haksız olanın, kuduranın kim olduğu, pis salyalarını saçarak sıraladıkları sövgülerden apaçık ortada olduğu halde, kimi hıyarların doğruları söyleyenlere "kudurun" filan demesine vesile olan mevzudur.

hayır, o değil, beni gerçekten kudurtup, girmek istemediğim olayları da anlatmama sebep olacaklar... 4. mehmet dönemindeki erdel seferinde ordunun esirlere kız, oğlan ayırmadan yaptığı toplu tecavüzleri bizzat sefere katılan evliya çelebi'nin yazdıklarından aktararak anlatayım ister misini? "her çalı dibinde...", "oğlanlar götlerinden kanlar aka aka..." gibi bizzat evliya'nın cümleleriyle?

bu olaylara değinmek istemiyorum, zira o dönemlerde normaldi ve erdel isyancıları da isyanın başarılı gittiği ilk safhalarında benzerlerini yapmıştı... geçmişi kaşımanın manası yok. ama birileri geçmişi, günümüze örnek olacak, harikulade bir dönem olarak sunmaya kalkarsa, cevabını alır hiç şüpheniz olmasın...
-kurtuluş savaşı esnasında, yunanlıların terk ettikleri bölgelerdeki ahırlara ekinlere köylere evlere varana dek yakıp yıkıp talan ettikleri,
-büyük-küçükbaş hayvanları öldürdükleri
-kundaktaki bebekleri süngüledikleri
-yakaladıkları genç yaşlı demeden insanları öldürdükleri, kadınların kızların ırzına geçtikleri
-yükte hafif pahada ağır ne varsa gaspettikleri.

bunları niye yazmıyorsunuz.
bunu diyenlerin istanmbuldan acilen siktir olup gitmeleri ve vicdanlarının sesini dinleyip artık burada yaşamamaları lazımdır. ki bu tarz şeyleri söyleyenler genelde kürtler oldukları için istanbulun fena halde rahatlamasına ve huzurla dolmasına sebep olacaklardır. ben böyle düşünsem istanbula adımımı atmam. bu yarak kafalılardan da aynı samimiyeti bekliyoruz.
depremzedelere gönderilen malzemeleri dağa kaldıran herifler bize yağmadan bahsediyor.
kimisinin yunanlıların istiklal harbimiz sırasında yaptıkları melanetlerin bir kısmını sayıp, "bunlar da mı yalan?" demesine sebep olan mevzudur.

ne yalanı? saydıklarının hepsi ve daha fazlası yalan değil, apaçık, buz gibi gerçeklerdir. büyük taarruz'dan sonra bu melanetleri işleyen yunan tümenlerinden birinin askerleri esir edildiğinde, atamız komutanlarına "hak ettiğiniz uygar bir ülkenin askerleri gibi değil, eli kanlı şakiler gibi muamele görmektir" demişti.

ey ahmaklar, beni kendinizle mi karıştırdınız? benim sadakatim, siyasi amaçlı yalanlarla örülmüş hayali geçmiş senaryolarına değil, sadece ve sadece gerçekleredir. işte o kadar...

