bugün

Nasılsa gidecek olduğunu bilmek bana en çok koyan şey oldu.

Çeşitli bahaneler sıralayacaktın durmaksızın. Ardına saklanıp bazı cümlelerin kendini kaybettirecektin gözlerime. Kocaman hayaller kurdurmuştun gözlerinle.. Bu hayalleri kurmak bile fazlaydı benim için. Ve fazla olan her ne varsa yıkıldı üstüme.

Artık ne yapacağımı bilmeden dolaşacağım uzun bir süre.. iyi olmamı bekleme. Hak ettiğim birini bulmam gerektiğinden bahsetme. Uzun bir süre..

Saniyelerle başlayıp yıllara yayılacak bir ayrılık havası seziyorum. Peşimi asla bırakmayacak... Ve gözlerimde bir gülümseme arayanları mahcup edeceğim. Uzun bir süre..
şarkısıda var durumudur;

meğer o vefasız çoktan gitmiş,
gelde anlat kendine,
gelde anlat ellere...
aşk bu olsa gerek terk edildikten sonra bile hiçbir sebep olmadan sevmeye devam etmek hiç dönmeyecek olmasını bilsen de söküp atmamak atamamak içindeki hisleri ve bir gün öleceğin zaman bile aklına ilk onun gelmesidir ölüp gideceğinin farkına varmadan.önüne cennet de serilse boylu boyunca elinin tersiyle itip onunla cehennemde yanmaktır o bunun onu sevdiğin için yaptığını bilmese de.
ben bu yüzden hiç kimseden gidemem gitmem..
terk edilmeyi hazmedememek ve dolayısıyla terk edenin kıymete binmesi durumu.
--spoiler--
Çocukluğumun bahçesiydin sen
bütün bilinen mutluluklardan uzakta,
o sarışın akşam üstlerinde,
ıstırabın eşiğinde...
Nefesim sıkıştığında seni sevmekten
ömrünü okurdum o acı neşede,
boşalırdı ağzımdan o kanlı nefes
sonra çok özlendiği için acımasızca talan edilen
her baharda dönerdim oraya...
O sarışın akşam üstleri
hiç gitmediğim uzaklardan döndüğüm yer olurdu...
Bilinen bütün mutluluklardan uzakta
kalırdım orada,
kalırdım çocukluğumun bahçesinde,
aşktan nefes alamadığım o yerde...
--spoiler--
--spoiler--
aslında çıkarmışsınızdır onu artık hayatınızdan ve aklınızdan. bilirsiniz yaşanan güzel günlerin, harika gecelerin, unutulmaz anıların çook geride kaldığını, tıpkı onun gibi. önceleri "baş tacı" olanın, artık bir yerde gördüğünüzde "nasılsın, hayat nasıl gidiyor?" olması çok da üzmez aslında sizi.

artık o da sizi, sizin onu unuttuğunuz gibi unutmuştur. zaman ikinize de farklı hayatlar, tatlar, mekanlar, insanlar sunmuştur. arada bir aklınıza "acaba iyi mi?" diye, son derece arkadaşca takılır. "o kendine iyi bakmasını bilir" dersiniz, "iyi dilekler" sunar, devam edersiniz hayatınıza.

ama hayattan payınıza düşen puştluğu elbet alacaksınız ya...

gecenin 1:30' unda çalan telefondaki ses, o'nun artık olmadığını söyler. pek anlam veremzsiniz önce. "hasstır lan, sıçarım şakana gece gece" diye çıkışırsınız arkadaşınıza. ağladığını duyunca, aslında olayların ne kadar gerçek, hayatın ne kadar acımasız olduğunu anlarsınız, gencecik yaşınızda...

tekrar aklınıza gelir o yaşanan güzel günler, harika geceler, unutulmaz anılar...
yeni hayatınızda, eskiyi hatırlarsınız, özlersiniz onu...
tekrar inanamazsınız, ararsınız, ulaşılamaz telefonuna...
özlersiniz, belki de o an sevdiğiniz insandan çok o'nu...
bilirsiniz, yok artık o...
bilirsiniz dönmeyeceğini, n'olur gel diye yalvarırken...
özlersiniz sadece, özlersiniz...

dön, ne olur...

