bugün
- hayat bombokken bir şey olup daha da bombok olması9
- hacda cesetlerin çöpe atılması12
- gideon reid morgan jj29
- sözlüğün en hanımefendi yazarı11
- arabaya temmuz zammı10
- ülkücülerin ülkeye katkıları23
- gece yazıp gündüz yazmayan erkek34
- 2 kişilik yiyorum hihihi diyen hamile11
- karınızın mini giymesine izin verir misiniz14
- elazığ da sokakta çırılçıplak namaz kılan adam12
- sahip olunan ilk otomobil12
- kimseyle konuşmak istememek16
- 24 haziran 2024 hırvatistan italya maçı11
- diyarbakırda şeriatçıların şubelere saldırması12
- galatasaray lobisi14
- fener'in devletten yaklaşık 2 milyar tl istemesi17
- güzellik algınızı tam karşılayan ünlü18
- hava grubu burçları9
- true'nin gay olması29
- yaşamak için geçerli sebepler11
- arkadaşlar sizce bu gömlek nasıl20
- ismet gürbüz9
- kasap dükkanına saldıran koyun10
- kadınlar tipe bakmaz25
- 22 haziran 2024 türkiye-portekiz maçı89
- ilim vs bilim11
- düğmeye basıldı silik olması an meselesi8
- namaz kılan tecavüzcü kılmayandan daha iyidir19
- kedimin boğazımı sıkması18
- yalnızlığın anlaşıldığı anlar10
- hazal kaya10
- en nefret ettiğiniz ülke12
- paraya ihtiyacım var8
- müstakil eve asansör koymak10
- ülkesi abd ce işgal edilsin isteyen mal cemaatçi9
- gideon reid morgan jj silik yesin kampanyası12
- israil lübnan savaşı12
- ağzı burnu kırılmak istenen sözlük yazarları13
- arkadaşlar sınava çalışıyorum birşey diyor musunuz17
- köşeyi dönmek için yapılacaklar10
- erkek dediğin efendi olmalı10
- manyak olmaya karar verdim15
- sözlükte erkek sanılmak10
- 4 karısı 2 kız arkadaşı olan işsiz adam9
- samet akaydın21
- bir hatundan istemek9
- hangi sözlük yazarının tipini merak ediyorsunuz31
- kızıl saç vs siyah saç12
- nervio'nun kartoncu çocuğun ellerini kıskanması9
- insan olmaya ceyrek kala15
ortaçağ avrupası ekonomik örgütlenmesi lordlarla serflerin sınıfsal ayrımını içermekteydi. lordlarla serfler arasındaki eşitsiz ilişki gereğince haftanın üç günü lordun bahçesinde lord için çalışan serfler, diğer üç gün boyunca da yine lordun bahçelesinde bu sefer kendileri için çalışırlardı. kalan tek gün olan pazar ise kilise-din için ayrılmıştı. buna göre 6 gün çalışan serfler, ancak üç günlük emeğin karşılığını alabiliyorlardı. kalan üç günlük emek ise -"artık ürün" yani- lordun "kar"ını teşkil etmekteydi.
sanayi devrimi sonrası dönemde ise kişi haftada 5 gün çalışıyor. günde sekiz saatten haftada 40 saat çalışan bir işçi, saati 5 liradan haftada 200 lira elde eder. ancak işçinin kırk saatlik çalışmasının karşılığı olan 200 lira ile ancak ve ancak bir başka işçinin 20 saatlik emeğinin karşılığını elde edebilir. işte aradaki 20 saatlik fark kapitalistin karını -"artık ürün"ü- gösterir.
sömürüde -üretim ve bölüşüm süreçlerinde- bir değişiklik olmadığını gösteren bu basitleştirilmiş örneğe, günümüzde zorla çalıştırılmama yasağı olduğu, kişinin emeğini dilediği kişilere, kurumlara satabileceği, fırsat eşitliği olduğu yönünde itirazlar gelebilir. bunun da kişileri özgürleştirdiği savunulur. bu iddianın ne kadar gerçekci olduğunu ele alırsak; herşeyden önce kapitalist ile emekçinin benzer şartlarda olmadığının göz önüne alınması gerekir. emekçinin tek sermayesi emeğidir. emeğinin karşılığında edinecekleri ile kendisini ve ailesini geçindirebilir. emeğin biriktirilemeyeceğini ve saklanamayacağını da hesaba katarsak, emekçinin emeğini o gün satamaması, o gün aç kalması anlamına gelir. diğer taraftan kapitalist veya ortaçağın lordları (tam olarak eşleştiklerini kesinlikle söylememekle beraber), hiç çalışmasalar dahi uzun süre yetecek sermaye birikimine sahiptirler.