"istanbul'u terk et" diyen kedigile gelince... ey hıyar, kalkıp "çok ayıp etmişiz, özür dileyelim ve de istanbul'u terk edelim" mi dedim ki istanbul'u terk etmem icap etsin? yapılanların o dönemde güçlü olan herkesin yaptıkları olduğunu açıkça ve defalarca yazdım. okuman yok mu? anlayamıyor musun? karşı çıktığım nokta, böyle olayların bir marifetmiş gibi günümüzde kutlanmasıdır.
Kurtuluş Savaşında Yunan Mezalimi
Yunan araştırmacı yazar-gazeteci Tasos Kostopulos “1912-1922 Savaş ve Etnik Temizlik” adlı kitabında, Yunan askerinin Kurtuluş Savaşı öncesi Anadolu’da işlediği cinayetleri, barbarlıkları tanıkların ifadeleri ve belgelerle gün ışığına çıkardı.
Kitap, 1912’de 1. Balkan Savaşı’ndan başlayarak, Kurtuluş Savaşı sonuna kadarki döneme farklı bir açıdan (Anadolu’da, Trakya’da, Makedonya’da nüfus dağılımı, Yunanlıların, Bulgarların, Sırpların, Türklerin, Ermenilerin, Pontuslu Rumların cinayetleri, siyasi ortamlar v.s) bakılıyor. işte 1919-1922 arasında kitaptan bazı çarpıcı bölümler:
Cinayet, tecavüz, işkence
Yunan askerinin gelişi sırasında izmir limanında şeref kıtasına karşı birkaç el ateş edilmesi gerekçe gösterilerek, Yunan askerleri ve silahlı olan bazı yerel hristiyanlar, iki gün süreyle şiddet, cinayet, tecavüz ve yağmalamaya giriştiler. 200 kişi öldürüldü. Aralarında bir okulun bir sınıfının tüm öğrencileri ve öğretmenlerinin de bulunduğu 2500 kişi yakalanıp işkence gördü. Şehirdeki bazı Yahudiler de öldürüldü ve dükkanları yağmalandı. Yunan askeri, izmir’in birkaç kilometre ötesine kadar adeta bir daire çizilmişçesine, ne kadar müslüman köyü varsa hepsine saldırdı. Müttefiklerin oluşturduğu araştırma heyeti, izmir’de dökülen onca kandan Yunan ordusunu sorumlu tuttu.
Çocuklara atış talimi
(Yunan doktor anlatıyor) Uşak yakınlarındaki köyde Türk kadınları, çocuklar ve yaşlılar camiye kapanmıştı. Bizim bazı askerler durumu farketti. Tüm pis heriflerin yapacağı gibi caminin kapısını kırıp kadınlara tecavüz edecekleri yerde, topladıkları otları yakıp caminin pencerisinden içeri attılar. Dumandan insanlar dışarı koşuştular, o zaman da bizim reziller kadın ve çocuklara atış talim tahtası imiş gibi ateş etmeye başladılar…
Türk kızın çığlıkları
(Köprühisar 1920: Yunan subayı Dimitriu anlatıyor) Eve girdim, ölü bir Türk ihtiyarın cesedi üzerinden geçtim. içerden sesler geliyordu. 10 kadar Yunan askeri bir Türk kızını eteklerini kaldırmışlar zorla dansettiriyorlardı. Bana, ‘gel sen de mezeden tat’ dediler. Türkçe ‘Ayıp’ dedim. Türk kızı yanıma koştu ayaklarıma kapanarak ‘Beni kurtar’ dedi. Askerlere yalvardım, kadındır yapmayın dedim. Biri süngüsünü çıkarıp bana doğru yöneldi. Kaçmak zorunda kaldım. Kadının çığlıklarını unatamadım. Sabaha karşı Köprühisar’daki bin kadar ev alevler içindeydi.
Yakma emirleri Prens’ten
(Bir Yunan askeri anlatıyor): Her şeyi yakmamız emrini Prens Andreas vermişti.
(30 Ağustos 1921: Yunan ordusundaki bir fotoğrafçı anlatıyor) Ayrıldığımız her yeri yakıyoruz. Dehşet verici bir manzara.
(4 Eylül 1921: Nikos Vasilikos anlatıyor) Bazılarımız Roma’yı yakan imparator Neron gibi mutlu. Verilen emir açık. Neyi taşıyamıyorsanız yakın. Onca köyde yaşlılar, hastalar, sakatlar, çoçuklar ne yaptı meçhul…
Ailelerin önünde tecavüz
(9 Temmuz 1921: Yunan subay anlatıyor) Arıveren köyüne girdik. Kızlara ailelerinin gözü önünde tecavüz edildi. Askerler o gece yağmaladıkları ipek yorganlarda yattılar.
(Binbaşı Panagakos anlatıyor) Uşak’da Türkler korkudan ailelerini geceleri mezarlıklarda gizliyorlardı. iki Yunan askerinin tecavüz etmeye çalıştığı genç bir kızı kurtardım. Annesi koşarak ellerimi öpmeye başladı. Az ilerde diğer iki kızı yerde cansız yatıyordu.
Kaynak:tarihibakıs.com
olaya bak sözlük zaten sözlük değil ama başlık ne bizimkiler kurtuluş savaşından örnek veriyor.

rum un izmir'de yaptığını biz daha iyi biliyoruz.

geçen zamanlarda izmir'li rumlar diye izmir'lilere laf sokan ak şakirtler şimdi

"kurtuluş savaşında izmir'imizi halkımızı ne yaptılar onu söylemiyorsunuz?" diyerek ıqlarının ne kadar da 80 altı olduğunu göstermekteler.

Konu Osmanlı'nın istanbul'u fethettiğinde yaptığı yağma. Hayır bir sürü insan da bunun o dönem normal olduğunu da yazmış. Yani bok attığı da yok ortaya. Nasıl bir beyin nasıl bir kavrama yeteneği var anlamış değilim. Hesap makinem bile anlardı burada art niyet olmadığını....

