bugün

iyilik yaptıgını sanarken insanı cileden cıkaran, teselli edemeyecegini anlayıp salla gitsin diyen itici tiplerdir.
olaya psikilojik açıdan bakmak gerekirse (ki gerekir buluyorum şu saatte, evet), karşıdaki kişiyi anlamadan dinleyen insanlardır bunlardır. kendilerinin zevkleri/ sıkıntıları birinci planda oldugu için dinlermiş gibi yaparak degerlendirirler karşısındakinin söylediklerini. dinlemenin dört aşaması vardır da şimdi uzun hikaye.

sen bu insanları daha çok "dünya yansa hasırı yanmaz" insanlar olarak bilirsin. "amaaan boşver, dünya yerinden oynamadı ya" insanları olarak bilirsin falan.
hemen hepimizin bir dönem olduğu gibi bazen bu kişi benimdir.
yıllar içerisinde epeyce büyük sayılabilecek sıkıntılar yaşamış, yaşatmışımdır. maşallah hepsini belki çok kısa vadede değil ama sapasağlam şekilde atlatmışımdır. insanların birey olduğunu, bazen ölümün bile vız geleceğini tırıs gideceğini bilirim. bir adamdan ya da kadından ayrılmanın dünyanın sonu olmadığını, bireyin o kişiyle beraber varolmadığını ve haliyle bunun geçeceğini bilirim. para kaybetmenin ne olduğunu iyi bilirim. üzülmekle geri gelmeyeceğini bilirim. sıkıntı yerine durumun nasıl telafi edilebileceğini düşünürüm. bana sıkıntı olarak bir hastalık, yakını olan bir kimsenin ölümü/hastalığı/amansız derdi(aynıları sıkılan insanın kendisi için de geçerlidir) olmadıkça, sıkıntısına bir anlam, boyut katamıyorsam, kendimi o kişi yerine koyduğumda sıkıntısının çabuk atlatılabilecek birşey olduğunu düşünüyorsam tam olarak koy götüne insanı olurum. "ben bu kadar mevzunun altından kalkmışım 1 metrelik boyumla sen bunun altından mı kalkamazsın" insanı olurum. empati nedir? empati buraya kadar yazdıklarımdır.(reklamlar bitti)
karşımdaki kişiye o an yapabileceğim en büyük iyilik (evet) "vah vah ne kötü, sıkıl tabi" demek olmaz. bu en büyük kötülüktür, tabi karşımdaki kişi mutsuzluğu, sıkıntıyı kendine eğlence bellememişse(evet üzülerek beslenen insanlar var, uzak durunuz efendim bunlardan. gördüğünüz, farkettiğiniz an kaçınız).
kişinin sıkıntısını görmemek olmaz, belki anlatır günlerce, aylarca dinlersiniz. ama bir yerden sonra o sıkıntıya, üzüntüye bağışıklık kazanan kişi mutlu olmayı ya da çabalamayı unutur(unutabilir, bunu yapan insanlar da çoktur, o zaman yine kaçın).
bir kimseye ne kadar acır, ne kadar şefkat gösterirseniz üzüntüsünden dolayı, o kişi büyük ihtimalle bir süre sonra insanlara trajedilerini anlatmakla başlar işe(hem de öyle iyi yapar ki, bunları herkese anlattığını farkettiğinizde şoke olursunuz. ne yapmak lazım? kaçmak lazım).
belki direkt olarak anlamadan dinlemeden "koy götüne" diyen adam şerefsizdir, ben bile kızarım öyle adama. ama "vah vah ne kötü olmuş haklısın üzül, çok üzül" diyen kişi ondan daha şerefsizdir. çünkü 2. kişi sıkıntılı adamın acısından kendine içten içe zevk çıkarıyordur kimse farkında değildir. çözüm üretmeye çalışan kişidir lazım olan.
ayrıca sıkıntılı kişinin bir anda koy götüne diyecek adamın ortaya çıkma ihtimalinin olduğu yerde ne işi vardır anlamadım. sıkıntılı adamın bir süre dünyaya küsüp, kapatma tuşuna basması iyi olur zira. günü gelene kadar sıkıntısını yaşar kendi içinde, sonra kendi sarar yarasını, başkası değil ki. bir gün uyanır ve herşey bitmiştir. çok düzdür. çok nettir.
ayrıca sıkıntılı zamanlarda beliren, anlamadan dinlemeden konuşan, o koy götüne adamının(erkekseniz) götüne bir kere koyun belki o da düzelir. hayat bu belli mi olur?
ama yine de sıkılıyorken bir bakın, geçmiştekilerle kıyaslayın. gerçekten de değecek mi?
o adama da kızmayın, hiç empati kurmadan "koy götüne" diyorsa, kendisi sıkıntıya düştüğünde en çok ilgi isteyecek kişi odur. benden altın bilgi, o zaman ne isterseniz yaparsanız.
ama o değil de, az önce ayakkabıların arasından anlam veremediğim hızda birşey geçti nah kafam kadar. ne biçim bir ev burası, her gece microcosmos be.
bayılan bireye tokan atarak uyandırmaya çalışan insanla aynı işlevi görür. lazımdır.