bugün

sekizinci nesil yeni bir yazar. hoşgelmiştir.
kesmeşeker dinleyen şukela bir yazarımız.
gece gece sesli gülmemi sağlayan nesildaşım, çok sevdim kendisini.
farklı bir adam.
iyi niyetli, ahlaklı ve dürüst bir yazardır.
sekizinci nesil yardım sever yazar. * * * *
canayakın, samimi bir yazar. onunla konuşmak iyi gegliyor insana...
beni farkeden yazar, güzel bir insan.
isim yapmaya gelmiş vasat troll.
eskilerden, çok delikanlı bir yazar idi. bir rivayettir ki yazmış olduğu delikanlılık kitabı 12 baskı yapmış. ama o güzel adam, güzel kadınların üzerine bindi ve gitti. demirin tuncuna, yazarın puştuna kaldık.
ne kadar yıl geçiyor, haklısın. zaman sahiden üzerimize basarak ilerliyor. bu cümleyi kaç yerde kurup kaç yerde anımsadım seni bilemezsin. aşkta, işte, güçte, alelade bir sohbette. haklılığın bazen sinirlerimi bozsa da kabulleniyorum. ne diyorduk? azizim.

neler neler olup bitiyor öyle hayatta değil mi? nasıl da köşesinde oturup seyrediyoruz. sahiden içinde miyiz bu hayatın? biz neredeyiz? kimlerdeniz? gölgelerimiz nerede?

https://youtu.be/SsfS6li4jPg

gerçekten yürekten beni anlatıyor bu şarkı. durup durup soluğu bunun başında alıyorum. boşversene zaten her zaman ummadığımız şeyler ruhumuza deva olmaz mı. sen o kadar müzik skalasına sahip ol, ama dön dur aynı şarkının başında nefes nefese kal. beni anlıyorsun biliyorum. o yüzden içim rahat.

başından geçenler, başımdan geçenler, geçmiyor esasen değil mi? bok var gibi çöreklenip kalıyor hepsi ruhumuzda. ince bir sızı her gece. her gece bir öncekinden daha çetin gibi. ama hayır, kendini uyuşturmana müsade etmem. lütfen içindeki o seni yiyen canavara benden bahset. onu eğer yakalarsam sahiden yok ederim. ona söyle, uslu dursun. bütün canavarlar biz müsade ettiğimiz sürece varlar. ona her seni yemeye başladığında ''intihar edeceksek, yaşayarak edelim?'' cümlesini hatırlat.

sana akşam sordum ya konuşurken helvam nasıl olsun diye. yapmıyorum vazgeçtim. geberir gidersem zıkkım yesinler arkamdan. 27 sene boyunca ömrümü yediler. ömrüm bitti helvam mı kaldı allasen? ama sen dahil 1-2 kişiye special bir menü bırakacağım. böylece geberip gittiğimde olur da arkamdan gerçekten ağlarsanız teselli olsun size. kıyamam ben size. ama en güzel kendime kıyarım ben. öyle bir güzel kıyarım ki, önüme çıkan kapıları fedakârlık diyerek ardı ardına kapatırım. hatta elimi bile sürmem kapıların kulplarına. zaten o kapılar da zamanla kendi kendine kapanırlar. acı içinde o kapıların kapanma süreçlerini seyrederim.

hem sen değişmedin. sana değişmişsin mi dedim ben? ağzıma sıçsınlar. korktum ben sadece. vurdumduymazlığın o kadar aşmıştı ki seni onca sene ilk kez bana bile olur olmadık tavsiyelede bulundun. ilk kez ilaç övdün bana. en çok o an korktum. sana ne olduğunu anlamaya çalıştım. ama bu akşam gördüm ki her şey yolunda. sesin titrerken ve ağlarken maalesef çok güzelsin azizim. seni başka türlü biri olarak asla düşleyemiyorum. acıya övgü değil bu, sana övgü. sen böyle güzelsin. o gözyaşları birer nimet. kimse kolay kolay telefonun bir ucunda, bambaşka bir kentten bambaşka bir kentteki insana ağlayamaz. ama biz bunu başarabiliyoruz. hastaneden çıktığımda ağlayarak arayabileceğim kimsem yoktu benim. az ileride abim bekliyordu. diğer yandan beni merak eden başka biri arayıp duruyordu. bomboş yürüdüm o ormanda ve sana ağladım. sen iyi bir insansın. benim kadar paranoyak bir insanı bile dize getirecek türden iyi bir insansın. iyi insan olmanın bedelleri ağır oluyor biliyoruz bunu. yaklaşık 10 senedir bunu işliyoruz zaten periyodik aralarla. ama ben kabullendim, sen de kabullen. o çok sevdiğimiz cümle özetliyor her şeyi ''dünya hassas kalpler için bir cehennemdir.''

uzun zaman sonra kitap okudum birkaç sayfa geçen gece. çok bunalmıştım. sanırım dün geceydi hatta. ateşim falan vardı, sürünüyordum acıdan yorganın içinde. bugün de farksız ama neyse işte. yalnızdım. her gün arayan, mesaj atan insanlar yoktu ortalarda. hep de böyle olur zaten. gerçekten ihtiyacın olduğunda kimsecikler olmaz. velhasıl senin kitabı buldum. hangisi olduğunu söylemeyeceğim. ama en kıymetlisi, tahmin etmek zor değil. düşündüm durdum sabaha kadar, bunca zaman geçti ve hâlâ birine ait bir şeyden tiksinmedim. bunu başarmak çok zordur benim hayatımda. en iyi, en mükemmel insanın bile bendeki kotası 3 sene olabiliyor. nefret ediyorum insanların değişkenliklerinden. soğuyorum. ama senin kitap başucumda. dünyada bir yerlerde başucunda senin kitabını taşıyan biri var lan. keşke benim de olsa. keşke benim de bir şeyim birinin başucunda kalıverse yıllarca. acaba var mıdır öyle biri? yaranmaya çalışan aptal aşık rollerini kuşanmış berbat erkekler dışında, başucunda bana ait bir şeye bakıp iç geçirip gülümseyen bir insan var mıdır? kadın, erkek, börtü, böcek. kim olduğu fark etmiyor. ama bunu merak ediyorum.

benim kimsede izim yok. titizlikle çalışırım maalesef bu konuda. bir ilişkim bittiğinde dahi başkasının elinin altında bana dair olan şeyleri yok ederim. ki kolay kolay kimsede bir hatıra bırakmam. kimseye yük olmayı sevmem. kimsenin madarası olmayı da sevmem. insanlar çok tuhaflar. oyuncak gibi davranıyorlar diğerlerine. bizim gibilere.. farklı bulup seviyorlar önce, içi bomboş ağır cümleler koyuyorlar önümüze. bunların hepsi birer yem. sonra inanırsak eğer, o tuzağa düştüğümüz anda her şey tepetaklak oluyor. düşünsene hangi insan evladı deli gibi önemsediğini iddia ettiği birinden bir günde feragât edebilir ki? çoğu şey yalan. bu çok üzücü. acaba bazen sırf bu oltalara takılmamak için bilmeden harcağımız sevgiler oldu mu? arkadaşlar, aşklar, adı konulamamış bağlar.. kayıtsız kalmayı başaramaz insanoğlu sözkonusu gerçekten önemsediği bir şey ise. beceremez işte ya. becerirse hikâye orada biter zaten.

hepsini siktir et, ne istiyorum biliyor musun? eski uzun ve dalga dalga saçlarım. güneşte kızıla çalardı rengi. kaybedince anladım kıymetini. gümüş ve iri halhallarım ve eski püskü deri sandaletlerim. ilkel dönemden hallice parça parça dağılmış rengi kaçık ipek elbiselerim. kollarımda tonlarca aksesuar ve en sevdiğim yüzüklerim. upuzun bir kumsal. kızıl bir gökyüzü. ve bulutlar. tek başıma olmalıyım orada. ya da belki biri olmalı. ama o biri yanımda değil, kumsalın bir tarafında oturmalı. ne bileyim oturduğu yerden seyretsin işte. gelmesin yanıma. deniz kıyısında yürüyeyim yine sandaletlerimden kurtulup. mahmuzlarımdan arınayım o kumsalda. kimsecikler olmasın. rüzgâr tarasın yine saçlarımı. böyle bir sahne gerekli bana. ben böyle bir kadındım. bana ne oldu bilmiyorum.

ben, beni bu kadar özleyebileceğimi tahmin etmezdim.

en büyük talihsizliğimiz aynı kenti paylaşmamak oldu bizim. eğer sen benim elimin altında olsaydın işler böyle olmazdı. hayatımda ilk kez böyle iddialı bir şey söylüyorum. ama buna o kadar eminim ki sana tarif edemem bu eminlik duygusunu. fırsatın olmazdı bir kere. ben genelde sevdiğim insanlarla uğraşırken kendimi unutuyorum. bu bana da iyi gelirdi. eğer ben oralarda olsaydım gelir anacığının bir diğer dizine de ben koyardım başımı. bizimki bu gibi şeylerde pek başarılı değil. ama eminim anamı severdin. beraber sabahlara kadar tarihten ve arkeolojiden konuşurdunuz. ben de senin ananla ''yazar bunu hissederek mi yazmış ana?'' sorularıyla dolu sohbetler ederdim. balkon sefalarımız olurdu bir kere. fatmagül'le kahve yapar sana kıyrıtıktan fal baktırırdık. babana sustuğun anlarda sana ''seni anlıyorum'' bakışı atardım. bunu sen de yapardın eminim. taşkınlıklar yaptığımızda sabaha karşı sokaklara dökülürdük. durmadan yeditepe istanbul, ikinci bahar falan seyder ağlardık. kimse benimle adam akıllı seyretmiyor onları. bi bakıma iyi aslında bu. çocukluğumu gömdüğüm yerlere erişemiyor kimse. elimle göstersem bile o derine inemiyor kimse benimle. ama biliyorum, sen oturur izlerdin benimle. ağladığımda komiklikler bile yapardın. bak gözümde canlandırdım da ''ya of memoo..'' diye ağlarken gülebilirdim. çocukluk arkadaşım olsaydın sen keşke. mahallemden biri. birbirimize aşk sorunlarımızı anlatıp üzülürdük gün ışığı duvarlarda yeni yeni cilveleşmeye başlarken. ya da ne bileyim işte en kötü susardık. bir şeyler olur ve biterdi. bi merdivenimiz olurdu. birbirimizi hep orada bulurduk. sağlam bağı olan insanlara öyle oluyor, öyle izledim hep o çocukluğumdaki dizilerde. hayatın bu gibi kazıklarından hoşlanmıyorum işte.

belki de hiçbiri olmazdı, kim bilir? belki uzaklıktan doğan bir bağ bu. belki bu kadar kıymetli ve eskimeyen kılan da budur bu bağı. bilemiyorum. hiçbir şey bilemiyorum memo. ben zaten neyi bildim ki?

