bugün

Kelebeklerle tanışmak istiyorsam,
bir iki tırtıla katlanmayı öğrenmek zorundayım.

Küçük Prens.
Aşkı anlatan en iyi kesitlerden;

"O gece Seyranın gözüne hiç uyku girmedi. Sevincinden içi içine sığmıyor, dolup dolup boşanıyordu. Bir tatlı, büyülü, yumuşacık, sıcacık bir düş içinde yüzüyor, ağır, kokulu, ılık bir şeyler, sevgiye, şefkate, merhamete, dostluğa benzer bir şeyler damarlarında hızla dolaşıyor, kanı çektiği acılardan temizleniyor, rahatlıyordu."
“Pier bayle, Allah’ı topyekûn inkâr edenlerden kurulu bir toplumun var olabileceğini göstermekle, hazırlanmakta olan dinsiz toplumun habercisi olmuştur; böylece ateist bir kimsenin namuslu bir insan olabileceğini, insanın dinsizlikle değil, hurafelere inanmak ve putlara tapmakla alçalabileceğini göstermiştir...”
insan zaiftir; belaları çok. Fakirdir; ihtiyacı pek ziyade. Acizdir; hayat yükü pek ağır. Eğer Kadir-i Zülcelal'e dayanıp tevekkül etmezse ve itimad edip teslim olmazsa, vicdanı daim azab içinde kalır. Semeresiz meşakkatler, eylemler, teessüfler onu boğar. Ya sarhoş ya canavar eder.

iman ve küfür muvazaneleri
Çek çıkar düştüğüm kuyudan,
Ki biliyorsun, ben var halimle yok olma çabasındayım.
Nefes aldığın her anı, hayata döndürememenin telaşındayım.
Yazıyorum Olric.
Okuya okuya bul beni.
Ne imla,
Ne satır arası,
Ne paragraf,
Boşluk yok Olric.
Dopdoluyum...
Buralarda kalakaldım Olric...
Bir o kadar durgun…
Öyle bir şey işte...
Görüyorum ki,
Benimle birlikte hiçbir şey kalakalmıyor…

Oğuz Atay - Tutunamayanlar.
"bir zamanlar, hafızaları sağlam olanlar için çok da uzun olmayan bir süre önce, bacakları uzun olanlar için çok da uzak olmayan bir yerde bir köy vardı. adına büyük wootton demişlerdi çünkü birkaç kilometre uzağında, ağaçların arasındaki küçük wootton köyünden daha büyüktü; o sıralarda gönençli bir köy olsa da, çok büyük değildi ve olağan olduğu üzere o köyde de iyi, kötü ve hem iyi hem kötü, pek çok insan yaşardı."

büyük wootton demircisi- tolkien.

sen ne güzel çevirmensin be. (bkz: niran elçi)
insan birini bu kadar severse nasıl darılır? diyordu. hiç darılabilir mi? Muhakkak yorulmuştur.
Ben bilmek istiyorum; gerçekten de yaşamak dediğimiz şey şu bir avuç yerde yaşlanıncaya kadar dolaşıp durmaktan mı ibaret; yoksa dünyada başka şekilde yaşamak da mümkün mü?” -küçük kara balık
Kurdun birisi aç bitap bir halde bir evin önünden geçiyormuş. içeriden ağlayan çocuğunu susturmak için çocuğuna ”Bak susmazsan seni pencereden dışarı atıp kurda veririm!” diyen bir kadının sesini duyunca hemen pencerenin altına oturup ”Bir umut, niye olmasın ki?” diyerek beklemeye başlamış. Saatler sonra aynı kadının ”Aferim benim oğluma, ne güzel uyuyorsun sen! Eğer kurt gelip seni uyandırmaya kalkarsa kafasına şu baltayı vurup öldürürüm onu.”

(bkz: kim korkar sosyal fobiden)
Kadim Yunanda uyku tanrısı Hypnosdır. Annesi Niks gece tanrıçası, ikiz kardeşi Thanatos ise ölüm tanrısıdır. Diğer erkek ve kızkardeşleri arasında Hemera (gün), Nemesis (öç) Geros (yaşlılık) Eriş (fitne ve festa) vardır. Babası ise Erebus (karanlık tanrısı) dır. Böylesine yoğun ölüm karanlık ve karamsarlık kokan bir mitolojinin bize de bulaşıp ”yarı ölüm” tabirine yol açmaması olanaksızdır doğal olarak.

