bugün

sitiv makkuin in başrolünü oynadığı aynı adlı romandan uyarlanmış film. film roman kadar tat vermiyor, heyecan vermiyor bu romanın filmi tekrardan çekilmeli. hakkıyla yapılırsa kesinlikle çok büyük ilgi görecektir.
1973 yapımı film büyük hatalarla çekilmiştir. filmin sonunu getiremediği gibi büyük eksiklikler bulunur. bunun yerine kitabı okunması daha makuldur.
olgunlara hiç yakışmayan konseptli pub. müzikler ve dekorasyon çok güzel vesselam. ancak uymuyor o sokağa, uymuyor ankara'ya. alıp taşıyacaksın deniz kenarına burayı. işte o zaman bu mekan tamamdır. denizin eksikliği hissediliyor o mekandayken, tamamen evet beğendim burayı diyemiyorsun. karşında da "yeşilçam fasıl" mekan sahibi eşliğinde şarkı söylemlerine devam ederken bir çelişki yaşanıyor. insan tekrar karar veriyor ki garsonu bile yazlıkta gibi giyinmişken bu mekan denize sıfır, loş, kısık ses müzik, sakinlik veren bir mekan olmalıydı. ne müzik seçimi ne de ses seviyesi rahatsız etmeden usul usul oturulmalıydı. düşünüp bir kelebeği, hayat kısa aslında.. diye ertelediklerini yakın zamana çekmeliydi.
cansel elçin'in ilk kısa filmi gerçi ikincisi var mı bilinmez bilmiyorum ben aslında bu kısa filmi anlatmaya gelmedim buralara dediler ki ankrada var bir papillon bizde dedik papillon olan heryerde akan sular durur.
bir heyecan bir sevinç gittik gördük ki ;papillon ya adı üstünde kelebek kısacık ömrü olan o ömrünü aydınlıkta geçirmek isteyen canlı...mekanla adı uyuşturamadım biraz karanlık geldi bizim papillon ,mekanda papillon'luk değilde daha çok sahil kenarı meyhanesi havası vardı müzikler dışında ki karşı tarafın meyhanesi eksik olmasın bu açığı kapattı, tavanda ağlar duvarda bi kaç ışıklı tablo göz gözü görmüyor küçük masamızda küçücük bir mum...amma velakin müziklerini sevdik elemanları sevdik gözümüzü kapattık hayalimizi kurduk öyle sevdik hafif bir çakırkeyiflik varken sevdik.
-pardon bu çalan şarkı neydi acaba?
sevgi neydi? sevgi insan eliydi, sevgi iyilikti, sevgi emekti; böyle demişti türkan şoray, selvi boylum al yazmalımda. papillon filminde steve mcqueen veya nam-ı diyar henri charriere kardeşlerimize sorsaydık karşılığında; umut neydi? umut sabretmekti, umut özlemekti, gibi sürüp gidecek birçok tümce söyleyebilirlerdi. aslında söylenecekleri ustad mehmet akif ersoy; ne de guzel ozetlemiş.

(bkz: atiyi karanlık görerek azmi bırakmak)
ayrıca kitabın devamı olan banco da okunmalı. zira ben kitabı 4 yıllık arayıştan sonra buldum. nadir eserlerdir.
Editors'ın yeni çıkan 3.albümü In This Light And On This Evening'dan çıkan ilk single.ve albümünde en güzel şarkılarından biri.bilindiği üzere albümde gitar kullanımı yok denicek kadar az.elektronik müzik türünün hakim olduğu albümdeki bu güzide sarkı içinde editors'a tesekkurlerımızı ıletırız.

http://www.dailymotion.co...-from-in-this-light_music

ha unutmadan parcadaki "It kicks like a sleep twitch!" ağıza fena dolanıyor.

parcanın sözleri için:

Make our escape, you're my own papillon.
Will turns too fast, feel love before it's gone.
It kicks like a sleep twitch!
My papillon, feel love when it's shone.
It kicks like a sleep twitch!

Darling, just don't put down your guns yet.
if there really was a God here,
He'd have raised a hand by now.
Now darling, you're born, get old and die here.
Well, that's quite enough for me.
We'll find our own way home somehow.
[ Find more Lyrics on http://www.mp3lyrics.org/Ng3G ]

No sense of doubt or what you could achieve.
Well, I've found you out, I've seen the life you wish to leave,
But it kicks like a sleep twitch!
You will choke, choke on the air you try to breathe.
It kicks like a sleep twitch!

