bugün

islam kaynakları dört çeşittir: kuran, hadis, icma, kıyas. bunlardan birisi bile eksik kalırsa kaynak sıkıntısı yaşanır. hepsini anlatmak yerine, sadece kuranı kaynak almanın nasıl bir sonuç doğuracağını çok güzel bir örnekle anlatacağım. lütfen herkes çok dikkatle ve tam bir iyi niyetle okusun.

mülk suresi 3. ayet. bu benim çok iyi bildiğim bir mesele çünkü dünyanın şekliyle ilgili olduğundan daha öncesinden bilgim var.

--spoiler--

الَّذِي خَلَقَ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ طِبَاقًا مَّا تَرَى فِي خَلْقِ الرَّحْمَنِ مِن تَفَاوُتٍ فَارْجِعِ الْبَصَرَ هَلْ تَرَى مِن فُطُورٍ ﴿٣﴾
Ellezî halaka seb'a semâvâtin tibâkâ(tibâkan), mâ terâ fî halkır rahmâni min tefâvut(tefâvutin), ferciıl basara hel terâ min futûr(futûrin).
--spoiler--

şimdi burada, meallere bakarsak şöyle çevirilmiş (en genel olarak diyanet çevirisini alalım)

--spoiler--
" O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun?"
--spoiler--

kelime kelime, "alimler tarafından" nasıl çevirilmiş ona bakalım:

1. ellezî : o ki, o
2. halaka : yarattı
3. seb'a : yedi
4. semâvâtin : semalar, gök katları
5. tibâkan : tabakalar halinde, kat kat
6. mâ terâ : göremezsin
7. fî : içinde, de
8. halkı : yaratış, yaratma
9. er rahmâni : rahmân
10. min tefâvutin : bir uyumsuzluk, düzensizlik
11. fe : öyleyse, haydi
12. irciı : çevir, döndür
13. el basara : bakış
14. hel : var mı, mi
15. terâ : görüyorsun
16. min futûrin : bir yarık, bir çatlak

şimdi. bir şey anlamadınız değil mi. şimdi alimleri ortadan kaldıralım ve kendimiz anlamaya çalışalım. konuyu özetlemek için direk sonuçtan giriyorum.

min futurun. anahtar kelimemiz bu. en son kelime. futur olarak alabileceğimiz kelime. şimdi bunu kuran'daki yazılış şekli ne demek diye yazıp öğrenelim.

kelimenin orjinali şu: فُطُورٍ

futurin yani فُطُورٍ . gelin bunu google çeviriye soralım bakalım araplar buna "yarık, çatlak" mı diyor yoksa başka bir şey mi?

sonuç ekranı şu link arkadaşlar, ya da resimde görmek isterseniz, ben yaptım bunu zaten:

görsel

futurin bugün ne demekmiş? kahvaltı demekmiş arkadaşlar.

şimdi hiç alimdi hadisti filan takmıyoruz, ve ayeti "tek rehber" olarak kabul edip çeviriyoruz. biz kimiz? herhangi bir türk olabilir, hatta arap olabilir fark etmez. bugün bunu oturup okuyor ve anlamaya çalışıyoruz. şu sonuca ulaşırız:

--spoiler--
" O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir kahvaltı görüyor musun?"
--spoiler--

ne oldu? sıçtın.

selam ve kuran, sünnet, icma ve kıyas ile.
google translateden din öğrenmek.

görsel
şimdi kuran´daki en önemli problem şiirsel bir vezin üslubuyla oluşturulmuş olmasıdır. sen kuran´ ı geç orhan veli´nin bi şiirini bile almancayaçevirmeye kalkmıştım bi keresinde, kuşa dönmüştü.

"bir de rakı şişesinde balık olsam !!" tümcesini çevir bakiim başka bir dile çevirebiliyo musun?

birden fazla çeviri okumak, tefsir okumak ve de konularla ilgili ön bilgi sahibi olmak gerekir. bunlar olmadan, kuran tefsiri okumak bile tam işlevini yerine getirememektir.

kuran indiği zamanki birtakım uygulamalara atıf yapar kuran.

kuran o zamanki insanlara indiği için, kuran´daki futurin kelimesinin bugün kahvaltı anlamına gelmesini örnek göstermek saçmadır.

biz kuran´ı kavramsal olarak anlarız. içindeki kavramları isimlerini fazla önemsemeden almaya çalışırız. "iki denizi birbirlerine salıvermiştir, ama onlar birbirlerine karışmazlar" cümlesine bir ateist- "ama orada atlantik ve akdeniz demiyo, herhangiiki deniz olabilir onlar" demişti.

