bugün

kıyısı katran karası bir deniz şimdi,
ayrılık...
ya sen vurursun sahile ya ben,
ne farkeder?
ölüm yok dedin ya sonunda,
ha ayrılık ha ölüm...
ne farkeder...
bandırma'da bir sahil sabahı...
güneşli yumurta masada...
van'dan gelen otlu peynir,
asurlarla ilgili tarihi gerçekleri açıklamakta...
domates,
kaçak çay,
zeytin
(sevmem ama kızım çok ısrar etti...)
onlar da sahanın yanında
yerlerini almış...
yıllar önce,
uzun zaman önce,
talebelik yıllarımla ilgili bir sohbet
açılmak üzere ağzımızın içine yerleşmiş...

bandırma'ya bir meltem edası hakim...
ben ve kızım,
şiir....
gece vardı,
(nerden aklıma geldi şimdi, bilmiyorum)
hepimiz kendi hayatlarımıza
dönmeye karar vermiştik,
sen ayak basmadığın o varoş mahalleye
bir daha gelmek zorunda kalmayacaktın,
ben davamdan uzak durmayacaktım bir daha..

oysa hiç haberimiz yoktu,
katliam olmuştu srebrenica'da...
bakma öyle marra...
papatyalar hep beyaz, hep sarı değil biliyorsun......
o farklı bir dünya...
yalan,
kim ne söylüyorsa bir romantizm anında...
seviyor çıkan bütün fallar yalan aslında...
bir bulut yakalar çocuk,
biraz beyaza ihtiyacı varsa,
dert mi?
uçmak için elleri var,
birazcık açtı mı
tamamdır...
kilometrelerce ötedeki babasıyla konuşur...

sonra döner,
küçücük bir şekerle susturulur...
küçüğüm zannetmiştim...
bir bak, hayallerime sığmayacak kadar
büyümüşüm...
hep susacak kadar korkak,
acı çekecek kadar umutsuz....

kelimelerim benden kaçmış..
akşam olmuş ömrümün orta yerine...
hava soğumuş;
buz kesmiş parmaklarımı,
kanıyor..

küçük zannederdim kendimi,
bir baktım,
sen de bir bak,
büyümüşüm....
benim o karanlık...
gidişlerinden sonra bütün akşamlarda...
ve tekrar gelişlerin...
hangi renk doğruyu söyler ki
siyaha çalan koyu bir lacivertten başka...

o karanlık benim...
ki karanlık oldu mu terkederdin beni...
yüzün arkama bile düşmez
düşse döner bakardım
son bir defa gibi her akşam...
bir veda havasında giderdin gittiğinde çünkü...
geri gelmeyecekmiş gibi...
küsmüş gibi...
aşkımız bir oyunmuş da
sen yenmiş ve gidiyormuşsun gibi...

teninin bıraktığı kasırgada kaybolan,
sabahları güneşe el uzatan,
"beni de götür! nereye olursa olsun... sen sadece götür!"
der gibi gidişine susan,
bir ben kalıyorum bir de o karanlık...
ben seninim,
o karanlık da benim...
bir pencere var uzaklarda bir deniz
saçları kıvır kıvır beline kadar saçaklı evler
ne var ne yok ne zaman hangi zamanın içi dışı
duvarlar yüksek tavanda ahşap desenler kapının kolu
merdivenler var çıkarsınız
istemezseniz çıkmazsınız ama çıkarsınız
inersiniz isterseniz isteyin yeter

bulutlar bohçası belindeler otobüs durakları
kilitler açılır akınlar başlar yağlı makinalar
düşünürüm bazen çok değil ama bazen
düşünmek güzeldir çok değil ama bazen
bu merdivenler mermerler kıvır kıvırcık zaman
yüksek duvardan düşmüşe dönüyorum başımda bir saksı
çiçeği ben düşünürüm ben çok değil ama bazen
seni görüyorum o çizginin ardında
ve senin gördüklerin, hissettiklerinle
sadece ikimiz, sadece
sen ve ben
bizi ayıran
aramızdaki o çizgi
pek kesin, pek keskin
aşktır o çizginin
sadece zaafı.
galatasaray'a geldin can buldun,
gelir gelmez hemen form tuttun,
trabzon maçında topa ne vurdun,

benim diyecek sözüm kalmadı,
atmadığın tür gol kalmadı.
(bkz: selçuk inan)
yüzde doksanı, aşk ile ilintili şiirlerdir. doğru ya şiir başka ne için yazılır ki?
--spoiler--
GÜNEŞ iN ÇOCUKLARI EMPERYALiZME KARŞIDIR TÜRK'ÜN ÇOCUKLARI REŞiT GALiP ANDIMIZ

