bugün

--spoiler--

jack london is king.

--spoiler--
ısrarla ve sabırla birkaç kez izlenmesi gereken film.

(bkz: izlenesi filmler)
hayran olunası film. hele ki final sahnesi. felsefsinden bahsetmiyorum bile.
izlediğim ve sevdiğim bunun üzerine tekrar tekrar izlemekten hiç sıkılmadığım bir çok film var. ama sanırım beni bu film kadar ve bu film gibi etkileyen başka bir film daha yoktur. bir film izleyeceksem oturup baya bi araştırım, yorumlarına falan bakarım. neden bilmem o kadar ayrıntı araştırmamıştım bu filmi. bu sebepten film bittiğinde çıkan resimlerle beraber gelen açıklamalar şok etkisi yarattı. hani gerçekten son ana kadar acaba kurtulacak mı heyecanıyla izliyorsun. adamın idealistliğine, ve kendi gerçeklerinin peşinde bu şekilde koşmasına hayran kalıyorsun. o doğa, yol boyunca karşılaştığı insanlarla ilişkileri vs. ama bir de bunun gerçek bir hayat hikayesinden alındığını görünce. işte o zaman insan çok daha başka etkileniyor. hani bi iki saatlik etkilenme falan değildi bu. baya baya sabah uyandığımda annemin yanına gidip yatakta bütün filmi anlattım ve ona müteakip geçen bir hafta boyunca önüme gelen herkese bu filmi anlatıp izlemelerini istedim.
ve ayrıca eddie wedder'in eşsiz sesi film için tam anlamıyla tamamlayıcı bir unsur. soundtrack albümü çok iyidir. arşivinizde bulunmasını şiddetle tavsiye ederim.
gaza getiren film. ama gaza geldiğinle kalıyorsun.
En büyük espirisi gerçek bir hayat hikayesinden alıntı olmasıdır.
maocera filmi.

konusu öyleki özgürlük için ailesini dahi geride bırakacak, kurallara göre yaşamak istemeyen, protest bir genç. evet eveti tam da böyle, baştan sona başkaldırı.

her genç bi gün aileden ayrılıp farklı ülkelerde, dağda, şehirde yaşayabilir elbet ama izini, adresini bırakmayarak mı? asla geri dönmeyerek mi? ya da asıl özgürlük bu mu?

ailenin kurallarından kaçarken, doğanın kuralları devreye girer. kuralsızlık hiçbir yerde yoktur. kurallar kuralsızlığı mülga eder her defasında... filme dönecek olursak; çok güzel bi serüven olsa da gencin yaşadığı, son sahnesinde asıl doğrunun ne olduğunu anlıyor. ama anlıyoruz ki artık çok geç...

başkaldırı bir yana inanılmaz cesaret olgusu işleniyor filmde. otlarla beslenmek, doğayı ev bellemek tam bi delilik işi. bunu yanına cesurluk, gençlik, drama da girince tadından yinmiyor pek tabii.

hee, filmi izleyince gaza geldim mi?
-yoo, asla!
ne ailemi terkedecek kadar cesurum ne de böyle bi kafam var.

--spoiler--
hey chris mccandless! sen kocaman bi çılgınsın adamım!
--spoiler--
igdecekirdegi yazar arkadaşım sayesinde uzun zamandır unutmuş olduğum sound tracke sahip mükemmel film. 1 saattir eddie vedder takılı kulaklarımda. rahatlatıyor insanı.
sean penn'in yaşanmış bir olaydan yola çıkarak çektiği film.
ana karakterimiz alexandra süper berduş'un alaska yolculuğuna, yaban hayat macerasına çıkış sebebi ailesini cezalandırmak. travmatik bir çocukluk yaşantısının ve akabinde babası ile annesi hakkında yakın zamanda öğrendiği gerçeklerin ruhunda açtığı derin yaralar ve kalbindeki yoğun öfke onu uzaklaşmaya, tüm ailesinin temsil ettiği değerlerden, dünyadan pılısını pırtısını toplayıp izini kaybettirerek doğaya kaçmasına neden olur. yani bu maceranın çıkış noktası tüm çocukluğunu karabasana dönüştüren ailesinden kaçarak hem de kolej notlarının hepsinin a olduğu ve harvard'a gidebilecekken, yani yıldız bir öğrenciyken, istikbali parlakken, tüm bunları arkasında bırakarak anne ve babasını geçmiş için cezalandırmaktır. çıkış noktası psikolojik ve biraz ergencedir.
ancak yolculuk boyunca yaşadıkları onu değiştirecektir. bu değişimler yol üstünde karşılaştığı her insanın onun hayatına yaptığı dokunuş ve doğa yardımı ile olacaktır.

gün gelecek yaktığı paraları kazanmak için mısır tarlasında ve değirmeninde çalışacak.