(bkz: kim korkar panik ataktan)
Fotoğraf da neymiş? Resim, reftar-ü güftarı, naz-ü işveyi, tenin sıcaklığını, vücutta gizli elektriği ifade eder mi?
Sen asıl benim beynimdeki canlı fotoğrafını görmelisin!
Kendine aşık olursun.
Fakat sen, kendini sandığın kadın mısın sanki? Benim gözlerimle kendini görebilsen şu yaptıklarımı az bulursun.
"Kapan ayaklarıma dersin, tapın bana!
Bana tapmakla putperest olmazsın, suç işlemezsin. Bilakis Kibriya'yı hoşnut edersin. Zira ben onun nurundan kopmuş bir zerreyim."
" Bazen seni bir dünya haritasına bakarken hayal ediyorum ve o haritada uzanamayacağın noktaları bulmaya çalışıyorum.."

Kafka - babaya mektup.
üşüyeceksiniz hanımefendi
- Hayır oda sıcak

oda sıcak ama siz yine de örtünün, kollarınızı, boynunuzu, göğsünüzü örtün. yatakta örtüler altında şekliniz kaybolsun. vücudunuzu gizleyin ki bu köpek sadakati bende devam etsin.
iyi ama nicin benden saklansın? ben ona o kadar aşağılardan bakıyorum ki... Çünkü siz de anladınız ya, ben bütün hayatını sırtında bir kambur gibi gezdiren o biçare insanlardanım.
imam Gazali Hazretleri, vücudun içindeki ve dışındaki organların arzularını uzun uzun anlatırken mide ve üreme organlarından "ağır basanlar" olarak bahseder; insan onları kontrol altına alabilirse diğer bütün şehvet cinslerini yönetebilir

kalbin simyası-Hamza yusuf
Çünkü yalnızlık, anılarını ayıklamış, yaşamın yüreğinde biriktirdiği özlem dolu süprüntüleri yakmış, geriye en acı anıları bırakarak, onları arıtmış büyütmüş, sonsuzlaştırmıştı.

Gabriel Garcia Marquez - Yüzyıllık Yalnızlık.
“Kıyaslamalar, kadınların ve şâirlerin en kuvvetli delilleridir.”
''O gelmez artık!'' dedi.
''Nereden biliyorsun?'' dedim.
''Gidişinden belliydi!'' dedi.
Kuyucaklı Yusuf-Sabahattin Ali
Tekrarında fayda görüyorum:

“pier bayle, allah’ı topyekûn inkâr edenlerden kurulu bir toplumun var olabileceğini göstermekle, hazırlanmakta olan dinsiz toplumun habercisi olmuştur; böylece ateist bir kimsenin namuslu bir insan olabileceğini, insanın dinsizlikle değil, hurafelere inanmak ve putlara tapmakla alçalabileceğini göstermiştir...”
Kesinlikle gelen tek şey ölümdür albayım.

(bkz: albaya mektup yok)
En sevdiğim alıntı, kitabın sonunda baş karakterin sevdiğine söylediği şu cümle: "Bütün bu yaşadıklarımız bir hikaye olsaydi, kimin hikayesi olurdu..."

Kitap ismi: haksızlık
"bugün merdivenlerden çıkarken, orada olmayan bir adamla karşılaştım. bugün de orada değildi. keşke dedim... keşke gitse..."
Dilediğin kadar para, dilediğin kadar yaşam! Birçok insanın hemen isteyeceği iki şey – asıl sorun, insanların kendileri için en kötü şeyleri isteme tutkuları.
"günün birinde aklın ziyalarıyla aydınlanan bir nihilist, küçük kilisenin mihrabını süsleyen ilâh ve azizlerin resimlerini kırdı ve mumlan söndürdü, biraz sonra da o resimlerin yerine bazı tanrı tanımaz filozofların resimlerini koydu, mumları tekrar yaktı. dinî inançların mevzuu değişmişti; fakat dinî hislerin değiştiği söylenebilir mi?"

lebon kitleler psikolojisi.
''... o kendisini ne kadar sevdiğimi hiç bilmeyecek; hem onu yakışıklı filan diye sevmiyorum, Nelly; benden daha çok bana benziyor da, onun için seviyorum. Ruhlarımız her neden yoğrulmuşsa, ikimizinki de aynı. Linton'ınki ise, ay ışığının şimşekten, buzun ateşten ayrı olduğu kadar bizimkinden ayrı.''

Uğultulu Tepeler, Emily Bronte (Sayfa 100)
Bu kentin ne çatılarını ışıldatan ayları sayabilirsin,
Ne de duvarlarının gerisine gizlenen bin muhteşem güneşi.

- Saib-i Tebrizi

Bin Muhteşem Güneş kitabından..