Ayrıca kurtuluş savaşından örnek verilmesi bana Tayyip'in gezi olaylarında g.tü tutusunca "atatürk, böyük lider..." gibi laflarını hatırlattı...

Rum'ları seven sizin gibi olsun. Akhisar'lıların istanbul hökümetini (yani sizin hükümetiniz) dinleyip kurtuluş ordumuza mermi sıkıp yunan bayrağını sallamasını da yazalım da iyice kudursunlar...

bu yazıklarımız gerçek tir.

derin tarih gibi asparagas dergilerin asparagas haberleri değil.

tek bir gerçek vardır. o da istediğiniz değil ne yazık ki...
osmanlıya laf söylemeden önce yakın tarihimizi incelesin bu entel dantel kişiler.
kimisinin yunanlıların istiklal harbinde yaptıklarını örnek gösterip, haklı gibi göstermeye çalıştığı yağma ve zulümlerdir.

yahu zulüm, zulmü haklı çıkarır mı? aslında yunanın istiklal harbi sırasında yaptıkları, fetih sırasında yapılanlardan daha vahimdir. zira böyle zulümlerin hak olarak görülmediği bir dönemde yapılmıştır.

peki sizler ne yapıyorsunuz? bir taraftan tüm bu zulümleri açıkça yazan dürüst bir yunan araştırmacının yazdıklarını örnek gösterirken, diğer taraftan onun yazdıklarını kullanarak, bizim yaptıklarımızı ifade eden bana saldırıyorsunuz!... eminim yunan halkının fanatik ve cahil olan kesimi de bunları yazan tasos kostopulos'a saldırıyordur!..

http://www.sabah.com.tr/y...endi_tarihiyle_yuzlesiyor

fanatik yunanlılarla hiçbir farkınızın olmadığını neden göremiyorsunuz a cahiller?

öyle ahmaklar ki "dediklerinin hepsi doğru" dediğimiz halde hala "yakın tarihimizi incele" filan diyorlar!... başlık "yunan mezalimi" olsaydı dediklerini de yazardık, hiç şüphen olmasın. fakat senin işine gelmeyen bir başlıkta doğruları söyleyecek seviyede sağlam bir karakterin yok..
kimi küfürbaz cahilin üç gün süren yağmadan sonra gerçekleşen, ayasofya'daki olayı gündeme getirerek örtmeye çalıştığı gerçektir.

bu ahmağın şizofren hayalinde yaşattığı tarih şöyle: istanbul fethedilir fethedilmez fatih şehre giriyor!.. tüm insanlar neşe içinde çiçekler atıyorlar... kimsenin canına, malına, ırzına dokunulmamış!.. sonra atıyla ayasofya'ya giriyor filan falan...

oysa gerçekler böyle değil... fatih şehre üç gün sonra girdi. manzara korkunçtu... kritavulos padişahın gözlerinin yaşardığını, böyle olmasını istemediğini, imparatorun teslim ol çağrısını kabul etmemekle büyük hata yaptığını söylediğini anlatır...

ayasofya'da gördükleri ise yaşlı oldukları için köle yapılmaya layık görülmeyen şahıslardı!...
kimi yamyamın "savaşın hakkıdır" diye savunduğu yağmaları savunmaktır.

ey insanlık düşmanı, o zamanlar durum gerçekten de dediğin gibiydi... keza dinine göre hala öyle... fakat bugün "zafer kazandım ve de dinim öyle buyuruyor" diye yağma, tecavüz, köle yapma gibi işlere girişenlerin sonu, yakalandıkları taktirde, "insanlığa karşı suç işlemek"ten yargılanmaktır.

bak dinin, "cizye vermeye yanaşmayan ehl'i kitapla, din yalnız allah'ın oluncaya kadar savaşmayı" emrediyor. peki sucukçu muhasebecisi yeneceğimiz kesin olan yunan'la neden savaşmıyor? neden sen dahil kimsenin götü "dininin emrini yerine getirmek için", şuna buna saldırmaya, yağma, tecavüz ve köleleştirme yapmaya yemiyor?
şu anda yazarın yapmış olduğu durumdur. sözlüğü yağmalayıp, klavyemi coşturuyorum demek/zannetmek.
Bunlar gibiler yaşadığına gore tam temizliyememişiz.
biz ecdadımızla övünç duyuyoruz. bazıları gocunuyorsa demek ki deşilmesi gereken yaraları var. tarihi tek bir pencereden vererek başlık açması kolay. mukayeseli yap ki herkes görsün kimin ne olduğunu. ayrıca türkiye gündemi belliyken uğraştığınız konular dan ıq seviyeniz belli oluyor.
kimi ahmağın mukayeseyi kendisi yaptığı ve de dediklerine "doğrudur" dediğimiz halde hala "mukayese yap" demesine vesile olan mevzudur.