hadisler konusu son derece tartışma götüren bir şeydir- de kuran konusu da o kadar kolay değildir. kuran´da sebat etmek isabetli olacaktır. elbette doğru olduğu , sahih olduğu kesin birkaç hadis mevcuttur, ki bunlar en bilinenleridir-ki o sahih hadisler de çokönemli mesajlar vermektedirler.

sadece "haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır" hadisi bile gerçek olsaydı- bu bile bana kalırsa yeterliydi. peygamberin görevi inen kitabı güvence altına almaktır ve peygamber bunu harikulade bir şekilde yapmıştır.

bunun yanında birtakım söylemleri de olmuştur- ancak onlar ikinci derecededir, çünkü biz 1500 yıl sonra hangi hadisin doğru hangisinin yanlış olduğunu bilememekteyiz. üsküdara konmuş oyuncak kabe´nin etrafını tavaf eden müslümanların olduğu bir dünyada nesinin ne olduğunu bilmediğimiz bir kaynağa bel bağlamak çok tehlikeli olacaktır.

hadislerden kuşku duymak, bugün itibarıyla müslümanın görevidir. çünkü düşman, kendisine karşı savunma pozisyonu alınacağını bildiğinden, fikrini tabiatıyla müslümanın kendisini tehlikede hissetmeyeceği birisi üzerinden vermeye çalışacaktır. ki bu şahıs-peygamber dışında birisi değildir.

kuran´daki işleyen akıl´a yapılan göndermeler, yani şu anki şartlarda bizim konumumuzu kuran tarif etmemekle birlikte aklın söylediğine göre karar vermemizi istemiştir- ve biz işleyen aklımızı kullanmadan bugünkü şartlarda doğru yolu bulamayız.

konuyla ilgili eyyorlamam bundan ibarettir.
hadi bana söyleyin bakalım ayetleri tek rehber olarak alıyorsunuz da kimin mealini okuyorsunuz. o zaman kendin okuyup anlasana, yemiyo mu.
gülünç. 28 tane meal okuduğum zaman anlarım tabii...ayrıca... o mealler de bana diyolar ki, biz bunun ilmini yaptık, böyle böyle anladık- birçok anlam ayrılıkları var- demek ki neymiş- kuran´ı kendi okuyan adam da tam olarak anladığını iddia edemiyormuş, ve ayetin yoruma açık bir kısmı kalıyormuş.

bu, bütün şiirsel metinler için geçerlidir.

bütün ruslar "ben puşkin´i okudum" dediğin zaman sana diyecekleri şey- puşkin rusça´dan başka dilde okunmaz" sözüdür. ki puşkin´i de onlar bile tam olarak anlayamadıklarını söylerler hep.

bizim kuran´ı anlamamız gerekiyor, kimse o zamanın arapçasını konuşmuyor. bugünküler de konuşmuyor. muhammed ikbal tefsiri mesela gayet iyi. ancak diğerleriyle aralarında farklar olan yerler var.

tefsir ve mealler de aynılıklar var, farklılıklar var- anlamak isteyen adam önce bunu tespit eder, sonra da farklar nerelerden kaynaklanıyor onları araştırır.bilmek isteyen böyle yapar.

ama "yemiyo mu" kıstasına geldiğimizde benim o durumda diyeceğim şey "evet yemiyo, kimse bana hiçbi dili dayatamaz, madem öyledir araplar okusun, anlasın, beni ilgilendiren bir konu diil" derim. almanlar amerikalılar, bu durumda kuran-ı kerim´i hiç okumaya yeltenmesinler, çünkü a) nasılsa anlamıycaklar b) arapçılar tarafından küçümsenecekler.

konum o düzeydeyse o konuya hiç bulaşmaz, anladığın şeyleri okursun.

biz iyi niyetmizden dolayı kuran-ı kerim´i mümkün olduğunca anlamaya çalışırken bize"yemiyo mu" mantığıyla gelenler, olsa olsa islam düşmanlarıdırlar.
tek rehber ayet dersen bir çok konuda tıkanır kalırsın. hatta şu an ki bir çok uygulamayı da açıklayamaz, yorumlayamazsın! sadece ayetlere bakmaya kalkarsan bütünsellik olmadığı için sure içinde bile kaybolursun ve ne oldu şimdi diye kalırsın?!

islam= kuran + sünnet + icma + kıyas
Dert edindiğiniz şeylere bak. Şöyle teoriler var. Senin güneş sistemi dediğin bir başka canlı için atom fonksiyonu görüyor olabilir. Senin atomların da başka bir varlık için güneş sistemi. Yani belki elektronlar üzerinde ki onları da göremiyoruz zaten küçük küçük insancıklar olabilir.

