bugün

görsel
görsel
faili devlet!
Suikaste kurban gitmiş ormanlık yerde(neresi olduğunu hatırlamıyorum) ceseti bir süre sonra bulunmuş güzel kalpli insan. Kalbi güzel olmasaydı böyle kötü ölmezdi zaten.
bu pislikle dolu dünyanın güzel duygularını güzel cümlelerle anlatan güzel adam. ne kadar da çok güzel dedim.
Ne olur? Anlaşamayacağımızı anlarsak veda eder ayrılırız. Bu o kadar mühim bir felaket mi? Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hala kabul edemiyor musunuz? Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. insanlar ancak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar; ve günün birinde hatalarını anlayınca, yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar.
http://www.leblebitozu.co...-gereken-10-meshur-sarki/
kendisi çok sevdiğim yazardır. kürk mantolu madonna keşke 1000 sayfa olsa diye dua ederdim. ancak zamanında atatürke hakaret şiirinden hapse girmiş, ancak atatürk babacan tavrından ve sevecenliğinden dolayı hakareti bile eleştiri olarak görüp sabahattin aliyi hapisten çıkartmıştır.

işte o şiir;

Hey anavatandan ayrılmayanlar
Bulanık dereler durulmuş mudur?
Dinmiş mi olukla akan o kanlar?
Büyük hedeflere varılmış mıdır?
Asarlar mı hâlâ hakka tapanı?
Mebus yaparlar mı her şaklabanı?
Köylünün elinde var mı sabanı?
Sıska öküzleri dirilmiş midir?
Cümlesi belî der Enelhak dese,
Hâlâ taparlar mı koca terese?
ismet girmedi mi hâlâ kodese?
Kel Ali'nin boynu vurulmuş mudur?
Koca teres kafayı bir çekince
Asılmamıştır. Nasıl öldüğü ve naaşının nerde olduğu bilinmemektedir. Ama suçlandığı biliniyor.
2 nisan 1948. 67 yıl önce sabahattin ali, üzerindeki siyasi baskılardan dolayı ülkeden kaçmaya çalışırken kılavuzu tarafından vuruldu. devletin iddiası buydu. yakınları ise yazarın tutuklanıp sorgu sırasında işkence sonucu öldürüldüğünü iddia etti. fakat bu iddia hiçbir zaman kanıtlanamadı.
sırf son dönemlerde moda oldu diye, sosyal medyada kitaplarını okumayanların, sözlerini daha çok paylaştığını gözlemlediğim edebiyatçı...
yine siyasi bir davadan dolayı 1948 de bi cezaevinde üç ay yatıyor. çıktıktan sonra zor günler geçiriyor. yazacak yer bulamıyor. işsiz ve parasız bir şekilde ortada kalıyor. türkiye'de baskılardan kurtulamayacağını anlayınca yurt dışına çıkmaya karar veriyor ancak pasaport verilmiyor kendisine. o da mecbur yasadışı yollara başvuruyor ülke dışına çıkmak için. bunun için bir eleman buluyor. bir iddaya göre bulgaristana geçecekleri esnada eleman sabahattin ali'nin başına sopa ile vurarak öldürüyor. sonrasında elemanın açıklamalarında 'milli duygularımı tahrik etti' o yüzden vurdum minvalinde bişeyler diyor.
bu katil şerefsizi ilk başta 18-24 yıl arasında yargılanıyor. ama 'milli duyguları tahrik' ten dolayı cezası 4 yıla indiriliyor. 4 yıla hüküm giyiyor fakat birkaç hafta sonra çıkartılan aftan yararlanarak serbest kalıyor orospu çocuğu.

(bkz: hiç var olmamış olan adaletini sikeyim güzel ülkem)

(bkz: lanet olsun içimizdeki sanatçı sevgisine)

ölüm yıldönümünde rahmetle anıyoruz. allah rahmet eylesin.
"ne zor şeymiş" adlı yazısını bügün okuduğum, diğer eserleri gibi buna da hayran olduğum, tam bir memleket insanı.
Namuslu olmak, ne zor şeymiş meğer? Bir gün Almanların pabucunu yalayan, ertesi gün ingilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika`ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da kendi cefakeş milletimizdir.

Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarlı kişileri gibi kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. iç ve dış bankalara para yatırmadık, han apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız, bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik.

Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: “Görüyor musun şu haini! ille de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor…”

Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?”

