bugün

Hangimiz bi baskasinin hatasinin sonucunu cekmedik ki? Hatta ne olduguna dair en ufak fikrimizin olmadigi olaylardan bahsediyorum. Birileri bunlar icin bizi cezalandirmadi mi? Peki biz hak ettik mi? Hayir degil mi hayir. Bir baskasinin hatasinin cezasini cekmeyi hic kimse hak etmez. Peki bize bunu yasatanlar rahatlar mi yani vicdanlari bir sorun cikarmiyor mu acaba? Bence ona da hayir demek lazim. Bir sorun olsa pisman olunurdu en azindan.

Peki ya biz bir baskasinin yaptigi yuzunden birilerini cezalandiriyorsak? O cezayi cektiyseniz akillanmissiniz demektir bu nedenle kirilmasi guc bir onyargi olusmustur haliyle. E o zaman bunun da cezasini ceken baska birileri vardir. Farkinda bile degiliz belki. Bakin gordunuz mu herkes birbirinin ayni. Ben iyiyim o kotu degil, hepimiz kotuyuz. Aradaki fark ince iste farkinda olamiyoruz belki kotu oldugumuzun ama farkinda olanlar bundan zevk aliyorlar. Emin olabilirsiniz buna.
Dusunmeden yasayamiyorum ben yok olmuyo surekli bir seyleri irdeliyorum kafamda oyle gorundugum kadar duz bi insan degilim. Hicbir sey umrumda degilmis gibi degil ruhsuz degilim sadece o bir maske. Basarili miyim? Kesinlikle evet. Memnun muyum bu durumdan? Evet. Cunku insan gucu sever guclu gorunmeyi sever. Ben de guclu gorunmeyi seviyorum. Oyle aglayarak zor durumda oldugumu belli etmiyorum aksine guluyorum hicbir sey yokmus gibi. Hem de insanlarin gozlerinin icine baka baka. O kadar iyiyim bu iste.
Kimseye belli etmeyin gercekte nasil biri oldugunuzu. Gercekte nasil biri oldugunuzu bilmeyi hak edecek insan yoktur. Bu sizin harika kisiliginizden dolayi degil tabi ki, siz de bir baskasinin ic yuzunu gormeyi hak etmiyorsunuz. Bu oyle bir sey yani anlatabildim mi? Cunku sizi gercekten taniyan insan/insanlar sizi cikarsiz sevmiyorsa -ki cikarsiz seven insan kaldi mi diye sormak isterim- bunu kullanir buna emin olun. Eger bahsi gecen cikarsiz sevebilecek insanlar varsa o da sizi uzmemek icin ne yapmasi gerektigini bilir ama bu risk edilecek bir sey degil o yuzden birakin bilmesinler.

Uzun lafin kisasi diycem ama yukarda neler yazdigimi tam hatirlamiyorum sadece bi anda icimden gelenleri yazdim iste. Hadi kalin saglicakla.
hazır mısın? aynı anda söveceğiz mesafelere!
hazır mısın ?

beraber küfredeceğiz yaşanamayan onca şeye.
bir an önce girmiş olduğum işimde yıllanıp işten çıkmak istiyorum. sonra da bir kıza günlükler bırakıp, "şimdi o düşünsün." diyebilmek..
ben sen mutlusun diye mutlu olurum. sen benle olmasan da.. sen yeter ki mutlu ol ya. ben alışkınım zaten. mutluluğun bile yeteri kadar mutlu eder beni. her zaman benim için değerlisin, bil bunu unutma sakın. gerek derdini anlatacağın, gerek mutluluğunu anlatacağın 'bitmemiş bi cümlen' var burda. istediğin kadar virgül koy ama bitirme yine de sen..
sessizliğin, beni sağır ediyor...
kafalar efkarlı madem , bitti diyen arkadaşlara tavsiyeler.