Bu kadar çok varlık ihtimali varken sizce tanrı "hmmm insan ırkı. Aaa müslüman değil. Yan o zaman." der mi? sen tanrı olsan uğraşır mıydın bunlarla?

deist olmak çok güzel, gelsenize.
Hadis ilmi başlı başına kuran ilimlerinden sadece bir tanesidir.

--spoiler--

Hadis-i Şeriflerin varlığını inkar edenler sınıf sınıftır.

– Sadece Kur’an diyerek hadisleri kabul etmeyen, hadislerin ayetlerle birlikte zikredildiği zaman Allah’a şirk koşmak olduğunu söyleyen, hadislerin uydurma olduğunu iddia eden ilimden, islam tarihinden, Kur’an ve sünnet bütünlüğünden kopuk düşünce türleri var.

Bunların hepsi yeni bir din uydurmak için hadis-i şerifleri reddetmek zorunda. Peygambere bakılınca, hadisler göz önüne alınınca kendilerine hareket alanı kalmadığından dolayı hadisleri inkar ediyorlar.

Biz HADiS VE SÜNNETE UYMANIN ZORUNLULUĞUNU Allah ve Resulünü ayıranların Kur’an’ı inkar ettiklerinden dolayı küfre düşeceklerini ayetlerle ortaya koyduğumuz zaman (BURADAN OKUYABiLiRSiNiZ) bu sefer “asırlar sonra yazılmış hadislere nasıl güveneceğiz” diyerek hadislerin kaynağını inkar etme yoluna kaçıyorlar.

HADiSLERE NEDEN GÜVENMELiYiZ?
Bu meseleyi hadis usulü okuyan her talebe bilir. Biz sizler için kısa başlıklar halinde özetleyerek izah etmeye çalışalım.

1- HADiSLER DOLAYLI YOLDAN KORUNMUŞTUR

Allahu Teala “Kur’an-ı biz indirdik, onu koruyacak olan da biziz” buyururken bir incelik gözlerden kaçıyor. Bu ayette direkt olarak “Kur’an” buyrulmuyor. “Kur’an” yerine “zikir” ifadesi geçiyor.

Nahl Suresi 44. Ayette ise Kur’an-ın açıklama yetkisinin Peygamberimize verildiği buyrulurken de Kur’an yerine “zikir” ifadesi geçiyor.

“Zikri açıklaman için, Zikri biz koruyacağız”

Burada çok derin bir mana var.

Rabbimiz iki önemli hususu belirtirken aynı ifadeyi kullanıyor. Peki neden?

Çünkü korunacak bir şeyin şayet açıklanması emredilmişse o açıklamaların da korunmuş olması gerekmektedir. Yoksa açıklanmasının emredilmesinin ne manası kalır?

Dolayısıyla burada ayetler nasıl Rabbimiz tarafından direkt korunduysa o ayetlerin yaşntıya dökülmüş hali olan hadis ve sünnet de dolaylı yoldan korunmuştur.

Nahl Suresi 44. Ayette açıklama görevinin Peygamberimize verildiği, Necm 3. Ayette O’nun kendi hevasından konuşmayacağı bildiriliyor.

Diğer bir husus bu tezi güçlendirmektedir;

Bütün bunların yanında Resulüllah’a itaat edilmesi, O’nun hükmüne razı olunması, O bir şeye hükmettiği zaman Müslümanların o hükme uymaktan başka seçme hakkının olmadığı gibi ayetler de mevcut.

Kur’an-ı Kerimi açıklayan “Resul” ün açıklamaları ve hükümleri sadece o döneme mi ait? Şayet “o döneme ait” derseniz Kur’an’ın son kitap olduğunu ve kıyamete kadar hükmünün geçerli olduğunu inkâr etmiş olursunuz ki, küfrünüze işarettir. Sizinle tartışmaya bile gerek yoktur.

Şayet “kıyamete kadar geçerli” derseniz o halde Allahu Teala “korunamayacak” bir şeye bizi itaate, ittibaya, uymaya, isyan etmemeye, razı olmaya çağırır mıydı?

Demek ki, Kur’an-ı Kerimin açıklaması, uygulaması olan Resul’ün hükümleri de korunmuş olmak zorunda.

Peki, nasıl korundu? Aşağıda da bu konu işleniyor.

2- HADiSLERiN YAZILMA TARiHi RESULÜLLAHA YAKIN

Öncelikle şunu söylemekte fayda var. Hadisler sistematik bir şekilde araştırılıp yazılmadan önce mütalaa ve müzakere yoluyla zaten birbirine aktarılıyordu. Yani inkârcıların iddia ettiği gibi sanki o günlere kadar hadis diye bir şey yokmuş da sonradan uydurmuşlar gibi bir şey yok, bu saçma bir iddiadır. Hadis-i Şerifleri notlar halinde bulunduranlar varsa da ekseri olarak hadisleri ders verme verme, mutala ve icazet yoluyla aktarılırdı.

Hadis naklinde sıralama şöyle olmuştur:

(Hicri 1-110 Sahabe> 110-180 Tabiin>180-220 Tebe-i Tabiin> 220-260 Etbâu etbâı-tabiin> 260-300 etbâu etbâı etbâ-ı-tabiin

Hadislerin yazılmasında tedvininde ilk üç neslin büyük önemi vardır.

http://www.ihvanlar.net/2...flere-neden-guvenmeliyiz/

--spoiler--
Kuranı kerimi şerh eden hadisi şeriflerin toplanması derlenmesi seçilmesi v.b. konular başlı başına bir ilimdir.

--spoiler--

Hadis-i şeriflerin yazım aşamasına alınması ile Peygamberimiz’den ve hadis alan sahabesi arasında çok kısa bir zaman olması hadislerin önemini artırmaktadır. Bir çok hadis-i şerifte âli isnat dediğimiz şekilde hadis-i nakleden ile Resulüllah arasında 3 ravi vardır. Bazılarında 5 ravi vardır.

Yani biz 1400 yıl sonra ancak bize aktarılan kadarıyla bir hadisin sıhhatini araştırıyoruz. Bize ne kadar zor ise onlar için de o kadar kolaydır.

Şunu da ekleyelim, hadislerin resmi olarak yazılmaya başlamasıyla birlikte ehil olmayanlarda işin içine girmeye başlamışlardır. Onlar hadisi ravisinden değil de sayfalardan almaktaydılar. işte hadis alimleri bu tehlikenin farkına varmış ve bir çok alt konu barındıran “Semâ ve Kıraat, icazet, Münavele ve Mükatebe, i’lam, Vasiyyet ve Vicade,” gibi tedbirler almıştır.

3- TAKVA ÜST SEViYEDE
Peygamberimizin nuru daha sıcaklığını koruduğu o devirde islam şeriatı tatbik edilmekle birlikte takva zirvedeydi.

Şuan sözde “dini korumak” adına hadis düşmanlığı yapılıyor ya, onlar bu dini korumak için daha hassastılar.

Yani kısacası onlar islamın, Kur’an’ın, Sünnetin, Şeriatın tam manasıyla yaşanması için mücadele edildiği bir zaman diliminde mücadele ediyorlardı.
Onlar kendilerine islamdan taviz verilmesi için baskı yapıldığı zaman zindanlarda işkenceler altında can vermeyi tercih ediyorlardı da taviz vermiyorlardı.

4- SON DERECE TiTiZLiK

3. maddeye paralel olarak hadis alımında ve aktarımında da müthiş bir titizlik örneği göstermişler. Mesela hadis nakleden kişiye kimden aldığını soruyorlar şayet hadisi aldığı kişi hayatta ise kilometrelerce yolu o günün şartlarıyla kat ederek rivayet edilen hadisi yaşayan en yakın tanığından almak için sefere çıkmışlar.

Ve herkesten hadis nakletmemişler, her aldıkları hadisi de kitaplarına koymamışlar. Rivayetlerin tümünü şartlarına göre eleye eleye öyle bir eser koymuşlar ki ortaya işte o yüzden ismi “sahih” olmuş.

5- HADiS HAFIZLIĞI, HAFIZA ve iCAZET
Kur’an-ı Kerim nasıl korundu? Hafızlık yapısı ile değil mi? Hiçbir dinde olamayan “hafızlık” müessesesi ile. işte hadisler de aynı yöntemle korunmuştur.

O dönemde hafızalar bu gün gibi körelmiş değildi. Hafızayı körelten bunca boş iş ve meşgale yoktu. Yıllar sonra bile imam-ı Şafi’nin okuduğu satırı ezberleyebilmesi, imam-ı Muhammed’in bir hafta hafız olması meşhurdur.

