bugün

yeni farkettiğim harika türkü. fatih kısaparmak tarafından seslendirilmesine karşın sözlerini önemli bir şairimizin yazdığını düşünüyorum bu türkünün..

neyse efendim dizeler;

sevdiğine sözü olan bir kilim dokur
kilimin dilinden ancak anlayan okur
sırlarımı verdim sana sevgimi verdim
şu gönlümü kilim yaptım yoluna serdim

ayıptır günahtır diye kilit vurdular dilime
aşkı dokudum kilime anlıyor musun
yetinmedim türkü yaptım gayri bu canımdan bıktım
hani senin olacaktım dinliyor musun

kilim kalbin aynasıdır gönlün sesidir
her nakışı bir duygunun ifadesidir
kilim sevgiliye çağrı aşka davettir
kimi renkler şikayettir kimi hasrettir

ben şu gönül tezgahında kilim dokudum
erenlerin dergahında aşkı okudum
töremizde kilim demek ilim demektir
kilim sevdadır özlemdir derttir istektir..
anadolu motiflerinin en iyi taşıyan kültür öğesidir.
(bkz: Fatih kısaparmak) Adlı müzisyenin kilim adlı şarkını yapıp hayatını kurtarmasına örnek çalışma. Adam 90’lardan piyasada yok ama hükümet kanallarında sürekli boy gösterdi ne hikmetse . Severiz o ayrı ama bir insanda şans mı dersin ne dersin . Helal olsun . Yıllardır onun ekmeğini yemesine örnek .
yedi karanfil müziği.

https://www.youtube.com/watch?v=7RZMizOPzOM
görsel
bir fatih kısaparmak türküsü. ilkokulda ne beynimiz yanmıştı be.
göçebe anadolu halklarında daha yaygın olan ve daha ziyade onların daha mahir olduğu dokuma biçimidir. kaybolmaya yüz tutan bu gelenek yüzünden kilimler yakında tarihi eser kıymeti görmeye başlayacak.
okuyanı rahatsız etmek için yazıldığını düşündüğüm bir behçet necatigil şiiri. en sıkıcı günün (pazar) şafağına az kalmışken aklıma geldi. sanki bu kilimi ben dokumuşum yanlış yaptığım için aşırı miktarda "ç" harfiyle cezalandırılıyorum. halbuki hepimiz birlikte dokuduk kilimi. şiiri de herkes okumalı.

"Kilimde incir çekirdekleri –parlak, pahalı
Elmaslar yerine çekirdek– süs, avunma.
Hatta soluk, ucuz boncuklar olabilirdi,
–Cam boncuk, incir çekirdekleri – süs, avunma.
Gezdir parmaklarını: Pürtük! Çünkü üzüm çöpleri…
Aptallığımızdan kalma üzüm çöpleri, armut sapları.

Ama biz dokuduk bu kilimi, eh bir dereceye kadar!
Değil ele güne çıkacak, değil asılacak duvarlarda.
Çiğnenir –çok çiğ çağ– ayaklar altında yabansı.
Sağlam olabilirdi, saplar aldattı bizi:
Üzüm çöpleri, armut sapları, çekirdek, çok çiğ
Önceden düşünemedik, çok çiğ çağ!

Renkler, oldu bir kere, geçti, renkler…
Düşünmek gerekli başlarken, sen buna
Renk mi diyorsun? Ben serin–mavi
Ismarlamıştım sana sıcak çaylar yanında.
Çok çiğ çağ. Çaldılar. Çıplak. Mavi, ama bu
Kan oturmuş tırnaklardaki mavi. Geçti.
Geçti, sökülmez, dokundu, sırıtır boşluk, ben sana…

Sakladığım baharlar nerde bu kilim için,
Nerde yıllarca önce, ben sana…
Ne yaptın baharları, baharsız çok çiğ, topraklarda…
Çok çiğ çiçek –hiç yok– hani bu kilimde?
Hani beyaz, beyaz, beyaz… Beyazları ne yaptın?
Çok çiğ bu kızgın yaz, çiğ bu karakış!
Bari biraz kışlarda… Çıplak, çok çiğ!
Çok çiğ bu çığlık, bu en bol renk: Kara! Ben sana
Hiç kara koyma demiştim, nerden düştü, çok çiğ
Paslı borulardan katran, soba zifiri…
Sonra eski patiska perdeler gibi solgun ve sıska
Parmaklarda kirli tütün sarısı.
Çok çiğ kesik öksürük, çiğ çatlak çağıltı…

En güzel renk mi, çok az! Eğreti, kaçamak, belki!
Belki kimi gecelerde ekleme
Sevinçlerden gelme çağla yeşili –Yanlış
Eğrelti otlarının yitik yeşili yani,
iki başlı kartalların ölü gözlerinde–
–ki belki– çok az!
Sonra çok az pembe, işe giderken ayrılışlarda
Kimi günler bir süre hani ayaküstü
Çekingen bir gülüş, çekingen çok çiğ çevre
Pörsük pembe, solgun güllerde, belki biraz!

Heyy! Bu kilimdeki bu bir sürü merteğin
işi ne? Çok çiğ! Kendi gözümüzde
Çöpler vardı, karartmış önümüzü.
Çöpler, yeterdi kilimde, bol –çok, çiğ, çağ–
Ama onlar mertek, doğru, çok çiğ!

Gözlerinin dalışı bile çok çiğ, çünkü…
Çünkü hançer nakışlarda bu çılgın çağrı,
Bu çürük iplik, bu ensiz atkı,
Bizim!"

Behçet NECATiGiL
ilkokulda öğretmenimin beni tahtaya çıkartıp söylettiği türküdür. O yaşlarda ne derdim varmış da bu türküyü ezberlemişim bilmem.
bugünlerde seccade sanılan zımbırtı.
Seccade olmayan.
görsel