bugün

Saat on. Oda yarı karanlık.
Kız kardeşim uyuyor, eli şakağında; yüzü
bembeyaz olduğu halde, yatak beyazdan daha beyaz,
ışık, biliyormuş gibi, kendini hemen hemen hiç göstermiyor.

Gömülüyor yatağa, pembemsi meyvenin daldığı
gibi, yumuşak otların derin döşeklerine.
Rüzgâr okşuyor göğüslerini, dikleştiriyor onları
ısrarla dokunarak, geçip giderken saniyelerin geçişi gibi.

Örtüyorum usulca üstünü beyaz örtüyle ve saklıyorum
sevgili ellerini korumak için havadan. Parmak uçlarıma
basarak kapatıyorum yatağına yakın bütün kapıları,
pencereyi açık bırakıyorum, perdeleri çekiyorum, hazır
olsun gece için. Dışarıda ne kadar çok gürültü, insanı boğan:
kavgacı adamlar, kadınlar suyu çıkmış dedikodularıyla.
Nefret birikiyor artarak, dükkanların kepenkleri çarparak
kapanıyor. Ah sesler, durun! Dokunmayın kardeşimin yuvasına.

Şimdi kız kardeşim örüyor ipekten kozasını
Tıpkı bir ipekböceği gibi. Kozası bir rüya.
Dokuyor bir tohum kabuğu altın bir pırıltının iplikleriyle.
Onun hayatı bahar. Benimse yazın öğle sonrası.

Onun gözlerinde sadece on beş ekim var
ve bu yüzden pırıl pırıl gözleri, berrak, ve temiz.
Sanıyor ki leylekler ruhlar dünyasının garip ülkelerinden
uçarak getirirler küçük kırmızı ayaklı sarışın çocukları. Kimdir

bu içeri girmeye çalışan? Sen misin o, şimdi, tatlı rüzgâr?
Onu görmek mi istiyorsun? içeri gel. Ama önce birazcık
serinlet alnımı benim. Kardeşimin içine girdiğini hissettiğim
sakin havuzu sakın buza kesme. Dizginsiz bir arzuyla

ister onlar içine akmayı ve orada kalmayı, senin gibi,
hayranlıkla seyrederek bu beyazlığı, şu sımsıkı yanakları,
yalın sözlerle konuşan gözlerinin altındaki bu güzel
yuvarlakları. Rüzgâr, görmek istiyorsan onları, çökerek

dizlerinin üstüne, ağla. Eğer gerçekten seversen onu,
çok iyi davran ona, yaralayıcı ışıktan sıyrılabilsin diye.
Dikkat et sözlerine ve niyetine. Onun ruhu balmumundan
ya da ağaçtan yapılmış gibidir, ama haşince seversen gelir sonu.

Geceleri seyrettiğin şu yıldız gibi ol gözleri camsı ipliklerin
içinden süzülerek geçen. Bu yıldız ovuşturur kirpiklerini,
dönerek bir kedi gibi, sessizce gökyüzünde, ve hiçbir şey
uyandırmaya kıyamaz onu uyuyorken yatağının içinde.

Uç, eğer becerebilirsen, kar altındaki ağaçların arasında.
Acı kardeşimin ruhuna! Bak nasıl da lekesiz.
Acı ruhuna onun! Ben her şeyi biliyorum, fakat o
bir melek gibi saf, bilmiyor hiçbir şey ve bu onun kaderi.

Alfonsina Storni
Görüntü yönetmenliğini Ali Özel, müziklerini Erkan Oğur'un yaptığı, Atalay Taşdiken'in senaryosunu yazıp yönettiği,
çekimleri konya'da yapılan, 2009'un en iyi yerli filmlerinden biridir.

annesizliği ve fakirliği, bukadar güzel ve doğal anlatan ne bi kitap bulabilirsiniz ne de başka bir film.

filmin küçük yıldızları elif bülbül ve mehmet bülbül; gerçek hayatta olduğu gibi,filmde de iki kardeşi oynuyorlar. işin güzel tarafı filmin çekildiği köyden seçilmiş bu çocuklar, hiçbir oyunculuk eğitimleri de yok. ama maşallah 40 yıllık oyunculara taş çıkartacak şekilde oynamışlar.

filmin senaryosu gerçek bir hikayeden esinlenerek yazılmış.

Elif Bülbül, Mehmet Bülbül, Mustafa Uzunyılmaz ve Mete Dönmezer'in rol aldığı filmde babalarının yeni karısı onları istemediği için dedelerinin yanında kalan 9 yaşındaki Ali ile kız kardeşi Ayşe'nin öyküsü anlatılıyor.

insanın içini cız ettirecek bir film.
uzak durucaksın. rezilde eder vezirde eder.
(bkz: kim kardashian)

edit: bu kadar da yanlış okunmaz ki!
şubatta nişan haziran da düğün ve artık başka ailenin üyesi. bu kadar kolaymış be kardeşim.
http://www.youtube.com/watch?v=j3rDB5e-hKs&feature=related
(bkz: mommo kız kardeşim)
güncel Önemli Başlıklar