bugün

Bir sabah işinize gitmek için evden çıkarken, apartmandaki posta kutunuzda size özel yazılmış bir kart buluyorsunuz. Kartta, borsadaki A firmasının hisse senedi değerinin bir sonraki gün yükseleceği yazıyor. Ciddiye almıyorsunuz, geleceği bilecek halleri yok! Ancak ertesi gün meraktan bakıyorsunuz. Gerçekten de bahsettikleri hisse senedinin değeri yükselmiş. Tabii ki bu çok bir şey ifade etmiyor. Şanslı bir tahmin olmalı, o kadar…

Bir hafta sonra benzer bir kart daha gelmiş, bakıyorsunuz bunda da B firmasının hisse senedi değerinin bir sonraki gün azalacağı yazıyor. Ertesi gün kontrol ediyorsunuz, yine doğru! Fiyat, bahsettikleri gibi azalmış.

Bir hafta daha geçiyor ve başka bir kart sizi posta kutunuzda bekliyor. Bu sefer merakla açıp bakıyorsunuz ve C firmasıyla ilgili benzer bir kart var ve ertesi gün bu kartın da bir gün sonra ne olacağını tam olarak bildiğini görüyorsunuz.

Aklınız karışıyor, afallıyorsunuz. Ne olup bittiğini çözemiyorsunuz.
Birkaç gün sonra yine posta kutunuzda şöyle bir kart beliriyor:

Daha önceki fiyat analizi tahminlerimizin ne kadar isabetli olduğunu gördünüz. Eğer yatırım danışmanınız olmanız için kurumumuzla iletişime geçmek isterseniz lütfen şu telefon numarasını arayın.
Ne yaparsınız? Arar mısınız?

Peki ya bunun varsayımsal bir örnek olmadığını, ABD’de 30'lu ve 40'lı yıllarda cidden yaşanmış bir durum olduğunu söylesek?[1]

Gizemi aralayalım: ilk mektuplar, 10.000 kişiye gönderildi. ilk gönderilen binlerce kartın yarısının üzerinde A firmasının hisse senedi değerlerinin artacağı, diğer yarısında ise azalacağı yazıyordu. Sonuçta, haliyle, 5.000 kişiye gönderilen "tahmin" doğru çıktı. Bu 5.000 kişinin 2.500'üne B firmasının değerinin artacağı, diğer yarısına ise azalacağı yazıldı. Haliyle, yine, 2.500 kişininki doğru çıktı. Üçüncü tur sonunda da aynı işlem tekrar edildiğinde, toplamda tam 1.250 kişiye, üç tahminin üçü de tutan kart gönderilmiş oldu. Kendilerine daha sonra telefon numarası içeren bir kart daha atılan bu 1.250 kişilik grubun çoğu, yazılan numarayı anlaşma için aradı. Eğer yeni tahmini duymak istiyorlarsa, kendilerine yüklü miktarda para vermeleri gerekecekti; ama sonuçta kat kat fazlasını kazanacaklardı. Çünkü en nihayetinde bu büyük "deha" ile çalışıp, zengin olmamak mümkün müydü? Halbuki "deha", sadece istatistiği ve yeterince büyük bir kitleyi kullanarak, sahte bir bilgelik illüzyonu yaratıyordu.

Bu gibi durumlarda sezgisel ve açıkça yanlış düşüncemize yol açan şey, psikolojide bir mantıksal yanılgı (veya mantık safsatası) türü olarak ele alınan Hayatta Kalma Yanılgısı'dır.

II. Dünya Savaşı’nda Müttefikler, hasar alan uçaklarını inceleyip, en çok isabet alınan bölgelerin haritasını çıkardılar.. Böylece hasar alan bölgelere zırh güçlendirmesi yapmayı amaçlamışlardı. Ancak istatikçi Abraham Wald, hasar alan bölgelerin zırh ile güçlendirilmesine karşı çıktı. Çünkü gövde, kuyruk ve kanatları isabet alan uçaklar düşmeden geri dönebilmelerine rağmen, motor kısmı vurulan uçaklar geri dönememişlerdi. Yani geri dönen uçaklar zaten hayatta kalmıştı. Bu nedenle başarısız olanlar üzerinde çalışma yapılmalıydı. Ward, geri dönen uçakların isabet almayan bölgelerinde zırh güçlendirmesi yapılması gerektiğini savundu. Sonrasında ise Wald’ın önerdiği bölgelere güçlendirme yapıldı ve onun haklı olduğu görüldü.

