen ve güvenliği bozacak eylemlere bundan böyle olanak bırakılmaması..." denilmektedir. 6. Madde de "taraflar, savaş sırasında düşman ordularına katılarak kendi devletine karşı silah kullanmış ya da işgal altındaki topraklar üzerinde toptan katliamlara katılmış olanlar dışındaki göçmenlerin eski sınır içindeki yurtlarına dönmelerine izin verir..." ve 10. Madde ise "Erivan Hükümeti,TBMM'ce kesinlikle reddedilmiş olan Sevr Antlaşması'nı hükümsüz sayıp ve kimi emperyalist hükümet ve siyasal çevreler elinde bir kışkırtma aracı olan Avrupa ve Amerika'daki (Ermeni) temsilci heyetlerini geri çağırmayı, bundan böyle iki ülke arasında her türlü yanlış düşünceleri ortadan kaldırmak iyi niyetiyle yükümlendiğini açıklar. Ermenistan Cumhuriyeti...emperyalist amaçlar güderek, iki ulusun barış ve güvenliğini tehlikeye sokan haris ve savaşçı kişileri hükümet yönetiminden uzak tutmayı yükümlenir ", biçiminde kaleme alınmıştır. 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması ile ufak değişikliklerle Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınır belirlenmiştir. Misak-ı Milli'nin taraf devletlerce de kabul edildiğini de belirten KArs Antlaşması'nı imzalayanlardan ikisi de, Ermenistan Cumhuriyeti adına Dışişleri Komiseri iskinaz Mravyan ve içişleri Komiseri Bogos Makizyan'dır.

c - Antlaşma metninde görüleceği gibi, Taşnak Partisi yetkilileri, Ermenistan Devleti adına yaptıkları bir antlaşmada Sevr Antlaşması'nı tanımadıklarını resmen teyit etmişlerdir. 1. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Ermenilerinin devletlerine karşı emperyalistlerle işbirliği ve katliamlar yaptıkları bir bakıma itiraf edilmiştir. Bu bağlamda, bir yöentimin "Devlet" olarak tanımlanabilmesi için gerekli olan iki hukuksal öğeden birisinin "süreklilik", ikincisinin de "devletin tanınması" olduğunu, bu iki öğenin birbirini tamamladığını Ermenistan siyasi yetkililerinin bilmesi gerekir. - Ayrıca çok iyi bilinmelidir ki, Gümrü Antlaşması'nı yapan Ankara Hükümeti'nin taraflara imzalattığı ve anlaşma olmanın uluslararası hukuk ve devletler hukuku çerçevesindeki üç koşulunu, Türk delegelerin imzacı devletlere sağlattığı Lozan Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti'nin tapusu olması hasebiyle aynı zamanda tabusudur da.

Bu hukuksal çerçevede gerek Türkiye'den gerek Ermenistan'dan gerekse bir başka "egemen devletten" toprak talebinde bulunmanın, savaş nedeni olduğunu bilmek için de ne dışişleri bakanı ya da yardımcısı ne de benim gibi bir akademisyen olmak gerektir. Eğitimli ve aklıselim her insan bunu bilebilir. Ancak zaman zaman, her toplumda olabileceği gibi eğitimi ve aklı evvel bazı insanlar, Doğu Anadolu'dan toprak talep edebileceği gibi, bazıları da Ermenistan'ı eski Türk Hanlığı olarak tanımlayıp Ermenistan'dan toprak talep edebilecek ciddiyetsizliklere neden olabilirler.

19 - 20 Aralık 2007'de yapılan Ermenistan Ulusal Meclis'indeki oturumda Ermenistan'ın eski Kanada Büyükelçisi Ara Papyan'ın dile getirdiği iddia edilen bu talebe göre, 1915 Olayları'nda ölen Ermeniler için Türkiye'nin 14 Milyon 500 Bin dolar tazminat ödemesi gerektiği belirtilmiş. Savaş sonrası evlerine takrar döndürülmeleri planlanarak hazırlanan 1915 Sevk ve iskan Yasası, geçici bir yasa olduğundan savaş sonrası dönecek Ermenilerin malları devletçe kayıt altına alınmış, 1918'de de GAri Dönüş Yasası çıkarılmıştır. Ayrıca Gümrü Antlaşması'nın 3. Maddesinde de belirtildiği gibi, sürgün edilenlerin 3 yıl içinde yurtlarına dönmesi hakkı tanınmıştır. Lozan Konferansı'nda da bu tür Ermeni mülkleri, uzunca bir tartışma konusu olmuş ve sonrasında savaşta yerlerini terk eden Osmanlı vatandaşlarına geri döndüklerinde mallarını alma hakkının verildiği, ancak bu konudaki zaman aşımı çoktan dolduğu için artık bu malların iadesi için talepte bulunulmayacağı kararı alınmışır.

