bugün

fazla mesai ve para için ömrünü çalışmaya adamak ile yatsıya gelip mumu sönen yalancı ve vahşi kapitalizmin durumudur.
Bdsm kapsamında hala yaşanmakta olan köleliğin günümüzde yaşanmasıdır.
kapitalim köleliğe son vermemiş yasallaştırmıştır.
karl marx, kölelik sisteminin, hiçdeğilse köleyi yaşatmak, barınma ihtiyacını karşılamak zorunda olduğundan kapitalizmden daha erdemli olduğunu savunmaktadır zira.
(bkz: kölelik)
herkesçe bilinen, fakat yine kapitalizm sebebiyle hiçbir şey de çıkıp söylenilemeyen yalandır. köle ticareti de kapitalizme girmiyor muydu?
ortaçağ avrupası ekonomik örgütlenmesi lordlarla serflerin sınıfsal ayrımını içermekteydi. lordlarla serfler arasındaki eşitsiz ilişki gereğince haftanın üç günü lordun bahçesinde lord için çalışan serfler, diğer üç gün boyunca da yine lordun bahçelesinde bu sefer kendileri için çalışırlardı. kalan tek gün olan pazar ise kilise-din için ayrılmıştı. buna göre 6 gün çalışan serfler, ancak üç günlük emeğin karşılığını alabiliyorlardı. kalan üç günlük emek ise -"artık ürün" yani- lordun "kar"ını teşkil etmekteydi.

sanayi devrimi sonrası dönemde ise kişi haftada 5 gün çalışıyor. günde sekiz saatten haftada 40 saat çalışan bir işçi, saati 5 liradan haftada 200 lira elde eder. ancak işçinin kırk saatlik çalışmasının karşılığı olan 200 lira ile ancak ve ancak bir başka işçinin 20 saatlik emeğinin karşılığını elde edebilir. işte aradaki 20 saatlik fark kapitalistin karını -"artık ürün"ü- gösterir.

sömürüde -üretim ve bölüşüm süreçlerinde- bir değişiklik olmadığını gösteren bu basitleştirilmiş örneğe, günümüzde zorla çalıştırılmama yasağı olduğu, kişinin emeğini dilediği kişilere, kurumlara satabileceği, fırsat eşitliği olduğu yönünde itirazlar gelebilir. bunun da kişileri özgürleştirdiği savunulur. bu iddianın ne kadar gerçekci olduğunu ele alırsak; herşeyden önce kapitalist ile emekçinin benzer şartlarda olmadığının göz önüne alınması gerekir. emekçinin tek sermayesi emeğidir. emeğinin karşılığında edinecekleri ile kendisini ve ailesini geçindirebilir. emeğin biriktirilemeyeceğini ve saklanamayacağını da hesaba katarsak, emekçinin emeğini o gün satamaması, o gün aç kalması anlamına gelir. diğer taraftan kapitalist veya ortaçağın lordları (tam olarak eşleştiklerini kesinlikle söylememekle beraber), hiç çalışmasalar dahi uzun süre yetecek sermaye birikimine sahiptirler.

bu şartlar dahilinde emekçi ile kapitalistin fırsat eşitliği çerçevesinde eşit şartlarda masaya oturup anlaşıp bireysel faydalarının maksimizasyonundan toplumsal faydanın maksimizasyonunu sağlamalarını beklemek en hafif ifade ile ahmaklık olur.

taraflardan biri üretim sürecine ilişkin her tür kararı alma şansına sahipken, diğer tarafın emeğini satacağı kişiyi dahi seçememesi de emekçinin özgürlüğünün sınırı, köleliğinin göstergesidir. kaldı ki günümüz "postmodern" "global" dünyasında marlboro ile winston, burger king ile mcdonalds, levis ile diesel... arasında seçim yapmak zorunda olan insanın ne kadar özgür, ne kadar köle olduğunu anlamak da tahakkümün, aklın zincirlerinin kırılması ile anlaşılabilir. unutmayalım ki tahakküm görünmezliştikçe güçlenir. üretim süreçlerinde köklü değişiklikler gerçekleşmeden kölelik kalkmaz; insan, aklın zincirlerini kırmadan özgür kılınamaz, kalamaz.

edit: imla
(#4936823)