günlük hayatta herşeyi uç noktalarda yaşamaya alışmış bir milletiz. sevindiğimizde de üzüldüğümüzde de gözümüz hiç birşey görmüyor. ancak öyle tipler varki her alanda işin aşırısına kaçarak bokunu çıkarıyorlar. hırs güzel şey, kazanma arzusu zaten her insanda olması gerekn bir özellik. kimse herhangi bı durumda kaybetmeyi istemeyecektir, ancak birileri kazanırken birileri de kaybetmeye mahkum olacaktır. bunun da önüne geçilemeyeceğini herkes biliyor. ancak çocukluğumzdan bu yana hep birileriyle rekabet içindeyizdir, yada dolaylı olarak bu ortama çekiliriz. önce sınıfta herkesi geçme arzusu vardır, sonra sınıf maçlarında rakibi yenme isteği, sonra okul maçlarında yaşanılan ildeki en iyi takıma sahip olma isteği, sonra tutulan takımın galip gelmesini istemek. galibiyete, zafere o kadar inandırılmışız ki, onu elde edemeyince bir başka alanda karşı tarafa zarar vermek için illegal yollara başvurmakta üstümüze yok. birileri futbolunu oynar, tonla parasını alır, birileri kulüpleri yönetir kendi şirketlerine ihaleler aldırır vip de maç izler. birileri ise ne maddi nede manevi kazanç peşindedir. gereksizce, cahilce sürekli kazanma arzusunda, kendi egolarını tatmin etme amacıyla, kendilerini kavga gürültüyle ispat etme çabasıyla gündeme otururlar. onca derbi gördük. gs fb den 6 yedi, 1 hafta bitmeden yöneticisinden futbolcusuna herkes unuttu o olayı. ama garip taraftarlar hala üzülürler, diğerleride hala sevinirler. yarınki maç, hadi onu geçtim, işsizlik, parasızlık, yada sağlık umrunda bile değildir bu tiplerin. bütün bu düşünceler doğruysa yanlış olan nedir? bunlar yanlışsa doğru olan nedir? rekabetide, sevincide, üzüntüyüde dozunda yaşamayı aceba ne zaman öğreneceğiz?