Dahası Lozan Antlaşması'na ekli Protokol gereğince savaş sırasında siyasi ve askeri amaçlarla işlenilmiş suçlar affedilmiş olduğundan, bu dönemde ölen Ermeniler için tazminat verilmesinin de söz konusu olamayacağı belirtilmiştir.

Dillendirilen son talebe gelince: Dışişleri Bakanı Oskanyan, "...Karabağ sorununun Azerbeycan lehinde sonuçlandırılması,...ve soykırım iddialarından vazgeçmemiz konularında Türkiye'nin bizden hukuki gerekçeler bir yana, ahlak değerleri açısından da talep etme hakkı yoktur." (Taraf,4 Ocak 2007) açıklamasını yapmış. Ahlak değerleri her topluma göre değişebilen felsefi bir tanımlama olduğu için tartışmaya açıktır. Ancak bildiğiim kadarıyla 3. Murat zamanında Osmanlı devleti'nin egemenliğine girmiş olan Karabağ, 18. ve 19. yüzyıllar arasında Türk,Rus ve iran egemenliğinde sürekli el değiştirirken çalkantılara sahne olmuş,Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında Türk Ordusu bölgeyi erk ederken ingilizler bölgeye girmişler ve 1920 yılında KArabağ'ın Azerbaycan'a bağlı olduğunu kabul ve ilan etmişlerdir. SSCB ise, 1923 yılında Karabağ'ın Azerbaycan'a ait olduğunu kabul ve ilan etmiştir. 1929'da Karabağ Ermenileri, Sovyet hükünetine her fırsatta Karabağ'ın Ermenistan'a bağlanması ve Ermenistan dışında bulunan Ermenilerin Ermenistan'a getirilmelerini tekrarlamışlarsa da bu istekler SSCB'ce reddedilmiştir.

Dışişleri Bakanı Oskanyan, bir de "normal ilişki fırsatının Ankara tarafından SSCB'nin parçalandığı 1991'de ve Türkiye'nin AB ile üyelik görüşmeleri süreci başlangıcında kaçırıldığını" söylemiş. 1991'de Ermenistan bağımsızlığını ilan ettiğinde ilk tanıyan devletlerin başında Türkiye vardır. Hatta 1991'de Türkiye'nin öncülüğünde kurulan Karadeniz Ekonomik işbirliği Örgütün, karadenize sınırı olmadığı için itirazlara karşın, Başbakan Demirel'in ısrarlarıyla Ermenistan'da üye yapılmıştır. Karşılıksız yapılan bazı yardımlardan da "ayıp" olmasın diye söz etmeyeceğim. Eğer Sayın Oskanyan böyle bir açıklama yaptıysa, herhalde röportaj heyecanıyla 1991 sürecini varsaymak istiyorum. Ermenilerin soykırıma uğradıkları iddiasının hukuksal boyutuna gelince : Bir iddianın hukuksal sonuca ulaşması için, mahkeme kararı gerekmektedir. 26 yıldır bu konuda yaptığım arşiv çalışmaları,mahkeme kararları ve Rusya, ingiltere, ABD ve Fransa arşivleri başta olmak üzere yapılan araştırmalar ve tutulan Batılı Komisyon raporları , elçilik yazışmaları v.d. 1890 - 1918 arasındaki olayları karşılıklı katliam olarak nitelemekte. Eğer benim bilmediğim , Erivan'daki arşivlerde bulunan belgelerde olayların soykırım olduğuna dair Sayın Oskanyan'da bir belge varsa, yararlanmak isterim. Hiç kuşkusuz 1915 sevkiyatı, Osmanlı Ermenileri için "vaka-i Hayriye" değil, büyük bir trajedidir. Ancak bu trajedi, karşılıklı yaşanmıştır. Umarım, 19. yüzyılın başta ingiliz emperyalizmiyle Alman militarizmi tarafından birbirine kırdırılan iki Doğu halkı, tarihten çıkardıkları dersle, 21 yüzyılda da neoemperyalistlerin Kafkasya çıkarları için kendilerini tekrar kurban etmezler. ve tarihin yalnızca aptallar için tekerrür edeceğini kanıtlar ve bölgede belirlenecek olan yeni güçler dengesinin ana aktörleri olurlar.
(Radikal, 27 Haziran 2008, Syf.11 - Prof. Dr. Nurşen Mazıcı: Siyaset Bilimci, Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi )
iyiye gitmesini istediğimiz ilişkilerdir.