Wald'ın uçaklar üzerinde uyguladığı işlemin benzerleri kolaylıkla insanlara uygulanabilir. Eğer hayattaysan, bugüne kadar seni yaralayan seylerin ölümcül olmadığındandır. O halde, ölümcül tehditlere karşı önlem almak en doğrusudur.
Bir örnek de sokak köpekleri ile ilgili. Köpeklerin yavruluktan itibaren yapılması gereken aşıları vardır.
45günlük olana kadar köpek yavrularına aşı yapılmaz. Anne sütünün içindeki antikorlar onu virüslerden korur. 45. gün karma aşı vurulur. 3. ayda kuduz aşısı vurulur. Bu arada 4-5 aşısı daha vardır. Tabii ki bunlar maliyettir. Özellikle şu ekonomik sıkıntı zamanında. Bazen kedi ya da köpek sahipleri ya da onların yakınları şöyle sorar: Sokak kedileri ya da köpekleri hiç aşı olmuyor. Onlar hasta olmuyor. Biz de vurdurmayalım, boşuna masraf yapmayalım. Sonuçta sokaktaki hayvana bir şey olmuyorsa bizimkine de olmaz.

işte burada "hayatta kalma yanılgısı" devreye giriyor. Aslında biz sadece hastalanmayan ve hayatta kalan köpekleri görüyoruz. Belki bizim gördüklerimiz, hastalanan ve ölen köpeklerin onda biri. Ama onlar bizim gözümüzün önünde olmadıklarından sanki tüm köpekler hiç hasta olmuyor ve ölmüyor yanılgısına düşüyoruz.

Velhasıl aşı konusu ciddi bir konu ihmale gelmez.
şimdi mesela Allah'a inanıyorum. ben, babam, kardeşim hayatta olduğumuz için şükrediyorum. sahip olduklarımız için de şükrediyorum. elim, ayağım, kolum,bacağım tuttuğu için de şükrediyorum.
ancak mutlu değilim.
istediğim zaman flört edemediğim ve seks yapamadığım bir ülkede yaşıyorum. alkole sürekli zam geliyor. yazın ortasında aptal bir geniz akıntısı ve bitmeyen öksürük yüzünden tatil planlarım mahvoluyor, alkol alamıyorum, çok sevdiğim cola' dan içemiyorum soğuk soğuk. tuttuğum takım heyecanını kaybetmiş görünüyor. sürekli karşıma çıkan ve zerre kadar sevmediğim matematik dersi yüzünden istediğim bölümü okuyamadım. istediğim işi yapamayacağım. sevmediğim bir bölümde okuyorum. dünyayı dolaşmak istiyorum ama istemenin tuzak olduğunu öğrendim, kapana kısılmış hissediyor ve bu kapandan çıkamamaktan korkuyorum.
ayrıca obsesif kompulsif bozukluk ve major depresyon hastasıyım, çok çabuk sinirleniyorum, kalbim artık dayanamamaya başladı. kardeşim ameliyat olabilir ve bir de kafam oraya takılı... ne yapacağımı, ne düşüneceğimi, nasıl hissedeceğimi şaşırdım. zaten hep depresif bir anda donup kalmış bir kafam var yıllardır. ama ağlayıp içimi dökemiyorum.
yani evet, Allah'a inanıyor ve her şey için şükrediyorum ama hayallerimi gerçekleştiremediğim, istediklerimi tam olarak yapamadığım bu hayat için memnun olduğumu söyleyemem. bunları yazarken bile kalbim yanıyormuş gibi hissediyorum. ölmekten korkuyorum. bu durumla dalga geçen insanlar olduğunu görünce daha çok sinirleniyorum.
bir günahım olduysa affola ama Allah'ım canımı alacaksa babam hayattayken almasın. o acıyı yaşamasını istemiyorum. kendimden vazgeçiyorum ve çok bir şey istemiyorum. duy sesimi Allah'ım, yaşayıp hayallerimi gerçekleştirmeme izin verirsen çok sevinirim ama en azından ricam canımı babam hayattayken almaman olacaktır. en azından bunun için yalvarıyorum.
Hayatta kalmak zor değil. Sadece şans ve koşul meselesi. Elimizden gelen dikkat ve temkinli yaşamak. Zarar görmemesini istediğimiz şey ne ise; tedbirli davranırız. Hasar alan bedenler yaşamını belki sürdürebilir; ancak istisnası ruhumuzdur. Maddi bir hasar söz konusu değildir; fakat bedensel deformasyondan daha fazla yaşamların sonlanmasına yol açabilir.