bugün

bir bahçe düşünün: dalları meyvelerin ağırlığından dolayı yere doğru eğilmiş. güneşte parlayan %100 doğal erikler, elmalar, kirazlar, vişneler. çocuklar buna dayanabilir mi peki? içinden ister istemez aşırma duygusu yükselir. sonra duvara tırmanır dizlerinin kanadığını umursamadan ve kucaklara doldurulur meyveler, kirlenen üste, annenin azarlarına aldırış etmeden. sonra yaşlı bir amca çıkar evden. elinde bastonuyla "seni küçük fare, şimdi sana göstereceğim gününü" der ama çocuk suratına yerleştirdiği 32 diş gülümsemesiyle duvardan atlar, tişörtüne doldurduğu meyveleri sımsıkı tutarak. sonra gözden kaybolur ve en kuytu köşede arkadaşlarıyla beraber aşırılmış bol adrenalin yüklü meyveleri mideye indirir. çalmak kötü bir şeydir ama komşu bahçesinden meyve aşırmak bir çok insanın hayatındaki ilk aşırma deneyimidir. çünkü karşı konulmaz dalları sarkmış meyve ağacına.
hemen hemen herkesin çocukken yaptığı, en eğlenceli oyunlardan biri olan ve göz hakkı denilen eylemdir.
komşunun meyvasının daha tatlı olup olmadığı merak edilesi durumun sonucudur
komşusunun bahçesi olan hey can arayışı içine giren her yaramaz çocğun yaptığı masum hırsızlık
(bkz: eriklere dalmak)