nasıl da nefret ederdim depresanlardan hatırlıyorsun değil mi? şimdi onları bile çevremdekilerin kafası rahat etsin diye kullanıyorum. ulan bir ilacı bile kendi hayrına kullanmaz mı bir insan. nerede o ağlarken bile gururla ağlayan, ağlarken bile gülen insan? belki de çok yüklendim kendime. çok öteledim her şeyi kendi içimde. gülerken bile aklımın bir köşesinde bir hüzünle eleleydi kahkahalarım. kabullenmeli miyim sence? yoksa savaşa devam mı? ama ben çok yoruldum. adil değil. insanın kendiyle savaşması adil değil. ve finali ya intiharla ya da köklü değişimlerle biten bir şey. bu savaşın iki neticesi var. ben ikisini de istemiyorum. ama senden bir şey istiyorum; kendine adil ol. üç kuruşluk insanların iyiliklerine bile minnet duyacak kadar salağız aslında. bence biz de o minneti hakediyoruz. kendimize karşı. neden bütün iyiliklerimiz başkalarına anlayamıyorum. neden kendimize bu kadar acımasız davranıyoruz. ne alıp veremediğimiz var, neyi çıkartıyoruz kendi kendimizden? başkalarından çıkartmaya kıyamadıklarımızı çıkartıyoruz bence. birikmiş bir öfke var. birikmiş üzüntüler ve birikmiş nice şey. insanlar kolay kolay birbirlerinin hayatında ''iyi şeyler'' bırakmazlar. birikecek iyi şey bırakmazlar. maalesef bu böyle. ve bence bizim içimiz gerçekten bu yüzden böyle. başkalarına kıyamadığımız şeyleri kendimize pompalıyoruz. durmadan zehri damardan zerk ediyoruz kendimize. ben demiyorum ki iyilikten vazgeçelim. asla böyle düşünmem. ama kendimize de adil olalım be memo. biz kötü insanlar değiliz. kimse bilmese de, göstere göstere yapmasak da biz iyilik yaptık hep herkese. Allah aşkına kime ne kötülük ettik? bilmeyerek bile etmiş olamayız. o kadar derin düşünerek hareket ediyoruz ki insanlara. en fazla başkasının iyiliğini düşünerek yanlış karar almışızdır. en fazla yine altında iyi niyet olan bir fenalık etmişizdir bilmeden. biz en çok kendimizi kırdık. millet de böyle diyor ya hep, tilt oluyorum. bilerek yaptığı kötülükleri bildiğim biri kalkıp da şöyle sen ben gibi konuşmuyor mu. delirecek gibi oluyorum. bu puştlar yüzünden itibarımız da kalmadı vay anasını ya..

yaşananları hakettik yahut etmedik. tek bildiğim masumuz. masumsun. masumiyet dünyada çok nadir bulunan bir şey. bu bilgi bir sikimize yaramasa da paylaşmak istedim. en azından gözlerimiz kapanırken vicdanen hür olacağız, başkalarına karşı.. ama kendimize karşı suçluluk duygusuyla göçüp gideceğiz buralardan. dilerim ahirette her şey güzel olur. buraya dair pek umudum kalmadı açıkçası. ama yine de Allah'a şükür önemli. biz kendi kendimizle sınava girdik. insan kendini atsa atamaz, satsa satamaz. bu yüzden her zaman dediğim o replik gibi;

''intihar edeceksek, yaşayarak edelim.''

hâlâ birinin bana ''kaptan'' demesi güzel hissettirdi. sahi, kaptandım ben değil mi?


rotamız rastgele!
uyurken eli burnunda uyuyan bir çeşit organizma. bir çeşit küf. uyurken demişim sorry, sızarken olacaktı ahahhjssh.

yakında sümüklerini de yer bu. içip içip beni de döver. şimdilik sızıyor. canım tehlikede hıaağğğmın.
https://www.youtube.com/watch?v=by-Uhh5DE0k

ben düzelmeyeceğim, değil mi?
Kafayı cinsiyetimle bozmuş yazar.

8 senedir bilfiil pediyodik aralarla "kardeş karı mısın?" diye mesaj atıyor. Ne yıldı ne usandı. Bazen evimin önünde bir gölge gibi elinde sigarayla dolaşıyor. Uykularından "acaba garı mıydı, acaba garı mıydı" diye sayıklayarak uyanıyor.

Beni korkutan bir sözlük yazarı. Adımız ibneye çıkacak ya hayrolsun..
Yolda giderken durduk yere "ada ben ayrılmak istiyorum" diye bağırdı. Ne olduğunu anlayamadım, sakinleştirmeye çalıştım bi kafeye oturttum. "Havuçlu tarçınlı kek istiyorum" diye ortalığı birbirine kattı. Onu da bulduk bu sefer de kekin üzerine ağlamaya başladı. Bu herif giderek sapıtıyor.

Rabbim bana ve geride kalan herkese sabır ihsan eylesin, amin.
Frontal korteksi bağa ne aminyüm diye işlevi bırakmış bir adet alien.

Bu yüzden parietal bölgesine abanmış beyni. Nereden bakarsan bak çaresizlik, nereden bakarsan bak sefillik.

Rezil bir yazardır. Kendini edgar allan poe zannediyor.

BÜDÜT: KÜFLENMiŞ EGO.
al Allah'ın cezası. onca taş değil de bir senin attığın gül yaraladı. vicdansız köpppeekk. ben de hâlâ iyilik peşindeyim.

dipnot: şaka bir yana, evladiyeliklerimden. güzel güzel dinle e mi çocuk.

https://www.youtube.com/watch?v=4EL4njT8g98
bana durmadan özel mesaj yoluyla ''memelerim çok küçük .s.s'' diye yakınan sözlük karısı.

hayır kaç senelik yazarım, edebimle adabımla takılıyorum şurada. durmadan beni diğer meme meraklısı sözlük yazarlarıyla karıştırıp vücudu üzerinden prim kasmaya çalışıyor. aşırı derecede teşhirci. durup durup meme görseli atar mı bir kadın yahu. az edep az iffet. Allah'ın narsist karısı bir de bana bok atıyor nick altından. sözlükteki gencaverlerin işine yarar anca senin bu hezeyanların histerik hareketlerin. bana işlemez XX kromozomlu pis varlık.

bir an evvel kendine gelmesi dileğiyle...
selam! sana da geldimm.

sen benim ablama küf müf diyorsun; bak senin saklıköy bisküvini alır yerim, sana da bir tane vermem. * korona bitsin biz onunla bisiklete bineceğiz. sen de gel üçümüz binelim. seninle de tanıştığıma memnun oldum, daha iki kere konuşmuş olsak bile ısındım sana. yeni bir ailem olmuş gibi oldu. oley. yine üç kişilik bir ailenin en küçük üyesiyim. bana çikiletalar püskevitler alırsınız artık.

düşünerek uyuyan bir yazar...
Neden bu nick altı paralel evren gibi. Herkes ayrı telden ama hoş. Bi ara seri artı oylamıştı ve ben peşime takılan bir seri katil olduğunu düşünmüştüm ve baya gerilmiştim. Olum korkutmayın lan beni *
En bi' sevdiğim yazar.

Öv beni dedi, hep sen mi öveceksin deyip dayanamayıp geldim. Sözlükte tanıdığım en samimi, en gerçek, en tatlı insan kendileri; Buradaki çakma entelektüellere de pabucunu ters giydirir.

Derdini anlatmak ister kendisini dert dinlerken bulur, al şu diplomayı be adam deyip unvanımı kendisine devredeceğim.

Sözün özü güzel insan, iyi ki var.

"Hehehey TARANTA BABu
yaşamak ne güzel şey
anasını sattığımın yaşamak ne güzel şey..
Düşün beni
kollarım, senin üç çocuk doğurmuş geniş kalçalarındayken...
Düşün sıcak...
Düşün kara bir taşa damlıyan çırılçıplak bir su sesini...
istediğin yemişin
rengini, etini, adını düşün...
Gözdeki tadını düşün
kıpkırmızı güneşin
yemyeşil otun
ve koskocaman
masmavi bir çiçek gibi açan ay ışığının... "
sahil kenarında tinerci gibi alkol alırken resim çekinmiş bir de o resmi profil yapmış canım panpam.
Kadıköy'deki deri ceketli yalnızdır kendisi.

Kadıköy işsizlerinin gezdiği ıssız sokaklarda kıçında 501, üzerinde deri mont olup; aniden freddie mercury gibi sol yumruğunu havaya kaldırıp kıçını da hafift çıkartarak "ay vant to bırek fıri" diye bağıran, akabinde ellerini cebine sokup aniden ortadan kaybolan gizemli bir adam görürseniz o adam kesinlikle jcortazar'ın ta kendisidir. Dir. Evet dir.

Çok yakında adına birçoğumuzun vakıf olacağı harika sözler yazan büyük müzisyendir. Ayrıca bugün doğum günüdür. iyi ki doğdun hıyar. Zaman seni eziyor ama öte yandan da şarrrap gibi yıllandırıyor, sıkma canını.
bir entrymi beğenmesiyle keşfettiğim. duyguları yazdıkları kelimelerle ustaca ifade eden yazar gibi yazar.
balıkesir sever.