bugün

kuzu kuzu dinliyorum eskilere döndüm.
Bugün çok mutsuz ve sinirliyim. Öyle ki şirinlere olan nefretim gargamele tur bindirir.

Bir de çokomel olaydı iyiydi.
aileme sigarayı bıraktığımı söyledim. ancak arada sırada, inceden, gizli saklı bir kaç fırt içmiyor değilim.
biraz daha evlenmemek için direnirsem, annem mandal ve leğen karşılığında eskiciye verecek beni.
bi yere yolculuk yaparken kaç şarkıda
varacağımı hesaplıyorum.
Hayatta hiçbir amacım yok. Dalından düşüp rüzgarın bi oraya bi buraya savurup durduğu sararıp solmuş bir yaprak gibi hissediyorum kendimi.
Hep yeni hedefler koyuyorum kendime. Hep...
Ama hiçbirini gerçekleştirecek gücü bulamıyorum kendimde...
Hem sosyalleşmek istiyorum, hem insan içindeyken sıkılıyorum yalnızlığımı özlüyorum,yalnız kalınca da yalnızlığıma sövüyorum, ihtiyacım olduğunda iki eli kanda olsa bile koşa koşa gelecek bir tane sadece tek bir tane arkadaşım,dostum olsun istiyorum. O bile yok...
O Kadar silik bi insanım ki kimsenin aklıma gelmiyorum. Gelsem de en son gelen kişi oluyorum.
Sadece insanların işleri düşünce konuştukları biriyim işte...
8 ay oldu bugun her ayın 29u ozel bır gun bır masalın bır dogusun gunu hayllerın gunu. Acı ve mutluluk bır arada.
pro evolution oynarken sadece depar ve prese basmayı bilen ve 90 dakika yaldır yaldır koşan enişte, kaleye kadar tek pas giden beni bir şekilde yeniyor. dan dun rastgele topa vuruyor ama o top sekip bir şekilde kaleye giriyor. öyle dayanılmaz bir acı ki bu tarif edilemez.
affetmenin büyüklük olduğuna zerre kadar inanmıyorum.
Cehenneme gıdıcegımı bılıyorum kabullendımde bunu ama cehennemın bu dunyadan baslıyor olması bıraz kotu gıbı.
Bir kaç gündür hayatıma giren şu üç noktalardan kendimi alamamamı psikolojime bağlamıyorum... bağlamak istemiyorum. Olur olmadık yerde konduruveriyorum. cümlenin ortası sonu farketmeden. Kasten hemde!

Bu arada;

Karşında, gözlerimi gözlerine değdirmeden duran bir dilenci gibiyim; ne olur ellerini ellerime bıraksan!
Mantıklı konuşuyorum ama davranamıyorum.
sözlük bazen o kadar yalnız hissediyorum ki. mesela şu an. konuşacak, dertleşecek adam gibi kimse kalmadı. olanlar da hep uzak hep uzak. günlerden beri bu ruh halinden çıkamıyorum. hani millet tatilde eve geldiğinde canım evim, canım çocukluk arkadaşlarım sizi ne kadar özlemişim moduna giriyor ya, bende tam tersi işte. evde yapacak bir şey bulamıyorsun hadi arkadaşlarla buluşayım diyorsun kaç aydır görüşmedin sonuçta ama muhabbetler o kadar yabancı ki. kendimi çok yabancı hissediyorum onların yanında. konuştukları, hoşlandıkları şeyler o kadar uzak... ve ben de o muhabbetlerden zevk alıyormuş gibi görünmek zorundayım. ilk zamanlar düşünüyordum acaba bende mi bi gariplik var diye ama bana hitap etmiyorlar arkadaşım. kimse için hele de böyle bir durumda kendimi değiştiremem. aksi halde kendime hemen bi instagram hesabı açmam ya da gittiğim tüm beni entel gösterecek yerlerde check-in yapmam lazım.
kendini geri çekince bi de trip yeme durumu var o da ayrı. 'yaa o unuttu bizi yaa, oğlum baksana şuna o kadar zaman oldu bi buluşalım demedi' ama sor bi neden diye!!!
istiyorum ki sözlük sabahtan akşama kadar müzik konuşabileceğim bi arkadaşım olsun. açgözlülük yapmıyorum bak bikaç tane olsa yeter.
tatil zamanlarında depresyona girmemi engelleyecek bi'şey'ler lazım. öyle işte...
jerome jarre' ye aşığım.

hele o '' vuhuuu '' diye bağırdıktan sonra sırıtışı yok mu... *

(bkz: sevilir ki bu)
hayır diyebiliyorum ama içimden.
ilk okulda örtmenimiz bir öykü yazmamızı istemişti. çarpıcı bir giriş yapmak için o dönem okuduğum efsane bir kitap olan demiryolu çocukları adlı kitabının girşinden bi kaç cümleyi aynen yazmıştım.

hoca giriş gelişme sonuca çok önem veren bir hocaydı tabi. bu arada entrye örtmen diye başladık bi anda hoca oldu neyse çaktırma sözlükçü. hoca baktı. okudu biraz. hiç bi öykü böyle başlamaz dedi. öyküyü yeniden yazdırdı.

edith nesbit in kemikleri sızladı amınakoyim ben hissettim ta buradan.

sen kusra bakma edith abi. bizim eğitim sistemi böyle. onun da selamı var abi . görüşürüz.. başüstüneee görüşürz abi.
bugün bakırköy'de capacity nin karşı sokaklarından birinden geçiyordum, hastayım falan mendil arayışları içerisindeyim. birden karşıma yaşlı bir amca çıktı. kızım mendil ister misin diye. aa dedim çok iyi olur hastaydım ben de dedim. o sırada yine bir öksürük tuttu. bozuğum yoktu cebimdeki 10 lirayı vermek istedim adamın para üstü verecek parası dahi yoktu. dedim ki neyse amca o zaman alamayacağım ben demeye kalmadan amca bana "al bu benim sana hediyem olsun hastaymışın üstelik" dedi verdi. kızlardan bozuk isteyecektim baktım önden hızlı hızlı gidiyorlar veremedim. dönüşte parasını vereceğimi söyledim fakat amcayı aynı yerde bir daha bulamadım. keşke o 10 lirayı ona verseydim şuan onun pişmanlığı içinde yaşıyorum. diyeceğim o ki bu pasaklı kötü adaletsiz dünyada hala iyi insanlar var.
burda resimlerimi ifşa etsem azıma sıçarlar.
Sozluk yazarlarinin bi zike surulur akli yok.
Kendimi çok seviyorum anlamadım. Inanılmazım lan ben.
ocak ayında 8 kitap okudum.
bazen çok hızlı tüketir insanlar sevgilerini sözlük. şu an hissettiğim de bu tam olarak. birisine karşı ne kadar ilgili ve açık davranırsan o kadar kolay uçar toz pembe bulutlar. nasıl olsa biliyordur artık onu sevdiğini, daha fazlası "kısır döngü" dür.
olsun be sözlük, yalnız da mutluyum ben.
çirkin şansı da yok bende amk.

mkoyarım ama bari şansım olaydı amk.
biri gelse ve beni dipten çıkarsa. "hepsi geçti" dese, sarılsa. sonra hepsi geçse.
şehzade mustafa'ya fatiha okuyorum.