Darling, now just don't put down your guns yet.
If there really was a God here,
He'd have raised a hand by now.
Darling, well, you're born, get old and die here.
Well that's quite enough for me, dear.
We'll find our own home somehow.

It kicks like a sleep twitch!
It kicks like a sleep twitch!
mükemmel ötesi bir film. dustin hoffman ve steve mcqueen'e hayran kalmamak elde değil. kesinlikle shawshank redemption ile beraber en iyi hapishane filmidir.
gerçek bir hikaye kelebek. bir anı. beni en çok heyecanlandıran bu oldu hep. okuduğum her cümlede gördüğüm o elmastan azmin, halattan istikrarın, okyanustan gözlemin, camdan zihnin ve çelikten zekanın gerçekliğiydi bu denli heyecan veren ruhuma. ya da o anıları bu denli gerçeklikle şekillendiren o olağanüstü hayal gücüydü, bilemem orasını…
yaşama olan bağlılığı mıydı yoksa haksızlığa karşı olan direnişi miydi henri charriere’ deki bu inadın kaynağı? yaşama bu kadar bağlı olan bir adam olmaması gerektiğini bildiği yerden kaçmak uğruna canını böylesine tehlikeye atabilir mi? her seferinde daha da acılaşan bir şekilde yenilmesine karşın tekrar tekrar dener mi bir amacı? yaşamından çalındığını düşündüğü onca yıla yeni yıllar ekler mi olmaması gerektiğini bildiği yerden kaçmayı başarabilmek adına?
napolyon, “suçlulara yalnızca onlardan daha kötü insanlar nezaret edebilir.” dedi ve fransa marsilya’da fransız guyanası’nı inşa ettiler, en azılı suçluları tıktılar içeri. adını cayenne koydular, yıllarca haksız sürgünleri, insanlık dışı muameleleri, it dalaşı gibi kavgaları, vahşi ıslah yöntemleri ve kendine has kurallarıyla ile efsaneleşen “kürek cehennemi” idi cayenne.
kendi komplekslerine yenik bir hakim ve piyonlaşmış bir savcının verdiği anlık bir kararla değişti charriere’ nin hayatı. haksız suçlamanın kurbanı oldu. haksız suçlamanın mahkumu oldu, hem de ömür boyu, hem de ”kürek cehennemi” nde. kimse duymadı “ben yapmadım!” çığlıklarını.
boyun eğmedi charriere. cehenneme geldiği ilk gün başladı kaçış planlarına. bunun için muhatap olunacaklarla korkmadan temas kurdu. bulaşmaması gerekenleri bulaşmamayı başardı elinden geldiğince. hapishanedeki arkadaşlarına yardım ettiği de oldu, adam öldürdüğü de. yalan söylediği de oldu, dayak yediği de. ödüllendirildiği de oldu, ceza yediği de. aklında tek bir hedefle yaşadı orada yıllarca: kaçmak!
yanına aldığı iki arkadaşıyla yaptığı ilk denemesinde teknesi parçalandı, cüzamlılar adasına sığındı. onların hiç unutamayacağı yardımlarla kolombiya’ya kadar gitmeyi başardı ama orada yakalandı. kelebek’i geri gönderdiler cehenneme.
birkaç kez daha yaptığı denemelerde hep başarısızdı. kimi zaman ihanete uğradı, kimi zaman şanssızdı. yılmadı.
en sonunda aylarca tek bir yol üzerine çalıştı. aylarca dalgaları gözlemledi, aylarca güvendiği insanların yardımlarını değerlendirdi. inanılmaz bir planla ve zamanlamayla sonunda kaçtı! kaçıp bir kızılderili kabilesine sığındı. bir sene onların yanında yepyeni bir hayat yaşadı. hiç acele etmedi. öğrendi. yolculuğunda hep öğrendi.
eve vardığında bambaşka bir kelebek’ti charriere. bütün dünya tarafından bilinen ve saygı duyulandı. sonsuz bir emeğin sonucu bir kelebeğe ölümsüzlük bahşetti.
papillon (kelebek) senelerce şaşkınlıklar içerisinde en çok okundu. steve mcquinn ve dustin hoffmann başrollerde franklin j. schaffner’in kamerasının önünde ölümsüzleştirdiler kelebek’i.

(bkz: kelebek)
13 yaşımda, yaklaşık bir haftada okuduğum 800 küsür sayfalık muhteşem kitap.
Dün akşam yayınlanan ezel dizisinde, ezel'e doktorunun "umarım imkansızı başarırsın" gibi bir notla hediye ettiği kitaptır.
Kitabı okuduktan sonra, etkisinden uzun süre çıkamazsınız. Yaşınız kaç olursa olsun, her yaşta okuyabileceğiniz muhteşem bir eser.
Kitap, bir insanın, istediği şey ne olursa olsun bu yolda çaba sarfettiği zaman bunu mutlaka başardığına iyi bir örnek olarak gösterilebilir, ama tabii şans unsurunu da görmezden gelemeyiz.
ezel dizisinin 14. bölümünde görünen kitap.. okurken insanın tüylerini diken diken eden bir başyapıttır..
(#7160850)
Filmde hücreye kapatıldığında kafayı sıyırıp böcek yeme sahnesi hala akıllardan çıkmıyor.
bu filmi insanların neden beğendiğini anlamak imkansıza çok yakındır.
tamam oyuncular iyi, performans iyi de. olmamış abi bu film, bağlanamamış birbirine. sonlara doğru saçmalamış.
müziği o zamanın türk filmlerinde de sıklıkla kullanılmıştır. harika filmdir.
--spoiler--
papillon ikinci kez hücreden çıktığında karşısında birlikte kaçtığı oğlanı bulur ve oğlan oracıkta hemen ölüverir. adam beş sene hücre cezasını tamamlamış ve dışarı çıktıktan beş dakika sonra ölmüştür, yahut hiç hücreye girmemiş ve papillon un hücre cezasını bitirmesini bekleyip öyle ölmüştür.

nedense filmle ilgili en saçma olay budur, yönetmen o aralar fazla yeşilçam izlemiş olacak.
--spoiler--
dustin hoffman ve steve mcqueen'in başrolünü oynadığı ve her ikisininde mükemmel performans gösterdiği film. dustin hoffman film boyunca kavanoz dibi gibi gözlük kullanmış ve her filmde olduğu gibi yine çok farklı bir karakter ortaya çıkarmıştır.
kitap okumayı seviyoum diyen her insanın mutlaka okuması geren kitap. Öyle bir kitap 20 kere de okunur, 20 kere de.
stratovarius un elements part 1 albümünden bir parça. pek beğenilmeyen hatta diğer şarkılarına göre hiç sevilmeyen bir şarkı olmasına karşın, farklı bi soundla yürekleri bir kesim insan tarafından fethetmiş bir ballad olmuş kanımca.
sözlerde şu şekilde;

flying to the day
one day to play
with eyes open wide
i am papillon

i watch the world
curiously
world is my home
i am papillon

i have no god
life is in me
i am in life
i am papillon

brightest of days
holds my in embrace
i am free
i am papillon

in my dreams
in my life
in my soul
in my eyes
in my heart
i am real
i am papillon
henri charriere'nin kendi hayat hikayesini yazdığı 1968 yılında yayınladığı papillon isimli kitabından uyarlanan ve franklin j. schaffner tarafından yönetilen, başrollerini steve mc queen ve dustin hoffman'in paylaştığı 1973 yapımı film.

esaretin bedeli gibi özgürlük temasında kurulan ve klişe olabilecek şekilde hapishane dostluklarının ön planda olduğu, başrol oyuncularının etkileyici performansı sayesinde izlenilebilirliğini arttıran ama her hangi bir ödüle layık görülmeyen güzel bir film.

filmde ki temel eksiklik şu ki kitapta haksız bir yere suçlandığı belirtilen kahramanımızın ne ile suçlandığı filmde tam olarak yansıtılamamış vce o süreç ile ilgili bilgiler pek verilememiş.

özgürlük için yılmadan plan yapan papillon ile düzenini bozmaya cesaret edemeyen louis dega'nın hikayesi izlenmeye değer.
on numara filmdir..
Fransa'nın boktan ceza hukuk sistemini yerle bir eden filmdir.
Önce filmini izleyip hayran olmuş, romanını okuduğumda ise ondan da ayrı bir keyif almıştım. Filmdeki Seteve Mcgueen ve Dustin Hoffmann'ın kayalar üzerindeki sarılma sahnesi ve Steve Mcgueen'in hindistancevizlerinden yaptığı sal üzerindeki "Piç herifler, hala buradayım" şeklindeki bağırışı unutulmazdır. Ayrıca film müzikleri Jerry Goldsmith'e ait olup, muhtelif türk filmlerinde kullanılmış, Şehrazat tarafından türkçe söz yazılarak da Kelebek isimli şarkı yapılmıştır.
bu the editors'un vokalisti. neyse.. bahar günü. bir sese aşık olunur mu kardeşim?

http://www.youtube.com/watch?v=Wq4tyDRhU_4
steve mcqueen - dustin hoffman ikilisinin devleştiği filmdir.