EMPERYALiZMiN ÇOCUKLARI TÜRK OLMAMIZI

iSTEMiYOR, ONLARA RAĞMEN TÜRK'ÜZ

GERÇEK AMAÇ, GERÇEK MiLLi BENLiĞiMiZDE

KALMAMIZI iSTEMiYOR

BiZ REŞiT GALiP'iN iZiNDEYiZ

VARLIĞINI TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN EDEN

iKi ÜÇ KARA PEÇELi GELMiŞ KALDIRILSIN DiYOR

BiZi SÖMÜRENLERE ATMAK iÇiN, BiZi BOĞMAK iÇiN

BiZ ATAMIZIN iZiNDEYiZ REŞiT GALiP'iN

BiZ TÜRK'ÜN BiZ GÜNEŞ'iN ÇOCUKLARIYIZ

BiZ OT GiBi YAŞAYIP GiTMEYiZ

''KAHRAMAN IRKIMA BiR GÜL NE BU ŞiDDET BU CELAL''

-DiYENLERDENiZ..

GÜNEŞ TÜRK'TÜR BiZDE TÜRK'ÜZ

AĞLIYORUM ŞiMDi BUNLARA!

NE MUTLU TÜRK'ÜM DiYENE!

HEY TAŞLAR, HEY YOLLAR

TÜRK'ÜN ELiNDEKi EKMEĞi ALAMAYACAKSINIZ

BiRiLERi iÇiN BAHANE HAZIR..
--spoiler--
her toprağını
karış karış bildiğim
ve terk edemediğim
tek şehrimsin.
usulca akarım
damarlarından
tanrının bile bilmediği
sokaklarına ulaşmak için.

bir odaydı vardığım
çiçekler buldum
gözyaşlarınla sulandıkça zehirlenmiş.
kırık çekmeceler
güneşe çekilmiş perdeler.
tozlanmış raflarda
eskimiş boş çerçeveler
cam parçaları
can parçaları
hüzünlü anılar sinmiş duvarlara
eski bir oda burası şimdi
sakladığın
saklandığın.

kısık bir piyano tınısı
hüzünlü
uzaklardan gelen
merak bu ya
gözlerim kapalı
damarlarındayım yine
müziğin tınısına kapılıp
en güzel seni düşlüyorum
vardığım bir oda yine
aydınlık
güneş odanın içinde doğmuş belli
bir piyano
başında sen
tuşlarda dans ediyor ellerin
kıskandım
dokunuşlarını.
adım düştü aklına
gel dedin nefesinle
hiç bu denli sarmadı beni kimse
hiç bu denli öpüşlere şahit olmadı tenim
dudakların keskin.
her dokunuşunda öldü özlem
bir bir.
ve
her dokunuşunda aynı ritm
aynı şarkı
kısık bir sevda tınısı
kalbimizde atan şimdi. *

merve.
kimsenin anlamayacağı gözyaşlarını dök
kimsenin anlamayacağı şekilde küfret
basit bir filmden etkilen ve otur ağlamaya devam et
tıpkı elinden şekeri alınmış bir çocuk gibi
saçma sapan yazılar yaz duvarlara
ya da bir şeyleri kır parçala
sonra geri gel karanlık yatağına
sessiz odana.
hapsolmuşsun çünkü sen
kafanda ki yalnızlığa
aç bir kitap oku
yada saçma bir şeyler izle
bir şiir yaz
sonra şiiri resimle
gül kendi kendine delicesine
kısalıp giden bir şiirsin sen
ve senin de sonun gelecek
bu basit günlerden birinde
ooo ağlıyor musun ne?
kapat gözlerini uykuya hadi
sonlansın bu saçma düşünce
kendi kendine de konuşma
deli misin nesin sen be ?

frht
aşk sözcükleri ve bilebilmek sevdiğini

önce bilmek mi ne istediğini,
yoksa bilmeden istemek mi önce..
ne derler bilirsin aşk uğruna..
hep aynıdır…
burkan yürekleri,
inciten bazen,
maziye ışınlayan bilinmez sistemiyle..
ve duraklatan..
ve duraksayan çoğu zaman…
karışık cümlelerin karışık dizeleri,
bizi bizden uçuran aşk sözcükleri..