--spoilergibi örnek--
buradaki işvereni bay mutlu'nun bir sözü çok ilginçtir. asıl önemli olan 1940ların sonunda rosewell'da olanlar.
roswell olayı na dikkat çeken bölüm hoştu.
--spoilergibi örnek--

gün gelecek kaçak bindiği ternden tekme tokat kan revan içinde atılacak.

gün gelecek yaşlı bir askere bilgelik dersi verecek:

--spoiler--
insan ruhunun özü yeni deneyimlerden oluşur.
--spoiler--

--spoiler--
yaşama sevincinin insan ilişkişlerinden kaynaklandığını düşünüyorsan yanılıyorsun. tanrı onu tüm evrenimize yaydı. o her şeyde mevcut. tecrübe edeceğimiz her şeyin içinde var. insanlar sadece bu şeylere bakış açılarını değiştirmeliler.
--spoiler--

ve kendisini evlat edinmek isteyen bu insandan şu dersi alacaktır:
--spoiler--
affettiğinde sevgi duyarsun ve sevgi duyduğunda tanrı'nın nuru seni aydınlatır.
--spoiler--
gün gelecek doğanın muhteşemliği karşısında büyülenip, macerasını uzatacak:

--spoiler--
özgürlük ve yalın güzellik vaz geçmek için fazla güzel.
--spoiler--

bu maceraya ve daha sonra kendini bulma yolculuğuna çıkışı beyaz adamın kendine olan yüksek güveniyle olduğundan, bir kaç avlanma hakkında bilgi, bir yerel bitki kitabını vahşi doğayla başbaşa kalmak için yeterli sayma hatasına düşecektir. gönül isterdi ki böylesi bir yolculuğa çıkan insanın yanında taşıdığı jack london kitapları ve doktor jivago kadar kızılderili bilgeliğine de önem verip, onlara ulaşma yolunu aramasını. tabi ki bu olmayacak ve tüm yaşadıkları sonunda, bencil nedenlerle başladığı bu yolculuk kendisini de başkalaştırarak şu noktaya getirecektir:

--spoiler--
mutluluk sadece paylaşıldığında gerçektir.
--spoiler--

film sistem eleştirisinden çok sorunları kişilere indirgeyen bir eleştiriye sahip. ama yine de doğanın insanın vaz geçilmezi olduğunun hatırlatılması bakımından, özgür ruha ulaşma çabasına ilham vermek açısından güzel. film baştan sona belki de kurgu ve tam bir sistem eleştirisi olmadığından çok etkili değil ama film içindeki bazı sözler ve finali ulaşıldığı nokta açısından oldukça etkili.
bir de ron'un yaşlı askerin gözlerinden dökülen yaşlar ve despot babanın yol ortasında yıkılışı oldukça yürek burkucu.

velhasılkelam genel olarak hollywood filmlerinden kat be kat güzel ancak özgürlüğe adanmış bir eser değil.
müzikal not: filmin müzikleri oldukça güzel, örneklemeden geçmeyelim*:

http://www.youtube.com/wa...Blgf0eQ&feature=share

http://www.youtube.com/wa...IWbQ9eA&feature=share

not: filmin sonlarındaki alex'in hali gönül gözüme ernesto che guevara'yı hatırlattı ve onun savaşının, özgürlük mücadelesinin değerini derinden hissettirdi. bu da kuzey amerika ile güney amerika farkı olsa gerek. çünkü che de burjuva bir ailenin çocuğu ve doktor iken bu yolculuğa başladı.
müzikleri ayrı güzel (bkz: eddie vedder) kendi ayrı güzel, muhteşem ötesi film.

bu filmi izlemeyen (bkz: bizden değildir)
--spoiler--
-hadi ama, lan onun sonu öyle bitti diye bizim sonumuzda öyle bitecek değil ya !
-olm madem öyle düşünüyosun o zaman çık gitsene kendin, o da tek başına gitmişti
-o ne yaptıysa aynısını mı yapıcaz manyak herif. hem ben arabamı satmam babama geçen ay zar zor aldırdım sen biliyosun
-param yok benim
-e onun da yoktu çocuk çalıştı kazandı falan
-lan hani aynılarını yapmıycaktık.

--spoiler--

filmi bir arkadaşınızla izlediğiniz de böyle muhabbetlerin geçmesi olası olan filmdir.

Üniversite tercih döneminde olan bir gencin kesinlikle ve katiyen izlememesi gereken filmdir. Şehir dışı yazmak isterken, kendi memleketinde kalmayı, memleketinde kalmayı düşünürken şehir dışına gitmeye karar verebilir.

Filmin müziklerine gelecek olursak, eddie wedder iyi iş çıkarmış.