insan en az üç kişidir. Kendisi, olmak istediği kişi ve aradaki farkta yaşayan üçüncü. En sahicisi de bu üçüncüdür. Olmak istediğin kişiden kendini çıkardığında, aradaki farkta yaşayan kişidir en çok sana benzeyen. Ne kendin kadar huzursuz ne de olmak istediğin kişi kadar hayalidir o. Yine bu yüzden iki insanın birbirine âşık olması en az altı kişi arasında geçen bir hadisedir. Hangi kişiliğinin hangi kişiliğe, hangi parçanın hangi parçaya özlem duyduğunu çözemediğinde, içmeyi unuttuğun sigara parmaklarını yakana kadar karşı duvara bakarsın.
Ve o zaman anlarsın hayatının uzun zamandır neden başka birinin hikâyesiymiş gibi gözükmeye başladığını. Sokak lambalarının ölgün ışıkları karanlık odalara vurduğunda, duvar saatinin tik taklarından başka ses yokken yanında, sanki bir tek sana açıklanmayan bir sır varmış gibi beklerken anlarsın aslında boşa beklediğini. Tünelde sana yol gösterecek rehberin, karanlıktan başka bir şey olmadığını anlarsın. Anne diye ağlayan çocukların aradığının çoğu zaman şefkatli bir baba olduğunu anlarsın. Çekip gitmek isterken görünmez bir elin seni nasıl durdurduğunu anlarsın.
Kırk yaşında ama altmış gösteren adamlara daha dikkatli bakarsın o zaman. Kahvelerin dışarıyı göstermeyen isli camlarına. Berduşlara ve kör kedilere bakarsın. Gözbebekleri kaymış esrarkeşlere. Suyun üstüne çıkmış ölü balıklara. Havada asılı gibi duran yırtıcı kuşlara daha dikkatli bakarsın.
Çabalarının sonuç vermediğini gören umutsuz insanların bakışlarıyla ancak o zaman buluşur bakışların. Bir yağmur çaktırmadan dindiğinde. Bir gün çenesi ağzının içine kaçmış dişsiz ihtiyarlardan birinin de sen olabileceğini bilirsin artık. Bir gece ansızın, yapayalnız ölmekten korkarken, cesedimi komşular mı bulacak yoksa sayım memurlarımı diye düşünürken hissedersin göğüs kafesinde her gün biraz daha büyüyen, kimsenin kapatamayacağı o boşluğu. Bir kokuya sarılma isteğini. Bir ömür gibi geçmiş zor, uzun günlerden sonra anlarsın ruhunu zehirleyen karmakarışık düşünceleri. Büyük heyecanlardan sonra çöken bitkinlikleri. Kimsenin bulutlara bakmadığı bir şehirde bir lafı döndürüp dolaştırmadan anlatmanın imkansızlığını. Belki de insanın ne anlatacağını bilemediğinde şair olduğunu anlarsın.
Gözyaşların kurumadan gülmeye başlarsın o zaman. Çünkü bilirsin ki seni artık kimse kandıramaz kolay kolay. Mutsuz insanları kandırmak zordur çünkü. Hayata her zaman kuşkulu gözlerle bakan, mutsuz insanları kandırmak, herkes bilir bunu, çok ayıptır çünkü.
hayatınızı dilediğiniz gibi yaşamak sizin ellerinizde ama mutlu olarak yaşamak gayeniz olsun syn yazarlar.
sevgilim olsaydı ben de onu çok severdim şovunuz kime.
Psikoloğum ama insanların psikolojisini düzeltmekten çok bozmayı seviyorum.
troller olmasa şu sözlükte o kadar aklı başında adamlar var ki tam bir ilim irfan yuvası olur.
Dünden beri içimde bir yerler de deprem oldu sanki.
Yıkıntıların altındayım ve hayatım, anılarım film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor. Ölmek kolay olsaydı ölmek isterdim çünkü kafamın içinde birbiri ile yarışan kelimelerin, o acımasız cümlelerin çıkardığı sesler beni çıldırtmak üzere.
Yayında ve yapımda emeği geçen herkese teşekkür ederim...
yazarların dile getirmek istedikleri duygu, düşünce, savlarıdır.

o kadar süre ayrı kalmak değil de, dönüşte sözlüğün ergen istilasına uğradığını görmek koydu.

(bkz: ergenlerden her şey beklenir)
Küçük bir mutluluk istiyorum.
O kadar küçük olsun ki,
istemesin kimse benden onu.

