bugün

son beş senedir ihtisas alanımdır. genel başlıklar şunlardır:

- trafiğin yolcular üzerindeki etkileri
- otobüsün duraktaki tek kişiyi almak için durup o kişinin "bu otobüs bağcılardan geçer mi?" demesi
- akşam saatlerinde otobüse binenlerin beyinlerinin gün yorgunluğundan laçkalaşıp saçma sapan laf kavgalarına girmesi
- camların önüne üşüyen teyzelerin oturması
3 gündür yıkanmayıp bide üstüne parfüm sıkmış *köylü
otobüste ağzında sakız elinde dantel ören kadın.
yaşlı birine yer vermişimdir, tamam onca genç insan,çocuk varken biz verdik.tamam sorgulamıyoruz, razıyız. benim anlamadığım olay şu; zaten ayaktayım tıklım tıklım otobüs, yerime neden göz dikiyorsun, nereye geceyim tavana mı çıkayım. imalı imalı bakmalar,ittirmeler. otursam neyse de ayaktayım ya. bunu bari yapmayın.
elinizde kocaman bi resim dosyası + poşetler + çanta ve siz ayaktasınız daha kötüsü otobüs tıklım tıklım tutunacak doğru düzgün yer yok zaten elleriniz de doludur gel de sinir krizi geçirme.
otobüsü dolmuş şoförünün kullanıyor olması.
frene, sanki köşeye uzun bir odun parçası koymuş da onu kırıyor gibi basması.
gaza, sönmezse patlama oluşturacak sigarayı aniden söndürmesi gerekliymiş gibi basması.
leş gibi sıcakta kaloriferi açarken, buz gibi soğukta açmaması.
ve sallanıyor ayağına birilerini taciz etmeye çalışan ergen gençler.
Otobüs dolu olduğu halde, muavin beyefendinin! hala yolcu almasıdır. .
yaşlı, hamile ve çocuklu kişilere, özellikle annelere verilmeyen yerlerdir.
Daraltan arabesk müziklerdir.
Sevgililerin toplum için de olduklarını unutup, yaptıkları saçma sapan canım cicim hareketler ve konuşmalar.
- otobüs şöförünün el frenini çektikten sonra ayağa kalkıp, kaba bir şekilde ' boşlukları dolduralım beyler ' diye bağırması.
- otobüs tıka basa doluyken, her durakta durulup arka kapıların açılarak yolcu alınması.
- ortalık gevur amı gibi yanarken, klimanın çalıştırılmaması.

bunun gibi onlarca madde yazabilirim, ama kısaca toparlayacak olursak; istanbul da yaşayıpta toplu taşıma kullanıyorsan kriz geçirmek için falan sebep falan olmasına gerek yok!
bir anket yapılsa kesinlikle ve kesinlikle ilk sırada ağlayan bebeğin olacağı sebeplerdir.
hemen arkasından desibeli kopasıca 13-17 yaş aralığındaki özgüvenli gruplar gelir.
(bkz: insanın kulağını siker bunlar)
ve son olarak yaş ilerledikçe yolcunun otobüse verdiği rahatsız edici koku da artar.şehirler arası otobüsteki kuru köfte kokusu misal.ama koku konusunda başımdan geçen en fena hikaye de şudur a dostlar:bursada yaşadığım semtten uü'ne normalde üç dört vesaitle giderken sabahları 7.30da tek vesait olduğunu öğrendiğimde çok sevinmiş idim.ancak fakülteyi hesaba katamamış idim.o yüce günün sabahı bin atlılar gibi şen hazırlanıp otobüse bindim ve otobüs doldukça gözyaşlarıma hakim olamadım.çünkü adeta bir avm servisine verilen tepkiyle "dosdoğru tıp fakültesine gidiyor,haydi ne duruyoruz o zaman?" diyerek olayı sevinçle karşılamış olan nüfusumuzun bütün yaşlıları bindi otobüse.hayır sözlük yer vermek değil derdim * ,"nasılsa hepimiz yaşlıyız,üstüne üstlük hastayız,göt kası dediğin nedir ki,yaşlandıkça gevşer"diyerek 45 dakikalık yol boyunca sırayla osurdular.bi daha binmedim.
zaten bu otobüs hariç bindiğim bütün otobüslerde bebek olur.gerçi benim gittiğim her yerde bebek olur.olmakla kalmaz,mutlaka ağlar.geçen gün veteriner fakültesine gittim.tarihlerinde ilk defa bebek geldi okula.arkama oturdu.oturmakla kalmadı,ben gidene kadar ağladı.
önünde boşalan koltuğa 10 metreden atlayan ablalar.
sanki rezervasyon yaptırmış amına kodumun.
çanta atan var lan, biri kalkıyo, abla 5 metreden çantasını atıyo boş koltuğa.
nasıl bir beyin, nasıl bir bünye. sanki eve götürecek amk. koltuğunu.
lan zaten götün çapı 160-170, daha fazla oturup ne yapacaksın.