bu şartlar dahilinde emekçi ile kapitalistin fırsat eşitliği çerçevesinde eşit şartlarda masaya oturup anlaşıp bireysel faydalarının maksimizasyonundan toplumsal faydanın maksimizasyonunu sağlamalarını beklemek en hafif ifade ile ahmaklık olur.
taraflardan biri üretim sürecine ilişkin her tür kararı alma şansına sahipken, diğer tarafın emeğini satacağı kişiyi dahi seçememesi de emekçinin özgürlüğünün sınırı, köleliğinin göstergesidir. kaldı ki günümüz "postmodern" "global" dünyasında marlboro ile winston, burger king ile mcdonalds, levis ile diesel... arasında seçim yapmak zorunda olan insanın ne kadar özgür, ne kadar köle olduğunu anlamak da tahakkümün, aklın zincirlerinin kırılması ile anlaşılabilir. unutmayalım ki tahakküm görünmezliştikçe güçlenir. üretim süreçlerinde köklü değişiklikler gerçekleşmeden kölelik kalkmaz; insan, aklın zincirlerini kırmadan özgür kılınamaz, kalamaz.
edit: imla
sanayi devrimi sonrası dönemde ise kişi haftada 5 gün çalışıyor. günde sekiz saatten haftada 40 saat çalışan bir işçi, saati 5 liradan haftada 200 lira elde eder. ancak işçinin kırk saatlik çalışmasının karşılığı olan 200 lira ile ancak ve ancak bir başka işçinin 20 saatlik emeğinin karşılığını elde edebilir. işte aradaki 20 saatlik fark kapitalistin karını -"artık ürün"ü- gösterir.
sömürüde -üretim ve bölüşüm süreçlerinde- bir değişiklik olmadığını gösteren bu basitleştirilmiş örneğe, günümüzde zorla çalıştırılmama yasağı olduğu, kişinin emeğini dilediği kişilere, kurumlara satabileceği, fırsat eşitliği olduğu yönünde itirazlar gelebilir. bunun da kişileri özgürleştirdiği savunulur. bu iddianın ne kadar gerçekci olduğunu ele alırsak; herşeyden önce kapitalist ile emekçinin benzer şartlarda olmadığının göz önüne alınması gerekir. emekçinin tek sermayesi emeğidir. emeğinin karşılığında edinecekleri ile kendisini ve ailesini geçindirebilir. emeğin biriktirilemeyeceğini ve saklanamayacağını da hesaba katarsak, emekçinin emeğini o gün satamaması, o gün aç kalması anlamına gelir. diğer taraftan kapitalist veya ortaçağın lordları (tam olarak eşleştiklerini kesinlikle söylememekle beraber), hiç çalışmasalar dahi uzun süre yetecek sermaye birikimine sahiptirler.
bu şartlar dahilinde emekçi ile kapitalistin fırsat eşitliği çerçevesinde eşit şartlarda masaya oturup anlaşıp bireysel faydalarının maksimizasyonundan toplumsal faydanın maksimizasyonunu sağlamalarını beklemek en hafif ifade ile ahmaklık olur.
taraflardan biri üretim sürecine ilişkin her tür kararı alma şansına sahipken, diğer tarafın emeğini satacağı kişiyi dahi seçememesi de emekçinin özgürlüğünün sınırı, köleliğinin göstergesidir. kaldı ki günümüz "postmodern" "global" dünyasında marlboro ile winston, burger king ile mcdonalds, levis ile diesel... arasında seçim yapmak zorunda olan insanın ne kadar özgür, ne kadar köle olduğunu anlamak da tahakkümün, aklın zincirlerinin kırılması ile anlaşılabilir. unutmayalım ki tahakküm görünmezliştikçe güçlenir. üretim süreçlerinde köklü değişiklikler gerçekleşmeden kölelik kalkmaz; insan, aklın zincirlerini kırmadan özgür kılınamaz, kalamaz.
edit: imla
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar