bugün

sağda solda okununca akla gelen kelimeler. senelerce o programları izleyip de kelimeleri hatırlamamam hafızamın bırak megayı cücük (yavru manasında) olduğunu gösteriyor.
bir adam varmış. seyyar satıcıymış. revani tatlısı satıyormuş. bu onun tek geliriymiş. burdan neyi öğrendik ? revenue kelimesi gelir demekmiş.*

sonradan akla geldiği için edit: bir de bu setlerin kutusunda insan kafası silüeti, silüetin içinde de bildiğiniz anakart resmi vardı. üzerinde sıralı pci slotları falan olan. yani demek istiyo ki bak bilgisayar gibi insan beynini çatır çatır işliyoruz falan demek istiyo.
ha bir de şimdi yeniden aklıma geldi sanırım o programda dünya hafıza şampiyonu herifi sunan kadın da hatice aslandı. en son babalar duyar'ın hülya'sı, şimdilerde üç maymun'un yıldızı olan .
dungeon yani zindan. dan cın diye okunur. zindanda kalan birinin ordaki borulara diğer mahkumlarla şifreli haberleşmek için dan çın dan çın diye vurduğunu düşünün. işte dançın zindan demektir. aklımda sadece bu kaldı.
(bkz: posterity)
(bkz: chasm) kazım'ın kafasını taş mı yarıyordu neydi. "derin yarık" anlamına geliyormuş.
ben çok büyük faydalarını gördüm bu kelimenin. yabancılarla iletişimimde büyük kolaylık sağladı. günde bir kere cümle içinde kullanarak, telaffuzunu da unutmamaya gayret ediyorum. iyi ki varsın chasm, iyi ki varsın melik duyar.
wash yıkamak kelimesinin hafızada kalması için uyguladıkları teknik ev içerisinde mutfakta bir kadın bulaşık yıkamaktadır. içerde kocası rolundeki adam tv izlemektedir. kadın suyu biraz fazla açmış olacak ki adam kadına seslenir ne yıkıyorsun böyle foş foş işte böylelikle wash* kelimesinin yıkamak manasına geldiğini mega hafızalamaış oluyoruz. *
(bkz: iri ted)
yarar hem de öyle böyle değil, gülmekten yerlere düşürür, karna ağrılar sokar, ohoo neler yapmaz ki?
geçen gün, geçen gün dediğim yıl geçti, hilal tv de denk geldim. dost tv de olabilir. sonra çok aradım bi daha bulamadım. peşin peşin söylüyorum bilen bulan haber versin. vermezse kırılır akabinde darılırım. gelelim güzelim kelimelere:

wash: yıkamak.

kadın mutfakta bulaşıklıkları yıkamaktadır. arkadan kocası gelip bağırmaya başlar:
-ne yıkıyorsun bu bulaşıkları foş foş? suyu biraz idareli kullan.

evet üzülerek söylüyorum ki benzer ses foş. yani hanım kriz var, su yok, inoktamelih var. yaptığın iş mi?

fall: sonbahar.

iki kadın dedikodu modunda bi şeyler konuşmaktadır. biri diğerine:
-ortada fol yok yumurta yok sen bu sonbaharda evlenmeye kalkıyorsun.

neymiş? evlenmek için folun ve yumurtanın teşrif etmelerini beklememek lazımmış.

accountant: muhasebeci.

iki adam anıt tarzı bi oluşumun önünde dikilmektedirler. biri diğerine:
-bu ek anıt kimin?
+bu ek anıt muhasebecinin.

yok böyle bi şey yahu. hani böyle hayattan soğudum, yaşam gücüm tükendi filan. ek anıt-ekantınt. o değil de benziyomuş aslında lan.

ve son olarak belki de en bombası. şimdi burda bazı açıklamalar yaptı arap ingilizcesi konuşan sunucu amca. böyle ezan okur gibi ingilizce konuşuyodu, ilginç. çok anlamı olan kelimeler de şöyle kodlanabilir gibisinden:

boot:
1.çizme
2.araba bagajı
3.tekmelemek
4.kapı dışarı edilmek

şimdi benzer sesimiz takdir edersiniz ki but. bir adet kuzu butunu 'çizme'nin içine koyuyoruz. sonra onu arabanın 'bagaj'ına koyuyoruz. sonra bagajı 'tekme'liyoruz. sonra adamın teki "çok gürültü yapıyosun" diye bizi 'kapı dışarı' ediyor.

neymiş? böyle saçma sapan işlerle uğraşanı kimse sevmezmiş.

ya aslında şimdi böyle anlatınca o kadar komik olmadı ama orda olucaktın*.