Nazım Hikmet.
Ölmek istiyorum.
karnım aç ve evde kimse yok. üşeniyorum.
Bugün de boğazda, pardon parmaklarda düğümlenmiştir. En kısa zamanda söylenecektir.
hep söylemek isteyip de söyleyemediklerimizden mi yani.
kullanılmış ve aldatılmış hissediyorum. eşeledikçe soğuyorum ve sanırım artık bunu bırakmam lazım. halbuki ramak kalmıştı huzurla unutmaya. neyse haklı çıktı en azından bazı konularda. sonuçta bir insan en iyi kendini tanırmış ve en iyi cilet budur!
Mutlu yıllar.
Bugün bir iş için hastaneye gittim. Girmek üzereyken bir korna sesiyle dikkatim hızla hastaneye gelmekte alan arabaya kaydı. Arabayı kullanan adam bağırıyordu. Ne dediğini anlamadım ama korktuğu aşikardı. Acil kısmının önünde durdu ve hızlıca arka kapıya yönelip açtı. içerden bir delikanlı çıkardı hemen hemen benim yaşlarda bir delikanlı. Delikanlıyı kucağına aldı adamın üstü hep kandı. Çocuğun boynunda müthiş bir kanama vardı çünkü. Adam bağırarak sedye istedi. Sedyenin gelmesi 5 6 saniye sürdü lakin adam için belki saatler geçti halinden bu anlaşılıyordu. Çocuğu aldılar ve gözden kayboldu. Gördüklerim beni etkilemişti. Adımlarımı zor attım midem bulandı ve hayattan korkunç bir tiksinti duydum. Ama bu işimi yapmama engel olmadı. Sıranın bana gelmesini beklerken orda çalışan birkaç kişinin konuşmasına kulak kabarttım: Çocuk ölmüştü. Artık yoktu o delikanlı dünyada. O anda ölümü hayatımdan ne kadar da soyutladığımı ne kadar da kendimden uzak tuttuğumu hiç kendime yakıştırmadığımı fark ettim . Oysa o kadar hayatın bir parçasıydı ki ölüm. Onu biz hep unutmak istedik. Ölümlü bir haber anlatanın yanından kaçmak istedik konuyu değiştirmek istedik aman neyse konuşmayalım böyle şeyler dedik. Nolacak bundan sonra farklı mı olacağız? Hayır. ben bunu yazdıktan sonra siz okuduktan sonra kaçmaya kaldığımız yerden devam edeceğiz. Ta ki o bizi yakalayıncaya kadar.
sen kaderin karşıma çıkardığı " yanlış " insandın.
benim sana duyduğum ise " doğru " aşktı.
bir doğru; bir yanlışı, bin hayali, içilecek çayları ve mutluluğu götürdü...
oturma odasında yaklaşık 1 metrelik ağacımsı bir bitki var ve yaprakları kuruyup dökülüyor. suyunu veriyorum, saksısı da gübreli, yeterince güneşte alıyor ama neden yaprak döküyor anlayamıyorum. bir derdi mi var yoksa. her kuruyan yaprağının düşmesi yüreğimi burkuyor. bu günlerde bir bitkinin yapraklarının kurumasına bile üzülür oldum.
ben delirmiyorum esasında, gece oluyor sadece. yelkovan depar attıkça kafamın içine doluşmuş insanlar bir bir kaçıyor, yatağın ucuna sıralanıp oturuyorlar. biz bir çeteyiz aslında, kendimize ekabirler takımı diyoruz. bu çok gizli bir bilgi, perdeleri de çektik o derece gizli. bence bir şeyin gizliliği perdelerin çekilip çekilmemesine göre belirlenir.

ibne yelkovan.
aşık oldum sanırım.
şu karsımda oturan hergün bana asılmaktan sıkılmayan sürekli kırmızı ruj süren ve eteğinin boyu gün geçtikçe kısalan bol dekolteli abla; sabahın 9 undan beri o tiz sesinle telefonla konusuyorsun azının ortasına çakasım var, kapat artık şu telefonu ne olursun.