Ancak yine de herkes hadis nakletmez, erbabına bırakırlardı. Aynen Kur’an hafızları olduğu gibi hadis hafızları da vardı. Kur’an nasıl hafızlık müessesiyle korunmuş ise hadislerin korunma şekillerinden en mühimi hadis hafızlığıdır.

Hadis hafızlığı daha zor bir daldı. Çünkü hadis hafızı yüzbinlerce hadisi Nakledenlerin sırasıyla Resulüllah’a kadar ravileri, ravilerin yaşantılarını, hallerini, durumlarını ve hadislerin konularını bilmek zorundaydı.

işte hadislerin dolaylı yoldan korunmuş olmasının en büyük göstergelerinden birisi de budur.

Hadisler aynı şekilde erbabından ders olarak alınmak ve tedrisatını bitirenlere icazet verilmek suretiyle de sağlam bir şekilde nakledilmiş, erbabı olmayanların bu alana girmemeleri sağlanmıştır.

6- ŞARTLAR ORTAYA KOYDULAR

Yukarıda dediğimiz onlar yaşantılarıyla örnek, öncü takva zatlar olduklarından, Resulüllah’ın söylemediği bir sözü nakletmekten sakındıkları için çok titiz davranıyorlardı. Bu sebeple sahih hadis ilminde tavizsiz kurallar koydular. Bir hadisin sahih olabilmesi için taşıması gereken şartlardan ilk olarak imam-ı Şafi söz etmiştir. imam-ı Şafi sahih hadis tanımında ravilerin adalet ve zabt vasfını ön plana çıkartır. Humeydi ise isnadın muttasıl olmasını ön plana çıkartmıştır.

Bazı şartlar şöyledir:

a) Ravilerin tamamının adalet ve zabt sahibi olmas

b) isnadın muttasıl olması. isnadın muttasıl olması başından sonuna kadar ravi düşmesi bulunmaması, yani her bir ravinin hadisi bizzat rivayette bulunduğu şahıstan alması gerekir. Buhari bunun için ravinin hocasıyla bizzat görüşmesini (likâ) gerekli görürken, imam Müslim ravi ile hocasının aynı asırda yaşamış olmalarının (muâsarât) yeterli olacağı görüşündedir.

c) Sika bir ravinin, kendisinden daha güvenilir ravilere aykırı olarak naklettiği şaz bir hadis olmaması.

d) Hadisin sıhhatini engelleyecek illetin yani gizli kusurun bulunmaması. Bu illet denilen husus ancak hadis uzmanları tarafından farkedilebilen bir kusurdur. illetli olduğu tespit edilen hadislere de muallel hadis denir.

NETiCE

Sonuç olarak diyebiliriz ki, hadis ilmi sonradan uydurulmuş olmayıp sahabeden tabiine silsile yoluyla bize kadar sağlam yollarla ulaştırılmış, üzerinde son derece titizlikle durulmuş bir ilim dalıdır. Bu gün ümmetin alimlerine iftira atarak hadis uydurduklarını iddia eden zavallılar kendileri bir din uydurma peşindedirler. islam’da hadis-i şerifleri “yok” olarak kabul etmek sadece cahilliktir. iddia eden kişinin hiçbir bilgisinin olmadığını gösterir. Hadislerin hepsinin güvensiz veya uydurma olduğunu iddia eden kimse de dinde kendi otoritesini kurmaya çalışan kimsedir. Çünkü hadis-i şerifler bize Kur’an’ı ve şeri hükümleri açıklar. Sünnet bize Kur’an-ı Kerimi nasıl yaşamamız gerektiği konusunda rehber olur. Bir kişi sünneti ve hadis-i şerifleri devre dışı bırakıyorsa kendisinin rehber edinilmesini istiyor demektir.

Hadis-i şeriflerin güvenilirliği hakkında Müslümanlar şüpheye düşürülüyor ve oryantalistlerin tuzağına çekiliyor. Biz bu oyunu bozacağız inşaAllah…

http://www.ihvanlar.net

http://www.ihvanlar.net/2...flere-neden-guvenmeliyiz/

--spoiler--
şurası bir kesinliktir ki- hadislerin içinde bugünkü bilgimizle tamamen çelişen ve söylem olarak direkt olarak yanlış olan hadisler vardır.

aynı durum kuran için geçerli diildir- kuran´da bilimle çelişme yoktur- hatta o zaman bilinmeyen bir sürü bilgiyi gerçekten ihtiva ettiğini söyleyen konudan anlayan insan sayısı da az değildir.

bundan dolayı hadislerin hepsini doğru kabul etmek mümkün degildir.