bugün

Döneri mc donalds ya da burger king gibi tekel olarak dünyada satabilir potansiyelimiz olmasına ragmen yapamamanın sebebidir. Acaba nedir?

Düzeltme: yada => ya da
dünya döner, dünya tantuni adamlar markalasmıs. Bizim haberimiz yok.
aba döner, hosta döner'i bilmeyen insanların kuruntusudur.
yarın öbür gün bir avrupa ülkesinin yapacağı döneri daha çok sevecek, benimseyecek bir topluma sahip olmaktan ötürüdür.
popüler kültür piyasasının amerikan tekelinde olmasıdır.

özellikle hollywood sayesinde, amerika kendi kültürünü dışarı pazarlama fırsatı yakalayabilmektedir. 3. dünya ülkelerinin orta direk gençleri henüz film çıkışında bir amerikalı gibi hissettiği kendisini diş kovuğuna gitmeyecek ekmek arası turşulu domates soslu köfteye ve 100 gram patatese mc. donalds veya burger king'de 15-20 lira ödeyerek adı geçen kültüre adapte eder.

film, bugün için en güzel propaganda ve pazarlama aracıdır. bir siyasetçinin saatlerce konuşup kabul ettiremediğini, bir filmin iki saniyelik repliksiz-diyalogsuz görüntüsüyle anında milyarlara kabul ettirebilir, ikna edebilirsiniz.

bu sadece amerikan yöntemi değildir. amerkan film piyasasında onlarca rum yapımcı vardır. bunlar yaptıkları filmlerde yunan kültürünü iyi satarlar ve ülkelerinin turizmine ciddi katkıda bulunurlar.

örneğin: madonna'nın "swapt away" filmi sözde italya sahillerinde geçiyor olmasına rağmen, film boyu rembetiko dinledik ve madonna bir sahnede teknenin arkasında yunan bayrağına sarılıp dans ederek kendi şarkısını söyledi.

itiraf etmeliyim ki, 1982 yapımı "rembetiko" (costas ferris yönetmenliğinde) ilk izlediğimde bir şişe uzo edinip iğrenç rakı-nane kombinasyonunu ben de denemiş, o hafta bir tavernada tabak kırmak için bugünün parasıyla 1.000 lira edecek parayı bir tavernaya gecelik hesap diye ödemiştim.

kıssadan hisse, film ile yapılan pazarlamanın şu anda eline su dökecek bir başka teknik yok. bu bakımdan yol belli: elimizde olan döner veya başka her neyse pazarlamak istediğimiz şeyleri dünyaya satmak istiyorsak, öncelikle ulusal film sektörünü uluslararası beğeni standartlarına ve hatta üzerine çıkarmalı, adam akıllı yetiştirdiğimiz yönetmen ve sanatçı kadrolarının çektiği filmlerin içine muska atar gibi yerleştirmeliyiz ulusal ürünlerimizi.

daha iyi bir teknik gelene kadar: "en iyi propaganda/pazarlama = en iyi film"
dönerciyim diyenlerim aslında döner yapmaktan anlamamasından kaynaklanır. bu durum döner nedir bilmeyenlerin yediklerini döner sandıklarından dolayı da devam eder.
gerçek döner bandırma, Balıkesir ve Bursa'da yapılır. istanbullu bunu bilmez. bunu bilen istanbullu esnaf da her bi boku döner diye istanbulluya yedirir. istanbulda iskenderin üzerine patates koyar amk malları. halk da bunu yer. dediğim gibi az önce ismini verdiğim illerde yiyin döneri bakalım dünyanız değişecek mi?

istanbulu neden örnek gösterdim, çünkü türkiyedeki toplam tüketimin önemli bir yüzdesi istanbul'dadır.

böyle kişiliksiz ürünlerle de marka falan yaratılmaz. git yerinden öğren. adres belli.
bursadaki iskenderoğlu iskendercisinin ilk dükkanının kadıköy rıhtımda olduğunu bilmeyenleri de gösteren önermedir, marka döner yaratmak mesele değil, bu markayı kaça satabileceğindir.
Zira hamburger dedin 50 gr kıyma ekmekten ibaren ve biz buna ortalama bir menüde 8-10 TL veriyoruz, ancak senin döner dediğin şey etten oluşan bir durum ki bugün en az 100-200 gr et vermesi lazım ki bugün kaliteli bir dönerin porsiyonu 25 TL'dir, bide bunun marka süreci bayilik bilmem ne vs. çok büyük yatırımlar yapılmasını gerektirir ve tutmazsa şapa oturursun.
Tabi benim bahsettiğim mesele gerçek bir döner markası, yoksa piyasada dünya kadar marka var. ama şu gerçeği de unutmamak lazım markalaşma her zaman kaliteyi düşürmüştür.
keser döner sap döner, gün gelir hesap döner korkusu.
(bkz: bereket döner)
(bkz: Hosta)