bugün

valla üniversitemde çok gördüğüm sevdadır. artık söz yüzüğü müdür yoksa bana yaklaşmayın yüzüğü müdür ya da nba şampiyonluk yüzüğü müdür anlamadım hemen herkes takıyor ama boş bir özgüven verdiği kesin.
hangi yüzükten bahsedildiği önemlidir. eğer mevzu bahis olan güç yüzüğü ise, doğrudur, vardır.
bizde yalan yok.
Işin asli başka yere saklıdır ve erkekler bunu anlamaz.
Hele ki Çirkin yumuk yumuk ellerde iğrenÇ görüntülere sebebiyet veren sevda.
vardır böyle bir şey sizde ortaya çıkmamışsa hayatında doğru insanın olmamasından kaynaklanıyordur.
Aksine beni korkutan bir seydir.
ya evet her kız böyle, yüzük görünce gözlerinden ışınlar çıkıyor zaten hepimizin. beyaz bir şeyler görünce ellerimiz titriyor filan zaten.
(bkz: kıymetlimiss)
yüzüklerin efendisi'nin sevimli yüzük fetişisti gollum'da bile bu kadar yüzük sevdası yoktur.
kadının, o komplike dünyasının; erkek hayatına yansımasıdır.

mesele bir yüzük olarak algılanır ama işin aslı öyle değildir. kadın, hisleriyle ve duygularıyla yaşar hayatını somutluklardan daha ziyade. ve somutluk da onlar için bir anlamı, derinliği olduğu sürece önem kazanır.

evet, tecrübeyle sabit bu. ömrümde tek bir gönül ilişkim dışında hiç birisine bir yüzük bulaşmış değildir.

ayşegül vardı misal. benden yaşça biraz büyüktü ve hayatımda kendimi yanında böylesine rahat hissedebildiğim ilk yabancı kadındı. üniversitedeydim o zamanlar. birkaç ay sürdü görüşmemiz ve sevgilimle ettiğim kavgadan tutun da babamın kanserine kadar pek çok konuda bilirdi hayatımı. vodkayı en çok da şekersiz limonatayla sevdiğimi bilirdi. ama yeni bir şeyler sevdirecek kadar değildi. ona hiç yüzük takmadım, o da hiç böyle bir beklenti içine girmedi.

selen vardı sonra. bursa'da yaşıyordu, tesadüfen tanışmıştık. zaten genelde tesadüfen tanışırız insanlarla. yaklaşık 1 yıl kadar görüştük. hep konya'da görüştük. kalkıp gelirdi kafası atınca ve oturup uzun uzun muhabbet ederdik. arada sevişirdik de. hem de adamakıllı sevişirdik. arada bir telefonla falan da konuşurduk. ama hiç yüzük almadım ona da ve o da demedi hiç.

dilara vardı gene eş zamanlı. güzel bir kadındı. hatta yerine göre kadın olmak konusunda iddialı bile sayılırdı. bol bol konser izlerdik köhne öğrenci evimizin, dip taraftaki yalnızlık kokulu odasında, odamda. makarna hariç hiç yüzük bile demedik birbirimize. "yüzük makarna" ayrı bir başlıktı ama ilişkimizde. 2-3 ay kadar görüştük, sonra görüşmemeyi daha doğru bulduk.

tuba vardı. polatlı tuba'sıydı kendisi. dilara gibi 3 yaş küçüktü benden, çok değil. konya'da hukuk öğrencisiydi. yalandan bir anket yapmıştım tanışabilmek için ama işe de yaramıştı hani. tamam, işletme öğrencisinin "kadın duygusallığının iş hayatına etkisi" üzerine bir anket yapması, anket için format sorularının olmaması, sorular arasında "en sevdiği şarkılar" ve "filmler" olması ve bu da yetmezmiş gibi bir ilişkisinin olup olmaması vesaire sırıtıyordu ama işe yaramıştı. yüzük mü? bahsi bile geçmedi. beyaz renk yakışırdı tuba'ya.