ırkçı zihniyet iki tarafta da son bulmadığı müddetçe çözülemeyecektir hiçbir şey. ümit etmeye devam etmek istiyoruz sadece, birbirine bu kadar benzeyen iki halkın çocukları olarak ümit etmeliyiz zaten sadece...

patrik hazretlerinin bir röportajında söylediği şu sözlerden daha güzel ne anlatabilir ki durumu:

Şu anda benim gördüğüm resmi tarihler çarpışıyor. Bunlarla kimse hiçbir yere varamaz. Mümkün olduğu kadar halkların bir araya getirilmesi lazım. Ben Ermeni asıllı Türk vatandaşıyım. Yan komşum Müslüman Türk. Aramızda bir yaşam diyaloğu var. O benim cenazeme, vaftizime geliyor. Ben onun cenazesine, sünnetine gidiyorum. Bu her şeyden önce Ermenistan ve Türkiye'yi ilgilendiren bir konu, üçüncü unsurların mümkün olduğunca ortadan kaldırılması lazım. iki ülke halklarının birbirleriyle anlaşma çabaları da üçüncü taraflar bastırıyor diye yapılmaması lazım. AB'ymiş, ABD'deki Helsinki Komisyonu'ymuş, onlar herhangi bir şekilde bu konuyu işliyorlar diye oturup bu konuyu açmaya başlarlarsa bir sorun var demektir. Allah, Türkiye ile Ermenistan'ı bu coğrafyada yan yana koymuş. Bu coğrafya değişmeyecek. Bu iki ülkenin halkları arasında yaşam diyaloğu başlatmak lazım. Bunun için ilk olarak sınırlar açılmalı, koşulsuz olarak diplomatik ilişki kurulmalı. insanlar aynı masada oturup, birbirlerini tanıdıklarında Yunus Emre'nin dediği gibi "Tanış oldukları"nda değişik fikirlere sahip olsalar da birbirlerini kırmamaya çalışır. 90 yıldır kesilen ilişkiler 9 günde düzelmez. Ama ilk adım atıldığında suyu kendi yoluna bıraktığınızda ilişkiler düzelir.
halklar kardeştir ama nedense devletlerin ya da bazı grupların çıkarları bu kardeşliğe un seriyor. ermenilerle türkiye halkı birlikte binlerce yıldır kardeşçe yaşamışlar ama ne zamanki çıkar grupları-devletleri devreye girmiştir işte o zaman ilişkiler çelişkilere dönüşmeye başlamıştır.
aslında türkiye'nin de ermenistan'ın da barışçıl yollardan sorunları çözme amacı vardır ancak ne yazık ki diaspora ermenileri her şeyi mahvetmektedir. aşağıdaki haber ermenistan'ın yaklaşımının ne kadar güzel olduğunu göstermekte:

Ermenistan'ın gündem belirleyen radyosu Azadutyun Liberity Radyonun genç ekibi Türkiye'yle ilişkilerin normalleşmesini ve toplumsal temasın başlamasını arzuluyor.
Uluslararası ilişkiler uzmanı Erik Gazharyan'ın batı ülkelerine ve diasporaya mesajı veriyor: "Batili ülkeler kendi çıkarları doğrultusunda Ermeni meselesini kullanıyor, bu müdahaleler Türkiye'yle ilişkilerimizi zedeliyor. Diaspora bilmeli ki Ermenistan bağımsız bir cumhuriyet. Türkiye kendine muhatap olarak diasporayı değil Ermenistan'ı almalı." Amerikan Kongresi nde sık sık gündeme gelen Soykırım yasa tasarısına da değinen Gazharyan şöyle devam etti: Amerika bu kadar hassas bir konuyu kendi çıkarlarını gözeterek kullanırken. Ermenistan bundan büyük zarar görüyor. Türkiye bu girişimler nedeniyle Amerika!ya değil Ermenistan!a tavır alıyor." Mevcut tarihsel sorunun bu işin uzmanı olan tarafsız tarihçileri bırakılması gerektiğini vurgulayan Gazharyan "Soykırım ya da techir nasıl adlandırırsanız adlandırın tarihte yaşanan bir acı var bu inkar edilemez" diyor.
Futbol yarar sağlar "Sarkisyan cumhurbaşkanlığı görevine atanır atanmaz ilk olarak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından tebrik edildi" diyen Gazharyan "Umarım olumlu yönde gelişen girişimler futbol karşılaşmasıyla sınırlı kalmaz" sözleriyle düşüncelerini dile getirdi.
Gazharyan ve Arlen Arslanyan gelecek haftalarda Türkiye'ye gelmeyi planlıyor.
Ermenistan!ın varlıklı ailelerinin her yaz tatillerini geçirmek için Antalya'ya gittiğini söyleyen Arslanyan istatistiklere dayanarak verdiği rakama göre geçtiğimiz yıl Ermenistan'dan Antalya'ya 70 bin kişi geldi. "Düşman olarak lanse edilen iki toplum hiç çekinmeden batılı ülkelerde tatillerini geçirmek yerine Türkiye'yi tercih ediyor" diyen Arslanyan toplumlararası ilişkilerin siyaset ve politikadan daha önemli olduğunu söyledi.

http://www.hyetert.com/ha...&Id=29811&DilId=1
(bkz: hrant dink) in dediği gibi::

' ermenilerin bu olayı unutmaya, türklerin de hatırlamaya ihtiyacı var'
yusuf halaçoğlu'nun kurban edildiği çarpık çağdaş ilişkilerdir.