bugün

kabul etmek, kabullenmek ve bağdaş kurup tek başına "gezi parkı" için diren gezi parkı sloganları atmaktır,

bir nevi sen o kadar kalabalığı duymazdan gelirsen, tek başına yalnız kaldığında da yalnızlaşmayı hissetmektir.

asosyalliğin amk maktır.
..sadece bilgilenirme mesajları ve kandil mesajları almak.
kendi kendine tavla atmak??
2 kişilik yemek ödülünü tek başına yemek.
o kadar yalnız olmak ki kendi sesini duymak hep.
bir oturuşta bir paket kızartılmış yer fıstığı bitirmek.
(bkz: Evde sen konuşmayınca kimsenin konuşmaması)
(bkz: evin bütün odalarının senin olması)
bir fincan kahve eşliğinde düşünerek zamanını geçirmektir o kadar yalnız olmak.

insan bazen o kadar yalnız oluyor ki.. neyi düşündüğü, neden düşündüğünün önemi kalmıyor. aklında ki sorulara bir cevap bulamıyor. etrafında kimse olmaması onu rahatsız etmiyor. bir zaman sonra fark ediyor ki kendi kendine konuşmaya başlamış. bir daha zaman geçtikten sonra fark ediyor ki derdini anlatacağını kimse yok. biraz daha zaman geçince anlıyor ki.. onu düşünen sadece sensin, o çıkıp geziyor, eğleniyor, başkasıyla beraber. bu aşka, bu sevgiye saygısı kalmamış. çekip gitmiş. ama sen.. sen sadece dudağında günlerdir söylediğin o söz.. en iyi tanıdığın seni sevmeyen arkadaşların sana "artık düşünme. vazgeç. bırak gitsin" diyor. ama sen onlara sadece "seviyorum" diyebiliyorsun. acaba sizin ki sevgimiydi? arada sevgi olunca kim yalnız kalır ki? yoksa seninki platonik miydi? "oda sevse kalırdı yanımda" diyorsun. sonra "yaptığı onca şey var. zaten olmazdı" diyerek sitem ediyorsun kendine. ama sonra bir bakıyorsun ki, yine onu özlüyorsun " her şeye razıyım, silerim tüm geçmişi. ben onu seviyorum. yeter ki gelsin." diyorsun. bütün öfken gidiyor. yanındaki dert ortağın olan kahve fincanını elin gidiyor, gözlerin ufukları süzerken. o dumanı tüten kahve soğumuş. öğreniyorsun yalnız kalınca soğuk kahve içmeyi. önemli olan kahvenin soğuması değil, onun neden soğudu, ne için soğuduğu önemli.

kim ne derse desin. unut desin, vazgeç desin, o başkasının kollarında desin. ama sen öyle diyemezsin. düşünürsün, düşündükçe deliye dönersin. görürsün onu aranızda bir kulaç mesafe var. yanında başkası. bakarsın gözlerine, kaybedersin benliğini. kafasını çevirip sana bakınca o, kim bilir belki içi acır. belki boş boş bakar. sevmemiştir o. sevseydi kalırdı. öyle baktı ve gitti işte görüyorsun. yanında biri var, ister arkadaşı, ister yeni sevgilisi hiç önemli değil. yanında biri var onun senden başka....

edit: yalnız kalan dostlarıma hediyem olsun http://www.youtube.com/watch?v=8j-IHZW6u-w
elizabeth taylor.
aynada kendisiyle öpüşmek. öeeee ağzın kokuyo pis herif
o kadar yalnız olmak ki yalnızlığa ekmek banacak hale gelmek.
öğleden beri "biri beni arasa da, evde kaybolan telefonumu bulsam" diye beklemektir.

not: sözlük içi kimseye bir mesaj içermez.
kapı vurulunca, tereddütsüz kapıcının geldiğini bilmektir.
yalnızlığın fahişesi gibi hissetmek kendini.
Kendi kendine çok yaşa demek zorunda kalmaktır.
kimse tarafından tercih edilmemektir.
tercih edilmemeye, beğenilmemeye, istenmemeye alışmaktır.
es kaza biri tercih edecek olursa bile, o kişiye "neden beni tercih ediyor, kesin bir bok var?" diye şüphe ile bakmaktır.
uludag sozlukte ciddi bir entry girmek, dogru duydun.
yalnızlığından mutlu olmaktır.
fotoğraflarda hep tek çıkmaktır. lan bari yanına bir vazo mazo, ne bileyim filden biblo ya da bir kedi al, bir şey al allahsız.
öyle bir yalnızlık ki dört duvar evde tek sesin tv den çıkması.
artık kendinden ayıramayacağın, sana zarar veren bir organın gibi. bütün duyguların adeta intihar etmişler gibi. yeni bir insan daha sana fazlalıkmış gibi.
Konuşmayı unutmak.
Turkcellden bile mesaj almamak deyimi kullanılabilir.
o kadar yalnız olmak ki Her adana dürüm sipariş ettiğinde "soğanlı olsun ağbi" demek.
tıpkı barcelona'da kaleci, san marino'da forvet, yedek kulübesinde semih olmak gibi...