aysel vardı gene aklıma gelen. benden tam 6 yaş küçüktü. 20'sindeydi ilk seviştiğimizde. bilir misin "peki bundan sonra ne olacak" diye dahi sormadı, garip hissetmiştim kendimi. uzak durdum sonra.

nur da vardı. ya da hala var derinlerde bir yerlerde, bilemiyorum. şu dünyada her şart altında iyi olmasını isteyeceğim yegâne insanlar arasındadır yeri. istanbul'a yakın bir yerde yaşıyordu. en son ciddi ciddi görüştüğümüzde 2010 ramazan ayıydı. pierre loti'ye gitmiştik. "beni eleştirsene" demişti, hatırlıyorum. "senin gözlemlerine güveniyorum" diye eklemişti ve ben onu eleştirememiştim. eleştirilecek bir yeri yoktu ki bana göre. ama hiç "yüzük" demedi, ben de öyle bir hadsizliğe girişmedim hiç.

şimdi tüm bunları -dili geçmiş zaman ekiyle çekimliyorum bir şekilde ama hiç "yüzük beklemişlerdi" demiyorum "istemişlerdi" demiyorum. yani öyle kadınlar çok da "yüzük takmak" derdinde değiller. yeter ki senin nasıl bir adam olduğunu kestirebilsinler, hayatlarında seni koyabilecek bir yer bulabilsinler.

yüzük mü? kendine tak hacım.
kendi sahiplendirilme duygusunu ön plana çıkarırlar. düz mantıkta sahip köle ilişkisi doğar. sonra 'ben özgür biriyim beni kısıtlayamazsın' der. tartışma büyür de büyür. sonunda birisi arkasına bakmadan yürür.

kısaca kimi zaman sonun başlangıcı olur.
kızların takma takıştırma takıntılarıdır.
erkeklerin önlenemez sex sevdası ile yarışır.
saçma bir sevdadır. benim sahibim var demek için parmağa geçirilmiş, mülkiyet zihniyetinin yaratmış olduğu sakat bir mantıktır. takmamak ve taktırmamak lazımdır.
yetiştirilme şekli ile ilgili konudur, kız çocuklarına oyuncak alırken plastik mutfak setleri, ütü, elk. süpürgesi gibi oyuncaklar onun bilinç altında hizmet etme duygusunu aşılar, gelinlikli bebek gibi oyuncağı evlenmenin kaçınılmaz olduğunu ve daha lise çağında gelinlik hayalleri kurmalarını sağlar, kişilik gelişimini çok fazla etkiler.
bir de bunu facebook'ta paylaşan versiyonları da vardır.
erkeklerin önlenemez isim koymama sevdasına alternatif olarak çıkmıştır.
öyle kızlar tanıyorum ki; imkan olsa, sırf daha fazla yüzük takabilmek için, cerrahi bir operasyonla birkaç parmak daha ekletecekler kendilerine.

+ ayşe görüyomusun şunları ya ne kadar güzeell.keşke iki parmağım daha olsaydı.
-yuh nejla yuh yani.
söz konusu olan sevda bir erkeği kendisine bağlamış olmaktır, böylece kendi istavrit beyniyle güvencede olduğunu sanır.
lise ve belki üniversite yıllarında şunla görsel geçiştirebilirsiniz lakin özellikle 25 ten sonra nikah nişan diye cırlamaya başlarlar.
(bkz: tek taş)böle sektörün ben a.q.
Salak saçma bir takıntıdır. Alt tarafı halkadır. Adamları bunaltmanın ne anlamı vardır?
Tüm kızları katletme isteği uyandıran konudur. Bir kız olarak söyülüyorum
Kızların sahip olma iç güdüsünün sonucudur. Nedendir bilinmez yüzük takıldığında kızı özgürleştirir, erkeği köleleştirir.
kızmamak gerekir. öyle görmüşlerdir çocukluklarında çevrelerinden, filmlerden, ordan burdan.
kızların önlenemez kuyumcu sevdası diye genelleştirilebilir. her kuyumcu önünde bakınır mı bir insan lan? hayatım boyunca ilgimi çekmedi bir kuyumcunun vitrini mesela. genetik değilse bu, allah da benim... neyse lan, yok yere bela okumayalım.