biz "zulüm zulmü haklı çıkarmaz" diyoruz, bırak boş lafları da bu konuda ne düşündüğünü söyle...

elbette herkes ecdadıyla övünç duyar. ne var ki "övünç duyacağım" diye ecdadın her yaptığını haklı görmek, başkalarının ecdatlarına, o kişilerin dürüst olanlarının yazdıklarını kullanarak saldırırken, kendi ecdadı konusunda yine dürüst olanların dediklerini yalanlamak gerekmez.
bu şehrin kaderi söylentiye göre laneti buymuş. bu şehir ilk kurulmaya başlandığı zamanlarda iki birbirini seven varmış. oğlan anadoluda bir savaşa gider kız avrupada kalır. savaş biter ve oğlan şehre dönmek için yola çıkar. bu sırada kıza oğlanın öldüğü söylenir. başka birisiyle evlendirilmek istenir. kız karşı kıyı en net göreceği yere gidip oğlanı beklemeye başlar. babası kızı iyice sıkıştırmaya başlar. kızda dayanamaz hergün geldiği yere gelip kendini zehirler. tam bu sırada oğlan dağların arasından inip karşı kıyıya varır. fakat kızın kendini ölüdürüp denize attığını görünce öyle bir içten lanet okurki tanırlar bu şehiri lanetler. o lanet bu şehir defalarca yokulup yaratılana kadar devam eder. Arkasından oğlanda kendini denize atar. Fakat iki farklı boğaz akıntısı iki aşığı denizde yine buluşturmaz. ikiside farklı denizlere doğru sürüklenir. işte buda istanbulunu lanet hikayesidir.
Dördüncü haçlı seferi esnasında gerçekleşen hadisedir.

Öyle büyük bir densizlik, insan hiç din kardeşini yağmalar mı?
anlamadığım fethetmek sözcüğünün etimolojik kökeni "yağmalama" fiilinden bağımsız falan mı? fethin içinde yağması da vardır ganimet paylaşımı da.

edit: etimolojik köken daha bilimsel ve sınırlı bir kavram olduğu için, bunun yerine sanırım "kapsamında" ifadesini kullanmak daha doğru olur. yani fetih bir üst kümeyse bunun alt kümeleri de vardır.
kimi ahmağın yazdıklarımıza "efendim insanlar yurtlarından sürülmemiştir" diye sözde cevap verdiği mevzudur.

yahu "istanbul ele geçirilince rumlar sürülmüştür" mü dedim ki bu lafın yazdıklarıma cevap olmuş olsun?

dediğim şudur: sonuçta insanların yurtlarına el konulmuş, zamanın şartlarına göre meşru sayılabilecek yönetimleri yıkılmıştır. aynı zamanda şehir ele geçirildiğinde yağma ve çeşitli zulümler yapılmıştır. tüm bunlar için ne özür dilenmesi, ne de toprak iadesi gerekir.

fakat o zamanın şartlarına göre normal olsa da, günümüz şartlarına göre normal olmayan bu işleri "oh ne iyi yaptık" diye hala kutlamanın manası yoktur. osmanlı kutlamadığı halde biz kutluyoruz!... garipliğe bakın...

ingiliz istanbul'u işgal ettiğinde adına "fetih" deseydi, istanbul'u bırakmasaydı ve de her yıl "oh ne iyi yaptık" diye kutlama yapsaydı hoşuna gider miydi? ya aynısını yunan yapsaydı?

4. haçlı seferinden dem vurararak sanki şehirde hiç zenginlik kalmamış, dolayısıyla yağma yapılmamış gibi bir izlenim yaratma çabaları ise tam yobaz troll işi... yahu 4. haçlı seferi, istanbul'un fethinden 250 yıl önce yapıldı!... istanbul aradaki dönemde elbette eski zenginliğine kavuşamadı ama böyle olması yağmalanacak hiç mal, köle yapılacak hiç insan olmadığı anlamına gelmez. fetihte bizzat bulunan tursun bey, yağmadan çokça mal edinildiğini ve hatta fetihten sonra zengin insanlara takılmak için "istanbul yağmasında mı bulundun?" denildiğini açıkça yazar...
(bkz: genç torunlar rahatsız)