bugün

-8 yıl evvelisi, hani bi garambol
olduydu ya, gavırlar gıriz mi ney deyyolaa. Ortalık toz duman, gavır
gaymaları 2'ye, 3'e gatlandıydı, ameleler işsiz galdıydı ya, hökümet de
sizlere ömür... Baktık, sen çıktıydın ortaya. Biz de, ehali, hebimiz,
boyludur, bosludur, guvvatlı, yeğit adamdır, eğri yörür düz gonuşur, bizi,
bundan kelli, Allah gurtarır, he bu da Allah'ın ipine sarılır deyi oyları
sene verdiydik.

Sen de, Allah için, koşuvedin Amarıgaya, Avropaya. Yavı uzun etmeyin gari,
siz isteyin ben yapim deyivedin, gaymaları alıvedin, he bebecanı da, bu
işlere takip memırı gılıvedin. Gıbrısı verivedin, hakaratları görüvedin,
he şuracıkta, Irak'ta milyonlarca insancık ölüvedi, gözlerini yumuvedin,
he bi de bop mu, cop mu neyin, reisi oluvedin. Ehali de parala geliyo,
ortalık düzeliyo sanıvedi, her şeyi satıvedin, paraların hebisini zengine,
yandaşına, kardaşına, üçkaatçıya verivedin. Vekillerin, nazırların,
gözlerimizin içine baga baga göşeleri dönü dönüvedi. Emme velakin, ehaliyi
fakir fukara edivedin.

Derken,seçimler gelivedi. Zengine ihale, gredi, ev, toprak neyim, he,
geriye ne galmışsa verivedin; fakire ekmek, pirinç, şeker, çay, yeşil
kaadı, sadagaları dağıtıvedin. Ehali de, adam yokluğunda, gayrı, heç
olmazsa aç bırakmeyyo deye oyları sene atıvedi. Sen de herkişin başvegili
olcem deyivedin. Emme velakin, kankanı, cumhurun başı kılıvedin, güzelim
yemeni neyim oracıkta duruğken, türban da türban deye dudduruvedin,
hökümetin memırı, hakımı, hocası, zabıtıynan, herkişlen zıtlaşıvedin;
memıra, ameleye meaşı, hastanayı he de ehtiyarlığı çok görüvedin, sizi
gari, mezar paklar demeye getirivedin, emme cenaze paralarını indirivedin,
üç çocuk peydahlayın deyivedin, emme, emzirik gaymasını kesivedin; pirinç
ataş pahası olunce, siz bulgur yeyiverin, biz pirinç yeriz deyivedin.
Ektirtmedin, biçtirtmedin, sonunda mazot zammiynen çitçinin köküne kirpit
suyu ekivedin. Bunca fukaralık dururken, Katar mı, matar mı neyim derken,
çalığın, malığın işini bağlayıvedin.

Emme velakin takımınnan mahgemeye düşüverince gari, sinirlenivedin; ha bre
gavırlara goşturup yardım edin deyivedin. Ehaliyi seçimlerde baş tacı
ederken, şincik ayaklarının altına alıvedin.

Eeeeee! Yetti gari!

Ula oğlum Abbas, deyiver hele, yolculuk
nereye???

Doktor Noyan Umruk *
(bkz: sayın basbakanim)
ben yıllar önce bir trafik kazası atlattım,
okulum yarim kaldi,
lütfen bu mağdurluğumu sona erdirecek birşeyler yapalım.
örn:
(bkz: sie go bebeğim)
Sayın Başbakan,

Ben müsaadenizle önce kısaca kendimi tanıtayım.
77 yaşında bir işadamıyım.
Devlet bursu ile Avrupa'da okudum.
Maden ve petrol konularında 2 master yaptım. Yurda döndükten sonra 10 senesi Batman'da olmak üzere 17 sene TPAO'da çalıştım. 34 senedir de 1974'te kurduğum Pet Holding şirketlerini yönetiyorum.
SSCB, Almanya, Rusya, Kazakistan, Azerbaycan ve Yemen'de başarılı yatırımlar yaptım. Halen Türkiye, Kuzey Irak ve Yemen'de çok değerli sahalarda petrol üretimi yatırımlarım var. Çeşitli konularda ilklere imza atan, girişken bir müteşebbisim.
Sigortasız adam çalıştırmam.
Vergi kaçırmam.
Köklü bir aileden geliyorum.
Dedelerim, sadrazam, vezir, asker olarak ülkemize hizmet etmiştir. Atatürk ve devrimlerine çok bağlıyım. Atatürk olmasaydı ve bu devrimleri yapmasaydı bugün bizim dinimiz ve ismimizin de aynı kalması imkânı olmadığına inanırım. Kısacası yüzde yüz bir Atatürk çocuğuyum.

Allah'a inancım tamdır..

Allah'ın dürüst, çalışkan, doğru insanların daima yanında olduğuna tecrübelerimle de inanırım. Türkiye'den kolay kolay vatan haini çıkmaz. Sizin ülkenizi sevdiğinize ve kendi stilinizde ülkemizi kalkındırmaya çalıştığınıza inanıyorum. Zeki, çalışkan ve çok karizmatik bir karaktere sahip olduğunuzu da biliyorum. Ancak ülkenin bugünkü durumunu üzülerek söyleyeyim ki hiç iyi görmüyorum. Hemen sinirlendiğinizi, kızdığınızı ve söylendiğinizi görüyorum. Medyaya sinirli, sert, kırıcı beyanatlar veriyorsunuz. Bir başbakanın her dakika sinirlenmeye hakkı yoktur.
Ülke bölünüyor.
Biz ve onlar diyorsunuz.
Bu ne demek?
Tarihimizde hiçbir başbakan halka böyle hitap etmemiştir.
Kendinize hâkim olun!

Senelerce üniversitelerde hocalık yaptım. Konferanslar verdim.
Babanız yaşındayım.
Üniversitede hocayım.
Bu yüzden hiçbir işadamının yapamadığı bu ikazları yapmaya hakkım var.
Sayın Başbakan!
Müsaadenizle size birtakım tavsiyelerde bulunuyorum:
Bugün çok güçlüsünüz.
Ya yarın? Allah bilir!!!
insanlar kendilerini en güçlü hissettikleri zamanlarda en büyük hataları yaparlar. Tarihte bu husus defaatla sabittir.
Ancak şu atasözünü hiç unutmayın!
Böbürlenme padişahım, senden büyük Allah var
Keskin sirke küpüne zarar verir
Sinirlerinize hâkim olun!
Bağırıp çağırıp kötü konuşmayın.
insan kalbi sırça gibidir.
Kırdığınızda tamiri imkânsızdır.
Çok ağır konuşuyorsunuz.
Aydınlara, medyaya, yargıya, üniversitelere değer verin, görüşün, fikirlerini alın! Onlar da bu memleketin çocukları!!! Onların fikirleri, görüşleri, bilgileri, tavsiyeleri etrafınızdaki çok kişiden daha değerli olabilir. Her güçlü kişinin etrafının evet efendimciler, dalkavuklar tarafından sarılmış olduğunu bilmeniz lazım.

Etrafınızdakilerin çoğunluğu her şeyi size soruyorlar. Her şeyi hiç kimse bilemeyeceği gibi siz de bilemezsiniz. Bilmediklerinizi açıkça söyleyin. Her hususta fikir beyan etmeyin, danışın, öğrenin. Monolog yapıyorsunuz. Diyalog yapmaya çalışın!
Hayvanlar koklaşarak, insanlar konuşarak anlaşırlar.
Sadece sizin gibi düşünenleri işlerin başına getirmeyin! Bugün birçok kamu müessesemizin işi bilmeyenler tarafından yönetildiğini görüyorum.
Kadrolaşmayın!
Sadece sempatizanlarınızı veya öyle görünenleri kadrolara yerleştirmeyin.
Hayır! Yapmıyorum! demeyin.
Ben Ankara'da yaşıyorum.
Duyuyor, kontrol ediyor ve görüyorum. Kapasitesiz, bilgisiz insanlar önce memlekete, sonra size zarar verir. ( Gercekden bu tiplerin sayısı hergun artıyor , zararı RTE'na da olacak)

Diktatörleşmeyin !

Milletvekillerinize dahi beyanat vermeyi yasaklamayın! Medyayla, aydınlarla, yargıyla, askerle, üniversitelerle inatlaşmayın. Sadece türban serbestliğini Anayasa'mızda değiştirmek dahi AB'ye girmemize büyük bir engel olacaktır.
Laikliğe, sizin tabiriniz ile ciğerden inanın, güvenin. Laiklik dini özgürlüklerin değişmez kanunudur.
Bir hadis-i şerif diyor ki: Cenab-ı Hak sevdiği yöneticilerin yanına açık sözlü danışmanlar nasip eder, sevmediklerine de dalkavuklar musallat eder. Sıkça bahsettiğiniz büyük Türk düşünürü Edebali Hazretleri'nin öğütlerini bir kez daha okumanızı, içtenlikle tavsiye ediyorum.

Saygılarımla;

Prof. Dr. H. Güntekin Köksal
Pet Holding
Yönetim Kurulu Başkanı
başbakan recep tayip erdoğan hazretlerine!..

iki de bir “demir ağlarla kim örmüş, hep biz ördük” deyip duruyorsunuz, atatürk zamanında yapılanları sıfıra indiriyorsunuz. eğer biraz tarih bilseniz bunu söylemeye utanırdınız, yüzünüz kızarırdı.
o günkü örülen demir ağlar yalnız tren yolları değildi: güçlü eğitim, güçlü ekonomi, güçlü demokras
i , güçlü laiklik temelleri atılmasaydı, ne siz bu gün o
mevkie gelebilirdiniz, ne de gösteriş olarak başlarını örttürdüğünüz, yüzleri gözleri boyalı eşlerinizi gavur ülkelerine götürüp, gavurların ellerini sıktırabilirdiniz.

özendiğiniz müslüman ülkeleri arasında hangisi bizim ülke gibi?
kendi kıyafetinizi bile o demir ağlara borçlusunuz.
hazinesinde borçtan başka bir şey olmayan osmanlı devleti yıkıntısı üzerine kurulan türkiye cumhuriyeti, toprağından bir damlasını satmadan, kimselerden borç almadan, bir taraftan osmanlının, diğer tarafta yenilmediğimiz halde yenilmiş sayıldığımız birinci cihan savaşı borçlarını öderken, yapılan işler yanında sizinkiler çocuk oyuncağı kalır.
okuma yazma, hatta sabun kullanma bilmeyen, verem, sıtma, zührevi hastalıklar, trahom gibi bulaşıcı hastalıklardan kahrolan zavallı fakir bir halk. devletin geliri bu halkın verdiği vergilerdi. i̇şte o vergilerle o alay ettiğiniz demir ağlar yapıldı.
kısa zamanda elin parmakları sayımında doktorların özverileriyle hastalıkların önü alınmaya çalışılırken neler yapıldı neler!.
koskoca ülkede bir çimento fabrikası yoktu. o yüzden evler kerpiç denilen çamurla yapılıyordu. şeker fabrikamız yoktu. rusya’dan gelen şekerleri bugün gibi hatırlıyorum. evet şeker fabrikaları, çimento fabrikalar,kâğıt, silah, uçak fabrikası, kumaş fabrikaları kuruldu. hem de ülkenin batısından doğusuna kadar dağıtıldı bu fabrikalar.