bak yazarken bile kızdım.
istikamet boyunca hep yasli ve kilolu teyzelerin otobuse binmesidir. Allahim o nasil bir iskencedir.
ayaktayken tutundugun direkleri senden once kımlerın tutugunu dusunurken gecırdıgın mıde bulantılarıdır.
ankara'deki ego şöförleridir. bildiğiniz gibi ankara soğuk bir yerdir. (ne soğuğu amk, kıçımız donuyor!) ama otobüslerde ise durum tamamen tersinedir. dışarıdaki -10 derecelik sıcaklığa rağmen içerisi +30'u bulmaktadır. bunun iki kötü yanı vardır. birincisi özellikle kalabalık bir otobüse atladıysanız ve montunuzu da çıkaramadıysanız yandınız bittiniz. ankara büyükşehir belediyesi mobil sauna hizmetine hoş geldiniz. cam açtırmayan teyzeler de cabası. ikincisi ise böyle bir saunada kıça kadar terledikten sonra ankara'nın o keskin soğuğuyla tanışmaktır ki hastalık davetiyesidir.
yanına pis kokan, senin nefes amanı engeeyen birisinin gelmesi. bu son 1 ayda 5 kere başıma geldi bindiğim vasıtadan inmek zorunda kaldım, o kadar kötü kokuyorlardı ki bütün otobüsün içine ettiler.
ayrıca yanına kilolu birisi veya kendi koltuğunun yanında seninkini de gasp ederek oturan (yayılarak)tipler yolculuğu piç ediyor.
sürekli birilerinin ayağına basması ve inmek isterken seni de sürüklemesi gerçekten sinir bozucu.
sağındaki amcanın o pis ağız kokusunun yüzüne doğru wurması.
(bkz: işe geç kalıp ayakta gitmeye razı yolcu)
çok yüksek sesle konuşan uzakdoğululara yakın oturmak ve yol boyu YA Yi JON Kii gibi şeyler söyleyip gülüşmelerini dinlemek zorunda kamak.

(bkz: tecavüz)
eğer uzun bir yolculuksa ve gece ise mutlak suretle

gecenin ilerleyen saatlerinde iğrenç osuruk kokusu duymak.

evet, herkes gece uyurken siz uyuyamazsınız nedense,

horultuların arasında bir anda gafil bir şekilde yakalandığınız

o lanet osuruk kokusu sizi sizden alır, bilinciniz bir gemi

olup sonsuz denizlere açılır gider. genellikle de kalorifer

son gaz açık olduğu için bir yandan kızamık çıkarırcasına bir

sıcağın pençesi içindeyken birde üstüne bu kahrolası kekremsi

koku sizi mahveder. neyse ki uçaklar ucuzladı da kurtulduk bu işkencelerden.
dolu bir otobüse binerken arka tarafta boş yer olmasına rağmen ilerlemeyen, ön tarafta tıkışan, her defasında size ''arka tarafa doğru ilerlermisiniz!'' tepkisini göstertmek zorunda bırakan ve bu tepkinize rağmen mal mal etrafına bakan insan topluluğu...
Yandaki bebenin ağlaması ya da soförün dikiz aynasından sizi dikizlemes ya da çok yavaş ilerlenmesi ya da şunu uzatırmısınız diye sorulması ya da şoförün müzik zevki ya da erkeğin yanına oturmayıp ayakta işkence çekmeye razı olan 'namuslu' teyzeler.
otobüs şoförünün bahsettiği arkadaki boşluğu bulamamaktır.

görsel

bu da olabilir:
görsel
çok kalabalık olduğu için inememek veya bir durak sonra inebilmek.
halk otobüsünde karnı burnunda tabir ettiğimiz bir halde hamile olmama rağmen kesinlikle kimsenin yer vermemesidir. bu durum ön koltuklarda oturan kişiyi kaldırmamla ve hayretler içinde" bu kadar da olmaz artık" dememle biter. demek otobüste doğursam kendi kendime, o da olur yani. kedi gibi.
- Telefonuyla yüksek sesle konuşanlar. Böyle insanları kapı açıldığında aşağı ittirmek istiyorum. (Yani bize ne senin ofisindeki klimanın su damlatmasından..)
- Duşun icat edilmediği orta çağ avrupasından otobüse direk ışınlanan tekeler. (Bunlar da lütfen ölsün, tahammül edemiyorum)
kapıdan girince bulduğu ilk boşlukta direk gibi bekleyip yolu tıkayanlar.