Sabahattin Ali
Uzun hikaye filmini izleyip çok etkilendiğim lisede Kuyucaklı Yusuf adlı eserini okuduğum mükemmel bir yazardır.
Kürk Mantolu Madonna'sının 86. sayfasının son paragrafıyla 87. sayfasının ilk paragrafı arasında beni pis kandırmıştır, sözlerinin ithaf edilen kişisi.
ölüm yıldönümü idi dün.

o kadar kitap okudum hayatımda, okurum da... sabahattin ali gibi cümlelerle kalbe dokunabilen, gerçekten söylemek istediklerinizi aynen sizin söylemek istediğiniz cümlelerle yazabilen, bu kadar naif... öyle az ki böyle yazarlar, öyle az.

iyi ki yazmış Sabahattin Ali. iyi ki buluşmuşuz onunla cümlelerde. adamla ilgili her şey iyi ki.
"bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. bu nefret falan değil. insanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile. sadece bir yalnızlık ihtiyacı. öyle günlerim oluyor ki, etrafımda küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. taşıp dökülecek kadar kendi kendimi doyurduğumu hissediyorum. kafamda hiçbir şeyle değişilmesi mümkün olmayan muazzam hayaller, bana her şeylerden daha kuvvetli görünen fikirler birbirini kovalıyor…

fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birini arıyorum. bütün bu beynimden geçen şeyleri teker teker uzun uzun anlatacak birini. o zaman ne kadar hazin bir hal aldığımı tasavvur edemezsiniz. kış günü sokağa atılmış üç günlük bir kedi yavrusu gibi kendimi zavallı hissediyorum. odamdaki duvarlar birdenbire büyüyüveriyor. pencerelerin dışındaki şehir ve hayat bir anda, insanı içinde boğacak kadar kudretli ve geniş oluyor. zannediyorum ki, tasavvuru bile baş döndüren bir süratle hiç durmadan koşup giden bu hayat ve bir avuç toprağın bile doğru dürüst esrarına varamadığımız bu karmaşık dünya beni bir buğday tanesi, bir karınca gibi ezip geçiverecek. böyle acizken odamda her şey bana küçüklüğümü ve zavallılığımı haykırıyor. sokağa fırlıyorum. bir tek çehre görsem de yanında yürüsem, hiç ses çıkarmadan yürüsem diyorum. halbuki ara sıra karşılaştığım ahbapları görmemezliğe geliyorum. hiçbiri bana bu anda yardıma çağrılacak kadar yakın görünmüyor.

bilmem beni anlıyor musunuz? "
devletin derin güçleri(mit) tarafından katledilen büyük adam.
Bir dönemin iradesini yansıtan adam. Siyasete kurban gitmiş.
Katili ise mit ajanıdır.

Bir ülke, Istihbaratı kendi halkı için kullanılırsa bilin ki. Kanser gibi kendi kendini yer orasi.
Kürk Mantolu Madonna'nın yazarıdır.
Ey bir tane sevgilim, ben bugün yaşıyorsam
Sanma ki hayat tatlı, insanlar hoş olmuştur,
Dağ başında bir kaya gibiyim şöyle dursam
Etrafım eskisinden daha bomboş olmuştur
Yalnız sana borçluyum bugün dünyada varsam:
Seni her andığımda gözlerim yaş olmuştur

Yaşlar ki bir ırmaktır, dertleri sürür gider,
Gözyaşları içinde seneler yürür gider.

Yok olmak isteğiyle kalbim attığı zaman,
Bana: Yaşa der gibi gülen senin yüzündü.
Dizlerim bir batakta yorgun yattığı zaman
Bacaklarıma kuvvet veren senin hızındı.
Yaşaran gözlerimde, güneş battığı zaman
Sıcak bir yuva gibi tüten senin dizindi.

Sen aklıma gelince her şey gülümserdi.
Ağaçlar şarkı söyler, rüzgar tatlı eserdi.

Ey sevgilim, bilirsin benim ne çektiğimi:
Garip başımın derdi bir yürek taşıyorum.
Anlarsın niçin uzak yerlere baktığımı:
içinde yaşanmaz bir dünyada yaşıyorum.
Görünce gülme sakın çırpınıp aktığımı:
Ilık ve aydınlık bir denize koşuyorum.

Sen benim sevgilimsin, sevsen de, sevmesen de,
Aradığım yerlere benzeyiş buldum sende....
Zaten yalnızlığımın sebebi kitaplardaki kahramanları semtimde bulamayışım değil miydi?

Sabahattin Ali
Kürk Mantolu Madonna ile Türk Edebiyatına çınar olmuş bir yazar.
Sinop cezaevinde kaldığı zaman aldırma gönül aldırma şiirini yazmis kişidir.
Sen benim sevgilimsin, sevsen de, sevmesen de,
Aradığım yerlere benzeyiş buldum sende.