bugün

bu kadar marjinal benzetmeleri, edebi betimlemeleri ve eski sevgiliye hem nefret hem aşk dolu ironik aforizmaları nasıl becerebiliyor bu SÖZLÜK yazarlarI , imreniyorum. kays leylasına kavuşsaydı mecnun olup bilinir miydi? sözlük bir yılda bin yılın çilesini çekmiş leylalarla mecnunlarla dolu.
Cayimin icindeki karanfili yuttum. neyse dedim. ve biraz dusundum de, su an tek merak ettigim bunun nasil atilacagi *
bizim memlekette erkeklerin saç uzatmasına pek müspet bakılmaz. ki anadolu şehirlerinden birinde yaşıyorsanız bu daha çok hissedilir. üniversite yıllarında kısa saçlıydım hep. nedense hiç uzatmadım. zihnimin derinliklerinde tango ve cash filmindeki tango'nun uzun saç stili hep kalmıştır uhde olarak. neyse geçen sene benim berber berberliği bıraktı farklı bir alanda çalışmaya başladı. bende alışkanlık ya gidip başka berbere saçları kestiremedim. sağını solunu toparlattım sadece. gel zaman git zaman bizim saçlar tango'nun saçları geçti. lüle lüle dolaşıyorum ortalıklarda. bir de önlerden acayip dökülmeler başladı. yani anlayacağınız bu dönem bıraktım bıraktım yoksa tango'nun saçlarını ancak rüyamda görürüm dedim kendi kendime.

neyse bir gün cuma namazına gittim bu saçlarla. namazda ilk sünneti kılıyoruz. ben daha birinci rekatta rüku yaptım secdeye gittim ama secden başımı bir türlü kaldıramıyorum. benim saçlar öndeki tombul abinin ayakları altında kalmış. bekliyorum adamda bir değişiklikte yok, kafayı secdeden kaldıramıyorum. görüş açım sıfır tam öyle kıstırmış saçları bu tombul abi. kafamı kaldıramadığım için olayın nasıl olduğunu da çözmedim. her halde dedim bu sünneti bitirdi, farzı bekliyor. yandık dedim şimdi. bir taraftan diğer cemaatin ne düşündüğünü düşünüyorum. benim kalp krizi falan geçirdiğimi düşünecekler. olay büyüyecek. neyse baktım başkasından bir fayda yok. sol elimle adamın ayağının altında kalan saçlarımı tutup çekmeye başladım. canım nasıl açıyor. abide de ayaklarda nasıl bir nasır varsa insan ayağının altında bir şey kaysa anlamaz mı ya? şöyle hafifçe bir oynatır ayağını en azından değil mi? neyse bir zorladım olmadı, bi daha zorladım olmadı, ya allah dedim bir zorladım saçları kurtadık adamın ayağının altından. ama tutam tutam saçlarım elimde kaldı. lan zaten seyrek saçlarım dedim birde burada yolduk attık * abiye çok kızdım bir de. olay bitmiş insan şöyle arka safa döner de pardon gibi bir mimikle özür diler değil mi arkadaşlar. yoook, hiç istifini bozmadı beyfendi.

şimdi yine cuma namazı var. fena tırsıyorum sözlük.

cuma sonrası edit: önümdeki safla gerekli mesafeyi korudum :-)
şuan hazırlamış olduğum bir sunuma çalışıp salı günü sunmam gerekmekte ama ben ne yapıyorum. yıllar sonra tekrar sözlükte abidik gubidik içerikler giriyorum.
''gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (hakkıyla) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.''
(al-i imran suresi.)
biraz canım sıkıldı ve karşıma bu ayet çıktı.
çişim geldi.
Bugun birinden hoslandim ve bana yegenim dedi * insanlar artik yasini gostermiyor.
kimseye anlatamasamda kırgınım. solmuş bir çiçek gibi değilde ezilmiş bir böcek gibiyim. herkesin rahatsız olduğu bir böceğim ben. kimseye bir zararımda yok ama herkes beni ezme peşinde. duygularım karmakarışık. önemsiz bir noktayım şu koca hayatta.
Canımdan çok arkadaşlar; canımdan çok.
ilk defa ölümle bu kadar yüzleştim. Kızın öldüğünü duyduğumda değilde ağlayan annesini gördüğümde ağladım. sonra dedesinin bize teşekkür ederken sesi çatallaştığında, yürürken, galiba babası, küçücük mezarın başında bir adam çiçek dikiyor, mezar taşının üstüne kekle meyve suyu koymuş. Eve geldiğimde başım çatlıyordu ağrıdan sevdiğim şeyleri yedim müzik dinledim bikaç saat önce ağlayan içi parçalanan ben değilmişim gibi davrandım sanki unutmuşum gibi ama kendimi kandırıyorum onu fark ettim. ilk defa bu kadar gerçekleri gördüm ve ağır geldi unutmak kendi dünyama dönmek istedim. Çünkü zayıfım.
Keske biri ciksa PARA mi ASK mi dese de paraya kossam *
Babamdan nefret ediyorum.
Beşiktaşın geçen sene brugge den yediği tolganın hatalı olduğu gollerden sonra ağlamıştım, dün akşam lisbon maçında da ağladım. gereksiz bir yenildiydi.
Antakya'li insanlarin şaşırtıcı derecede kültürlü ve medeni olduğunu yeni farkettim.
bu kadar anonim bir ortamda aşağılık kompleksine sahip olmak bence büyük bir başarı, böyle arkadaşları tebrik etmek istiyorum her gördüğümde.
Gerçekleri yalan gibi, gerçek olmayan şeyleri de doğruymuş gibi anlatarak insanların benim üzerimdeki gerçeklik algısını kırmaktan çok hoşlanıyorum. Şaka yollu söylediğim yalanlarla gerçek hayatta yalan söylemekten kurtuluyorum. Nasıl mı?

