bugün

Birisini sevmişsindir.. şu amk yalan dünyasında bir gerçeğin olmuştur .. sonra bir bakmışsın ki o da el olmuş gitmiş.
hiç 'size onun hayatına karşılık kendi hayatınızı feda etmeniz gerektiği söylendiğinde hiç düşünmeden evet diyeceğiniz kadar çok sevdiğiniz' bir insana biyopsi yapıldı mı? o, işlemi yaptırmaya giderken gözlerine baktınız mı? işte o zaman anlıyorsunuz bazı şeylerin hayatta yeri olmaması gerektiğini.
Her gün görüp sesini duyduğun insanın ölüm gerçeğiyle karşılaşması. birinin sesini unutmak en berbat şey ya.
bazı insanların onca haltı yiyip, kötülük yapıp, sanki kainatı yaratmış, dünyayı kurtarmış gibi gönülleri ferah, alınları ak, içleri rahat gezdiklerine, mutlu olduklarına şahit olunduğu an. kin denen şey böyle insanlar yüzünden var.

ayrıca var aslında neye denir diye düşünülüp, varlığımızın sadece yokluğun yanında belirgin olduğunun anlaşıldığı an. varlığımız tırt yani.

insanlar uyurlar, ölünce uyanırlar.
Is yerinde yalaka insanlarin senden ust pozisyona geldigini gordugun an.
Öldükten sonra sırlar dünyası misali çevremi gözetlediğim anı düşünürüm çoğu gece. Aradan 1 hafta, 10 gün, 1 ay hatta yıllar geçirip insanların hayatlarını ben hiç olmamışçasına yaşadığını görürüm. Bilirim ki normali budur, olması gereken budur. Ne bir ayıbım ne de bir kusurum kalır insanlara karşı. Işte tam olarak bu düşünceye ulaşınca her şeyin boş olduğunu ve yapamadıklarımdan pişmanlık duyabileceğimi düşünürüm.
herhangi bir kazadan dolayı ölümden dönmek. ondan sonra, geçmişe bakıp hayatın ne kadar boş olduğunu anlayabiliyor insan.
Boşaldıktan hemen sonra.
sınav dönemleri ve aşık olunan zamanlar.
Kendi cenazenizi, ölümünüzü düşündüğünüzde olur bu, siz öldükten sonra ne olacaktır, geride bıraktıklarınız, biraz feryat, ve göz yaşları.. sonra onlar da ölecektir. bir 100 yıl sonra hiç kimse tarafından anılmayacaksınızdır, kimse hatırlamayacaktır varlığınızı.. ve tam o anda hayatın boş olduğunu anlarsınız. bunu anladığınızda ona göre hareket etmeniz gerekmektedir! (utangaçlık öz güvensizlik gibi saçma şeyler olmadan, madem hayat boş, kimseyi takmadan yaşayayım bari ulan. evet, takmayın kimseyi.)

hem ne oldu o kadar padişaha, imparatora, paşalara.. hepsi toprakta..

(bkz: kişinin kendi cenazesini düşünmesi)
james webb teleskobu.
çok geç fark ettiğim sorunsaldır. böcekler tarafından vicdansızca paylaşılacak dolaptaki bir et parçasından farksızız. hayattaki anlamımız ne yazık ki bu kadar basit. hayaller, fikirler, felsefe, gelecek kaygısı , sevmek , sevilmek, bir iz bırakmak çabası ve hatta önemsemek, ciddiye almak tüm bu yaşantıyı hepsi boşuna. yaşlı ya da genç hep apar topar bir şekilde girdiğimiz iki metrelik çukurun altında aynı paydada eşitleneceğiz. bazen 15 bazen 25 bazen 65... şimdi böyle düşününce neyin tasasındasınız?

elinizdekilerin kıymetini bilmeden incir çekirdeğinin hacmini doldurmayan sorunları geceler boyu düşünmeye devam.
-Bir şeyi o kadar uzun süre beklerken bir de bakmışsınız üzerinden yıllar geçtiği an.
- özellikle ataerkil aile yapısından geldiğimiz için daha dün bebeyken sizden 10 yaş büyük ablaniza su getir çay yap dediğiniz an.
doldur diye varsın zaten...

bardağa bakıp "sen ne kadar boşsun ey bardak" diye drama yapacağına, ya git içine birşeyler koy bir işe yarasın, ya da boş bardağı boş yere inceleme. hayat kendinden dolu gelse sana gerek kalmazdı zaten.