11 saat sonra gelen gözü yaşlı edit: boşver "melek"im, burası çok çirkin, çok pis. tertemiz bulutların üzerinde koşturmalısın sen artık, buradan koparılmak; ödüldü belki de senin için...

ama yine de dönersen...
--spoiler--
--spoiler--
unuttum sana yazdığım mektubun altına adımı yazmayı. belki hatırlarsın beni, senin çok eski bir dudağınım öptüğün..!

kaçan bir elektriğim; haylaz, inatçı bir âşık. belki hatırlarsın beni, hani saklıyorsan hâlâ resimleri; cismim yetiyorsa kanıtlamaya kusuru, aklım şaşırtıyorsa bedeninin azametini, teklifim geçerliyse ve romantizm lök gibi oturmuşsa gündemine, hangi varlığımı yok sayabilirsin ki?

unuttum sana yazdığım mektubun altına adımı yazmayı. belki hatırlarsın beni, senin çok eski bir çocukluk hastalığınım kırk derece ateşte yattığın
--spoiler--
--spoiler--
insan telefon defterini temize çekerken bazi isimleri eski defterinde birakir.

onlar artık bir daha asla aranmayacaktır. garip bir hüznü barındıran bu silik isimlere bakılır bakılır. kimi okuldan sınıf arkadaşınızdır, kimi çok çabuk unutuverdiğiniz bir sevgili, kimi bir cafede aylarca her şeyi ama her şeyi paylaştığınız birisi; ya da istifa ettiğiniz bir yerden bir arkadaşınız! soyadları sorulmamış bir sürü hatırlanmayan isim de vardır defterde ve şüphesiz üstünde isim olmayan telefon numaraları korkunç bir operasyonla onlarca hayat, onlarca güzellik bir çırpıda ortadan kaldırılır.

insan telefon defterini temize çekerken bazi isimler üzerinde durur.

onca zaman sonra bir kez arasanız, sesini duysanız... ona edilebilecek bir çift sözünüz yoktur! birlikte gittiğiniz filmler, meyhaneler, evler birbirinizi yıllar sonra özlemenizi sağlayacak sevgiyi aşılamamıştır size. yalnızca bir isimdir şimdi o. temize çekerken atlarsınız hemen. derhal çevirirsiniz sayfayı telaşla, alelacele. oh, isim geçmişte kalmıştır.

insan telefon defterini temize çekerken hayatini da sorgular!

hangisi ihanet etmiştir, hangisi yalvarmıştır kendisini bırakmamanız için; hangisinin bir süre sonra arkanızdan konuştuğunu duymuşsunuzdur; hangisi sizi en güzel öpmüştür; hangisi rüyalarınıza girmiştir, hangisinin ayak parmakları ilginizi çekmiştir, hangisine hediye alırken zorlanmışsınızdır, hangisiyle en hararetli tartışmalara girip kavga etmişsinizdir, hangisi için sabahlara kadar içip içip ağlamışsınızdır?!...

doğrular, yanlışlar, hatalar, tutkular! birlikte edip cansever okuduğunuz o insanlar, solmuşlardır.

insan telefon defterini temize çekerken yalnizliğini da kanitlar.

bütün bu insanlar şimdi nerede, ne yapmaktadırlar? saat elbette dört'tür! paradoks, labirent, koni, tüm bilimsel ifadeler ve mentalite tersine dönmüştür. ters dönmüşüzdür. bu tek başınalık ve bu isim katliamı aslında size ters gelir... çalan telefona bakarsınız. acaba? acaba telefon defterini temize çeken bir arkadaşınızın son anda kurtarma çabası mıdır? bir iki kırık sözcük, yarım yamalak bir buluşma, belki...

bilemezsiniz...
--spoiler--
--spoiler--
Seni sevdim,
Seni birdenbire değil usul usul sevdim.
'Uyandım bir sabah' gibi değil,
Öyle değil nasıl yürür özsu dal uçlarına
Ve gün ışığı sislerden düşsel ovalara...
Seni sevdim...
Artık tek mümkünüm sensin.
--spoiler--
kirdin mi incittin mi birilerini
kimleri kazandim, yitirdiklerim kimler.
kendimi yeniledim mi yazdiklarimda?
yeniden düsünmeliyim
dostluklarimi, iliskilerimi
gözlerim çocukluk fotograflarinda mi kaldi
yitirdim mi yoksa masumiyetimi?
borçlarimi ödedim mi?
dogru seçtim mi sorularin fiillerini?
tirnaklarim kesilmis, dislerim firçalanmis, saçlarim taranmis,
giysilerim ütülü, odam düzenli mi?
geri verdim mi aldiklarimi:
asklari, dostluklari, sevgileri, güvenleri, baglari,
kitaplara, sayfalara, satirlara borcumu ödedim mi?
yokladim mi duygularimi
hala sevebiliyor muyum insanlari?
ovmali gümüsleri, bakirlarimi; cila geçmeli ahsaplarima
ovmali umutlari
sakli tutmali gelecek inancini, yarinlari eksik etmemeli agzimizdan
ey uzak akrabalarim, üvey asklarim
mevsim sonu dostlarim, isporta mali ayriliklar
arkadas ölümleri, dost hançerleri, talan ettigimiz zulalar
gece telefonlari, issiz konusmalar
magrur incelikler, vurgun yemis iliskiler
uçurum duygusuyla yasadigimiz hayat ey
o kadar çok anlattim ki
kendime kaldim anlatmaktan...
bunaldim kendisiyle bogusmasini
baskalarinda çözmeye çalisan insanlardan
usandim sözcük oynamalarindan, tilsimli sifatlardan,
ofset duyarliliklardan
kaç zamandir duru, yalin, çaliskan, iyi insanlar özlüyorum
'içtenligin' yada 'dünya görüsünün' kirletmedigi
kendime bir yeni yil karti yazarak bunlari diliyorum
aranip duruyorum adresini yitirdigim insanlari
vitrin camlarina yansiyan yüzlerde
bilmiyorum kalmis midir adresini yüzlerinde tasiyan insanlar
hala bir umut var midir
çikmaz bir sokaga benzeyen bu avare avunmasi vitrinlerde
ne çikmaz sokaktayim nede mutsuz
sadece rüzgarlardan daha güçlü olmak istiyorum o kadar
açik denizlerde nice yolculuklara yelken açarken
kis günesinin mutlu ettigi bir kedi gibi mutlu, emin, tasasiz
sere serpe ve keyifli olmak tek istegim ve dilegim
senin ve benim , yani bizim için... "
--spoiler--
Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden.

Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan,
Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu'dan
Sesin nerde kaldı? kar içindesin!

Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
Uyandırmayın beni, uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram...
Buğulandıkça yüzü her aynanın
Beyaz dokusunda bu saf rüyanın
Göğe uzanır - tek, tenha - bir kamış
Sırf unutmak için, unutmak ey kış!
Büyük yalnızlığını dünyanın.
--spoiler--
--spoiler--
Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte

Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum

Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için

Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa

Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan

Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada

Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.

Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil
--spoiler--
--spoiler--
''annemin elini öper gibi öptüm seni dudaklarından
annemin cenazesinde kılmadığım namaz kadar masum
annemin mezartaşındaki imla hataları kadar sarhoş
annemin vasiyetindeki,
'oğlumu benim yanıma gömmeyin sakın' maddesi kadar sevecendin.

bazı eski romanlar
'yıl bin dokuz yüz bilmem kaç' diye başlardı,
ben çocukluğuma, çocukluğumun çocuk romanına,
senin oyuncaklarını kırarak başladım.
ben her sonbahara hep yaz'ı kırarak başladım.
yazları kırarak sonbaharlara başlamak...
bunlar benim sevişirken kaybettiğim savaşlardı!

firari bir aşka saklanacak kalp bulmak
anneme talip olan yalnızlığın sorumluluğundaydı.
belki o kadının ölüm nedeniyle ısınan gözlerinin,
uzak şehirleri hatırlatan soğukluğunda
bir kalp bulmak
bir kalbe çevrilmeyecek bir teklif sunmak
okyanusları birleştiren hayali ara denizlerin sonundaydı
--spoiler--
--spoiler--
Bilerek mi yanına
almadın giderken
başının yastıkta
bıraktığı
çukuru
Güveniyordum
oysa ben sevgimize
vapur iskelesi
ya da tren istasyonundaki
saatin doğruluğu kadar
Beni senin gibi
bir de annem terketmişti
ki göbeğimde durur
onun yokluğundan
bana kalan
çukur
--spoiler--
(bkz: her yazar ayar yediği başlığa geri döner) *
"
--spoiler--
bir sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyor. önce tanıyamadım. anlayınca içim cız etti. cız etti de ne? torna vida yemiş gibi oldum. çökmüş, zayıflamış, bembeyaz bir surat... ama bu sefer başka güzel orospu. oranin sarkilari gibi. kalktı böyle, dimdik konuşmaya başladı. dedi para lazim cok para."
--spoiler--
"....döner, çünkü ayrılık da sevdaya dahil, çünkü ayrılanlar hala sevgili. "
küçük hayallerimiz vardı..
denizötesi düşlerimiz..
yalanlarımız kendimizeydi yalnızca..
ve kumsallar yalancı şahidimizdi..
(bkz: yaprak döner)

(bkz: tavuk döner)

(bkz: sucuk döner)

(bkz: dünyanin en yüzeysel adamı)

(bkz: açlık)

(bkz: zor zanaat)
gidenlerin mi kanar yaraları..kalanların mı..
(bkz: bir aşk kaç aşktan yapılır)
gidenler dönmez.
unuttum sanıyordum gülüşlerini..
ve yüzümde gezinen bakışlarını..
unuttuğum kendimmiş meğer..
unutmuşum aşka yakarışlarımı....

(bkz: azat et beni ey aşk) *
her katil cinayet mahalline geri döner genellemesinden çıkarılmış yanlış sonuçtur.eylem mağdurları ve failleri yönünden incelendiğinde, terk edenin fiili işlediği yere dönmesi icap eder.
aşkların terkedilişlerde saklı olduğunu açıklayan önermedir.