önce bilmek mi ne sevdiğini,
yahut bilmeden sevmek mi önce..
ne derler aşk inadına bilirsin..
hep eşittir..
çekilen ayrılık komalarının,
söylenen ayrılık türkülerinin,
içilen, sevgilinin gitmesine isyan, içkilerin tesiriyle,
söylenen anlık sözlerdir..
karışık cümlelerin sarhoş dizeleri,
bizi farklı anlatan bazen,aşk sözcükleri

gece uykusu
bir zaman sonra sayıklamalar uyku düzeni
içlikli geceler masada dosyalı gündüzler
torbalar çuvallar imzalar onaylar karyola sesi
törpülenen tırnaklara benzemeler eksilmeler

hiç gitmediğim yerler var dünyada
gördüğüm onca şeyin yanında sesi uzağımda
düşünüyorum evet, nasıl gidilebilirleri kalmamaları
dosyalar imza sirküleri biletler rehberler para
sonra yine para yine imzalar en son onaylar
onaydan dönmüş evraklar yağan bulut kaçak sesler

kaç kereler kaç kereler düşünüp düşünüp kaç kereler
müzik kulağımda uçuşan kelebektir sık ormaklıklar
geç kalmış bir misafirler beklenmedikler davetsizler
kilidi kırık zindan muhafızlar sıcak şarap
sonra yine sıcak şaraplar
sarhoş atlar direnen sularda ay haniler haniler
son sözler nasıl başlar bitmeler başlamalar
sonra yine bitmeler başlamalar
Ki sen çocukluğumdaki bayram elbiselerimsin
Arefe günü başucuma koyduğum...
Bana seni mi soruyorsun?
Onca mevsimdi geçip giden
Nasıl hatırlayayım ki ben?
Hafızam nankörmüş, tıpkı sen

Eğer sorarsan bana seni
Unutmuşumdur gözlerini
Aklımda kalansa kalbimi
Hoplatan o hırçın gök mavi

Hatrıma gelmiyor saçların
Zaman silmiş hatıraları
Kara ipekten kırbaçların
Sanırım bu kötü bir anı

Aklımdan çıkmazdın eskiden
Ama hep diyorum ya zaman
Şimdi aklımda silik yüzün
O günkü haliyle yaş, hüzün

Artık sorma anılar harap
Aklımın sen köşesi dik sarp
Dört odacıklı küçük bir kalp
Nasıl dayansın ki? Istırap!
zalim kasap elinden ne çeker dertli koyun
bu sevdadan ölürsem adımı dertli koyun.
Bir kadeh kedi içtim bilmeden kadehte bir kedi olduğunu
şimdi içimde tırnaklar nefes almak için çalıyor soluğumu
Dayanamadım açtım göğüs kafesimi ,
saldım düşlerimi toprakla flört eden tenine.
ben birine aşık oldum
sonra birine daha aşık oldum
hepsi bu
ben sadece aşık oldum.*
Uzakta bir devin rüyasıydı hayat,
Ve tüm vakitler uyku vakti.
Rüyası zulüm, uyanması kıyamet.
Üzerinde tüm dünyanın yükü.
Bizde kaldı yine incelik,
Kıyamadık uyandırmaya.
Korktuk kıyametinden,
kerametinden,
hikmetinden...
Zaten biz hep korktuk.
Görmedik hiç işvesini, güzelliğini.
Hep çatık kaşı, kırışık alnı.
Yaramaz çocuklarıyız devin.
Yaramayız hiç. Yaramayız da
O da vazgeçmez, düşlerinde bizi görmekten...
http://rubininki.blogspot...2011/12/ozgur-dusler.html
seni gördüm dün rüyamda
pembe tangan vardı yine aranda
sevgilim zenginsin bilirim
inan gözüm yok paranda
benim derdim senin fındık amında.
acılara tutunmayı seninle öğrendim
senin gidişinde yaşadım acıyı
aşk bahçesindeyken
ansızın geldiğinde ayrılık
acıyı aşk eyledim o an ister hala yüreğim
daha farklı daha çok daha arzulu
bakışlarını ister bu sefil gözlerim
ellerini ister bu kirli ellerim
yüreğini ister bu kalbim
sevgini ister bu varlık
sensiz bir hiçken
seninle ilah olmayı.