avrupa’dan bize, yenilemekte oldukları fabrikaların eskilerin ucuz fiatla satmak istediler. eskiyi almak yine geri kalmışlıktır, diye alınmadı. batıda “atatürk fabrikaları” diye adlandırılan o fabrikalar tiyatro, spor müzik, salonları ile bir kültür merkezi, çalışanlara her türlü rahatı sağlayan bir sosyal kurumdu. ama bu fabrikalarda çalışacak biraz olsun işten anlayan işçimiz, teknisyenimiz, mühendisimiz yok gibiydi. bunlardan bir kısmı burada bizim insanımızı eğitmek için dışarıdan getirtildi bir kısmı da rusya’ya eğitilmek üzere gönderildi. insanımız o kadar yetenekli idi ki, kısa zamanda gerekli olanları öğrendi ve işleri ele aldı.
o yüzden atatürk,”türk çalışkandır, zekidir” demiştir. siz ise başa geçer geçmez alın teri ve büyük bir özveri ile yapılmış o güzel tesisleri satıp satıp yediniz yedirdiniz.
ülkenin doğusu ve batısı düşman eliyle yanmış yıkılmıştı. bir taraftan onlar onarılıyor, hastaneler okullar yapılıyor, diğer taraftan ankara bir başkent olacak şekilde yapılandırılıyordu.
hemen hemen hiç kara yolu yoktu. onun için atatürk, osmanlı devleti zamanında “ne olurdu her vilayet senede bir kilometre yol yapsaydı, 500 yılda beşer yüz kilometre ile şehirler birbirine bağlanacaktı”, demişti.
olan demir yolları da yabancıların elinde idi.
yalnız o mu daha bir çok kurum yabancılara aitti. bütün onlar ellerinden alınarak ülkenin malı yapıldı. onların üzerine 3000 kilometrelik tren yolu yapıldı ki, o zaman şimdiki gibi dağları bir anda oyacak makineler yoktu. tüneller kazma ile kazıldı. elde onları planlayacak hesaplayacak mühendisler yoktu. hatta trenlerde çalışan makinist gibi memurlar bile hep rum, ermeni olduğundan bu konuda çalışacak insanımız da yoktu.
onun için böyle kimseleri yetiştirmek üzere okul açıldı. tren rayları yapmak için fabrika kuruldu. şimdi ki gibi ne gerekse dünyanın her yerinden getirilmedi kilometrelerce kara yolu köprüler yapıldı.
demir ağın bir ayağı olan “çağdaş eğitim” ne kadar önemliydi. batı araştırmalarda icatlarda almış yürümüştü. ama biz de ne doğru dürüst ilk okul, lise ve ne de araştırmalar yapacak üniversite vardı. o yüzden osmanlı devleti geri kalmış ve yıkılmıştı. okullar açılsa eğitecek kimse yoktu. o yoklukta bir çok alanda eğitim almak üzere batıya başarılı pek çok gencimiz gönderildi.
onlar daha yetişmeden hitler’in yahudi oldukları için işlerinden attığı çok değerli bilim insanlarının bize sığınmak istemeleriyle onlara açılan kapılarımız sonucu büyük bir eğitim atılımı başladı.

istanbul’da darülfünun denilen okul tam bir üniversite oldu.hukuk, siyasal bilgiler, dil ve tarih-coğrafya fakültesi gibi fakültelerle ankara üniversitesinin temeli atıldı. gelenlere istedikleri kitaplıklar, laboratuarlar sağlandı. onların derslerini türkçeye çevirecek çevirmenler bulundu. bunların hepsi para ile oluyordu.
o paralar, o fakir halkın vergileriyle sağlanıyor, kimseye para yedirilmiyor, rahmetli başbakan inönü “ kimseye bir kuruş yedirmem” diye bar bar bağırıyor, yedirmiyordu. böylece güçlü bir eğitim temeli atıldı. o yüzden başbakan hazretleri! istediğiniz dalda uzmanları elinizin altında bulundurabiliyorsunuz.

bundan sonra imam hatiplerde yetiştireceğiniz dindar ve kindar o zavallı gençleriniz, allah’a dua ederek, yalvararak size yardımcı olurlar. böylece elinize aldığınız bu güzel ülkeyi kendinizle toprağa gömerek tarihe kara harflerle geçersiniz.
muazzez ilmiye çığ
25