- Annee ben antalyadayım muhahaha. (evde belgesel izliyor, az sonra geldiğinde kapıyı açacak)

- Annee ben antalyadayım muhahaha. (sevgilisiyle tatilde)

Başka bir şekilde:

- Annee dün arabayla çöp konteynırına çarptım araba pert ehehe (rüyasında gördü)

- Annee dün arabayla çöp konteynırına çarptım araba pert ehehe (sanayiden bildiriyor)

Şimdi ben yunanistana gidiyorum yoldayım desem annem inanmaz ve ben yalan söylememiş olurum. peki şu an yunanistana mı gidiyorum? yoo. yazın gideceğim ama. valla.
Içimi bu kadar paramparça eden ne bilmiyorum tek bildiğim canımın şu an çok yandığı. Herkes neden bu kadar acımasız olmak zorunda? Nasıl başarıyolar öyle olmayı bana da anlatsınlar, kurtulayım artık bu zayıf halimden.
Daha 5 yaşındayken Annemin çantasından gizli gizli 20 tl (ç)alıp bakkaldan bütün paraya toybox oyuncaklar vardı o zamanlar ondan almıştım sonra eve doğru yol alırken babamla karşılaşmıştım eve gitmiştik banyoda sıcak suda tekme tokat dövmüştü yermisin yemezmisin.
bu sıralar üç cümlemden ikisi küfürlü. içimdeki öfkeyi, yangını, huzursuzluğu nereye yansıtacağımı bilemiyorum. her şey üstüste gelmeye ve gücümü tüketmeye devam ediyor. ilgiye, alakaya, kedi yavrusu gibi sevilmeye ihtiyacım var lan benim. sevin beni.
karşımdaki insan birden sesini yükseltince ürperiyorum, titreme gibi bir şeyler oluyor. aşırı hızlı konuşan, aniden bağıran insanların ağzına bir tane çarpasım geliyor.
kapı tutan beyleri gördükçe evlenesim geliyor. artık resmen hiç kalmadı, hemen ardından Kapıdan geçicem, çat diye vuruyor suratıma. yapmayın böyle, biraz centilmen olun bi zararı olmaz.
Eskimiş bir evin küçümen faresiyim
Peynir kırıntıları zehirim
Eskimiş sayfaları kemiririm şiirler akıtırım dilime
Dökülen şarapları yalarım
Kırmızı dişlerimle koparırım insanların iğrenç kalplerini
Sevme beni, bu küçük sarayımda yalnızlığımla mutluyum..
pusuda bekleyen yazarlar olduğunu düşünüyorum.
akşamüstü televizyonda peş peşe verilen iki haber beni derin düşüncelere gark etti sevgili sözlük.

ilki, kanuni sultan Süleyman'ın mezarıyla ilgili olan haber. zigetvarda yapılan 3 yıllık arama sonucu sonunda bulunmuş mezarı. ölümünden tam 450 yıl sonra.

ikincisi, zeki müren'in halı koleksiyonunundaki halıların sonuncusu kahramanmaraş'ta bulunmuş. ölümünden tam 20 yıl sonra.

insanlar öldükten sonra burayı umursuyor mu, gerçekten merak ediyorum. yani kanuni olsam, 450 yılın ardından bulunan mezarım benim için ne ifade ederdi?
zeki müren olsam ya da, 12 halımdan en sonuncusunun ölümümden 20 yıl sonra bir şekilde ortaya çıkması beni ne kadar etkilerdi.

merak ediyorum ben ya. öldükten sonra bu dünyaya bırakacağım ne olacak, insanlar umursayacak mı; en önemlisi artık ben umursuyor olacak mıyım, merak ediyorum.

ya da öldükten sonra bu dünyaya bırakacağım bir şey olacak mı, bilmek istiyorum.

aslında ben en iyisi uyuyayım. daha radikal bir karar.
uyandığımdan beri çılgınlar gibi cengiz kurtoğlu dinliyorum işin komik tarafı bu zamana kadar hiç dinlemedim ama 5, 6 şarkısı ezberimde.
müslüm gürses, orhan gencebay, ferdi tayfur derken şimdi de cengiz kurtoğlu iyiden iyiye arabesk dinliyorum lan ben bunu 5 yıl önce deseler hayatta inanmazdım.