bugün

malesef ülkemizde yaşanan durumdur. ufak tefek görünmeyen o kadar çok vergi harç vesaire toplanınca rakam büyümektedir.
işçilerin aç olmasının yanında önemsiz ayrıntıdır. ayrıca bir çok işverenin vergi kaçırdığı, sigortasız işçi çalıştırdığı, asgari ücret bile vermediği düşünülürse hakettikleri durumdur.
yahu adam vergileri ödeyemiyor işçilerin maaşını nasıl ödesin.
katılmadığım tespit. i$veren zaten sigortasını verirken nazlandığı kölesinin iyi hayat sürmesini istemiyorken, bir de vergi yükünümü ödesin! peh peh peh.
devletin yakaladığını yasal yollarla sikmesidir efendim.

bu devlet hırsızdan, hortumcudan değil, onlardan alamadığı vergiyide üstüne koyarak gücü yettiği zayıftan topluyor çünkü vergisini. güçlü olan zaten kılıfına uydurup kaçırıyor vergiyi.

-hiç iş yapmasam ve fatura kesmesemde vergi veriyorum.
-kazanmadığım para içinde vergi veriyorum.
-kazandığım paranın ise yarısını vergi olarak devlete veriyorum.

kalkınmanın temeli vergidir, ama sanmıyorum ki hiç bir ülke vatandaşından bu kadar vergi alsın. tamamen devlete çalışıyorum boğaz tokluğuna. az kazananın boğazına binip, çok kazanana ilişmeyen bir devletin; gelir dağılımındaki eşitsizliğede, halkın fakirleşmesinede şaşırmaması gerekir.

vergi vermemek değil, vergide adalet istiyorum. okullarınızı bitirip kendi şirketlerinizi -umarım ki- kurduğunuzda devletin vatandaşını sikmesi ne demek göreceksiniz.
ekonomi bilmeyen kişi zırvası. ulan ben de bu rosova yı ekonomiden anlayan bir adam sanırdım. avrupa ülkeleri arasında işveren üzerindeki vergi yükünün neredeyse en az olduğu ülke türkiye. oysa bir hane halkının gelirinin % 40 a yakını vergiye gidiyor.
işvereni götverenliğe zorlar. şöyle ki işveren mecburen fatura yerine "açık fiş" keser. zira muazzam kdv ödemesi çıkacağından bunu eşitleyemezse 3 ayda batar.

ayrıca serbest çağrışım (bkz: 466 lira kayıp kaçak bedeli ödemek).
(bkz: en iyi iş hiç iş yapmamak)
ondan sonra ekonomi iyiye gidiyor bıdı bıdı diyorlar. nah iyi gidiyor demenin rosavacası. bu başlıkla rosava bizim tarafımıza geçmiştir. *
devlet vergilerle işverene, işveren ücretle işçiye...böyle gider bu süreç.
kısaca kim kimi yakalayabilirse. sonrası malum..
işçi ücretlerinin düşük olmasının başlıca nedenlerinden bir tanesidir.

aslında işverenden alınan haracın çok yüksek olması diye değişmesi gerekir.

milletin kazancının en az yarısını elinden almak vergi değildir, olamaz.

türkiye cumhuriyeti devleti haraç topluyor resmen.

bu haraç bize hizmet olarak geri dönse amenna da hizmet bile yok.

altyapı desen alt yapı yok, üst yapı desen üst yapı yok, hizmet desen hizmet yok ama haraca gelince yarısını ver.

şu ülkede mevcut oranlardan hileye hurdaya bulaşmadan tam olarak vergi veren vatandaş sayısı ancak 3 haneli rakamlarla gösterilir.

bu bile yapılan soygun için fikir vermeye yeter.

sağlığın vergisi olmaz, temel ihtiyaçların vergisi olmaz, eğitimin vergisi olmaz.

adam olan devlete kalan sektörlerden %5 yeterde artar.

ama devlet himayesindeki açlara para lazım.
ne kazanırsan kazan devlet kârından %50 alır bu kadar basit.
işçinin üzerinde ki yük düşünüldüğünde, devede kulak kalacak yük olabilir. sistem boktandır evet, hem çalışanı, hem iş vereni sonuna kadar sömürmektedir.
(bkz: ay kıyamam canım benim)
Muhasebecisinin iş bilmediğini gösterir *
kazanırken ulan bu yıl tahminden fazla kazndık dur birazını daha vergi vereyim,kaçmayayım vergiden demediğinden üzülmediğim durum.
yaptığı işlemin hasılatının %18'i kdv'dir. sonra kalan tutardan maliyetler düşülür ki türkiye'de birçok işletme maksimum %5 karlılıkla çalışmaktadır. sonrasında bu tutarın %20'si kurumlar vergisine tabidir.(kişi gelir vergisi mükellefi ise bu oran %35'e çıkmaktadır.) kurumlar vergisi mükellefi olduğu varsayımıyla ödediği %20'lik vergiyle de iş bitmez. o şirketin karıdır. şirket bu karı ortaklarına dağıtmak isterse bu tutarın %50'si de yeniden şahsi ticari kazanç olarak vergilendirilir. tabi ücretlinin stopaj vergisi, ötv, sorumlu sıfatıyla ödenen kdv, harçlar, damga vergileri, kkeg gibi tutarları da ekleyince insanı sikerim işini gücünü, sermaye koyup bu kadar uğraşıp 3 kuruş para kazanıyorum. ben bu sermayeyi bankaya koysam zaten aynı tutarda faiz verecek ne uğraşıyorum amk dedirtmektedir. bu da zaten yaygın olan istihdam sorununu daha da artırmaktadır. evet avrupa'ya oranla biraz düşüktür ama türkiye'nin de işverenlere avrupalı devletlerin kendi iş verenlerine sağladıkları imkanları sunduğu pek söylenemez. sadece tek örnek vereceğim. avrupalı şirketler mazotu senden kat kat ucuza alıyor, elektriği kat kat ucuz alıyor, devleti onlarca dış ticaret anlaşması yapmış, o şirketler %3'lerle borçlanırken senin şirketin en az %20'lerle borçlanıyor. e varsın avrupalı şirketler de 3 kuruş fazla vergi ödesin öyle devletlerine. kısacası ödediğin vergi/devletin o vergiye karşılık sunduğu hizmet oranına bakarsak en yüksek vergi yükü türk şirketlerinin üzerindedir.
beraberinde yeni bir mali müşavir arayışını getirir. türkiyede her şeyin bir yolu var e tabi vergiden kaçmanın da yeterki maaşlı adam olma. işte onun atlattığı bunun matrah beyan etmediği ötekinin naylon faturayla kurtulduğu vergi dönüp dolaşıp bu adamın götüne girer.
bir de iş sadece vergi ile bitse...
katıldığım bir piyasaya gerçeğidir.

herkes, işçinin hakkının işverenler tarafından sömürüldüğünü, gasp edildiğini anlatıyor yıllardır. oysa devlet işverenden fazla vergi kestiğinden ( merak etmeyin işçiden kesilen vergilere de karşıyız) işveren maliyetleri düşürmek için bir takım fırıldaklara başvuruyor maalesef.

devlet vergi kesintilerini düşürse, işverenler işçisine daha fazla hak sağlayabilir. yahut devlete ödediği vergiyle daha fazla istihdam yaratabilir.
Zaten dolaylı vergiden evire çevire sikiyonuz milleti bırakın bari ticaretine karışmayın.