Ha tabi bide konu. Adam çok güzel şeyler yaşıyo be, ciddi diyorum o erken yaşta öldü falan ama bizden daha çok yaşadı hayatını.

ps: belki de hayatı fazlasıyla yaşadığı için sonu bu kadar erken ve göt edici bir şekilde gelmiştir.
defalarca izledikten sonra kitabını da okuduğum muazzam filmdir.aslında film değil, yaşanılan olaydır muazzam olan.
(bkz: gözü açık gitmek)
film iyi bence. evet biraz özenebilirsiniz. lan ne güzel ya herif kafasına göre gidiyo dur bi de ben deniyim dersen olmaz işte. avrupada bi yere gideyim dersin, günlerce vize beklersin, hay sokayım özgürlüğüne deyip eve geri dönersin. buralarda işe yaramayacak özgürlük metodu. buralarda.
izlemeden nefret ettiği film. hayatında birkaç kez otostop çekmiş birilerinin bile beni anlatıyor diye tarif ettiği filmdir zira. dünyada o adamdan bir tane vardır dolayısıyla onun hayatı film olur zaten. kendini onun gibi zannedenler ise hayat looserları ya da sistem safralarıdır. bir halt olamazlar hayatta, ordan oraya savrulurlar arada bu film gibi olaylarla kendilerini anlatıp 2 3 hatun götürürler bu vesileyle belki.
bu film sadece bu filmdeki kahramanı anlatır, ona özenenleri anlatan filmler ise yapılmaz. çünkü o kadar fazla sayıda aynı filme gerek yoktur, ama bu kahramanın sadece bir filmi olur, çünkü benzeri yoktur.
filmin 2. dakikasında Eddie Vedder'ın Long Nights parçası girdiği an...

söyleyecek çok şey var.
nereden nasıl başlıyacağımı bilemiyorum.
süperberduş'un söylediği gibi;"sözcükler artık düşüncelerim için daha az anlam ifade ediyor!"

edit:http://www.youtube.com/watch?v=hcgtTrMBMEU&feature=related filmle pek alakası yok ama izleyin derim.
sean penn'in ilk yönetmenlik denemesi, gördüğümde oynasaymış yönetmek de nereden çıktı diye düşünmüştüm, çünkü oyunculuğuna hayrandım. artık yönetmenliğine de hayranım. çok iyi yapmış, non fiction'a devam etmesini umuyoruz.
bu filmin de ergen nesil tarafından boku çıkarılmıştır.
ergenlerin kesinlikle izlememesi gereken film yaş aralığı şöyledir, 0-12 ve 18+. aman diyeyim 12-17 gençliği büyüyünce izleyin.

bu filmi bir daha izleyebilir miyim bilmiyorum, bende o kadar derin duygular uyandırdı ki daha önce tatmadığım duygulardı bunlar. uzun zamandır bir film bu kadar sürüklememişti ve ağlama eşiğine getirmemişti. bilmiyorum şuan hala filmin etkisinde olduğum için böyle yazıyorumdur belki ama bu filmin puanı 11/10'dur. çok net.

bu filme bok atanların en sevdiği filmi merak ediyorum.

ya resmen içimi kararttı yada aydınlattı. bilemiyorum, bana değişik şeyler yaptı bu film. tarif edemiyorum.

not: izlenmemesi gereken ama izlenmeden de ölünmemesi gereken filmdir.
bir yiğit özgür karikatürünü de akıllara getirir.
http://www.harbiask.org/2...yorum-ki-yigit-ozgur.html
kahramanımız mr. supertramp, insanın yapmak isteyip de yapamadıklarını gerçekleştirme çabası sebebi ile harbi kahramandır.
olağanüstü etkileyici değil aslında ama gerçek bir hikaye olması beni benden aldı izledikten sonra defolup bende gidiyim diyenlere karşılık tam tersi ben otur oturduğun yerde dedim kendime izlenilmesi tavsiye edilir..
hayattan zevk almayan birinin intihar etmek yerine , yeni bir hayata başlaması filmi güzel kılan yönlerinden biridir. Çünkü filmde bence mccandless'in planladığı şey bir ömür boyunca doğada yaşamak değil. Bunu sadece bir tatil olarak görüyor. Filmi dikkatli izlerseniz bunu anlayabilirsiniz.
2007 yapımı yönetmenliğini sean pennin yaptığı gerçek hayat hikayesi. hele müzikleri de eddie veddera ait olunca gerçekten izlemeye değer.
--spoiler--
denizin tek hüneri şiddetli darbelerdir ve ara sırada olsa, kendini daha güçlü hissetme şansı. doğrusu, deniz hakkında fazla şey bilmem fakat burada durumun böyle olduğunu biliyorum. ve yine, hayatta güçlü olmanın çok gerekli değil fakat kendini güçlü hissetmenin önemli olduğunu, en azından bir kere bile olsa kendini tartmanın, bir kere bile olsa kendini, insanın en antik koşullarının içerisinde bulmanın, ellerinizden ve kafanızdan başka size yardım edecek bir şey olmadan kör ve sağır taşla tek başına yüzleşmenin gerektiğini, biliyorum.
--spoiler--
filmi izlerken bazen alex'in yerinde olmak istedim, bazen ise yazık la kimin çocuğuysa dedim.
yalnızlık, doğa sevgisi ve özgürlük temalarını 1 kişiyle işlemesi gayet güzel olmuş.
farklı yerlerde birbirlerinden çok farklı insanlarla tanışması, tanıştığı insanların herbiri o giderken üzülmesi gibi detaylar insanı çok etkiliyor gerçekten.
ayrıca danimarkalı çifte bittim.
filmin süresi 2,5 saattir. puanım 8.9/10.0
güncel Önemli Başlıklar