bugün

ben uzaktayken;
araba geliyordu.
yola bir adam koştu.
ardından bir kadın koştu.
kadın adamı tuttu yoldan kaldırıma doğru çekti.
araba geçti.

ben yakındayken;
adamın çocuk olduğunu anladım.
sakallarının kesilmediğinden uzaktan normal bir adam gibi durduğunu.
kadının annesi olduğunu.
çocuğun zeka geriliği olduğunu.
hava alması için çocuğunu dışarıya çıkardığını.

ben uzaktayken;
onların hayatının hep böyle olduğunu.

fark ettim, yola koşanlar, onları tutanlar...
tutanlar birgün göçüp gidecek de;
kim çekecek yollardan onları...
adam yaşındaki çocuklar !
otobüste en önde bir gazi oturuyor, tek bacağı yok. güneydoğu'da askerliği sırasında kaybettiğini söylüyor ve sonradan adam akıllı gözlerimin dolmasına sebep olan ve tüylerimi diken diken eden lafı söylüyor:

"rahatız abi çok şükür, tek devlet, tek millet, tek bacak"
cumartesi günü temizlik yapmak.
son sigarayı tersten yakmak. ağlayasım gelir sözlük.
hergün gece dersten bıkmış şekilde eve koşarken 15 yaşındaki çocuğun apartmanı sildiğini görmek. her ay bana havadan gelen parayı -yettiremiyorum diye tepinirken- onun her gece bütün apartmanı silerek kazandığını öğrenmek.
(bkz: sevgilinin siktir git demesi)
bir apartman bodrumundan henüz 2 günlükken ağlarken alıp, fikrini aldığım her veterinerin annesiz yaşaması imkansız demesine rağmen yaşatıp büyüttüğüm, şimdilerde 1.5 aylık olan kedimi severken bugün, aşşağıda hamile bir kedi dikkatimi çekti. içinde küçük küçük canlar taşıyordu ve sokaktaydı, belki de anne trafik kazasında bebekleri de açlıktan ölecekler, sırf ağlarken seslerine kulak asmayan insanlar yüzünden, sırf hayvanları candan saymayan insanlar yüzünden. her ne kadar "ben elimden geleni yaptım" diye vicdanımı rahatlatmak istesemde, böyle insanların etrafımda konuşlanmış olması belki de küçük bir detay ama içimi burktu evet.

peki ya çeşmede barınakta mama götürdüğünde sadece ve sadece ilgi için üstüne atlayıp sana ulaşmaya çalışan 2000 köpek? ve ya hem terkedilmiş hem de doğuştan ayağı olmayan 2 aylık bir köpek yavrusunun onca köpek arasından ayağını yaladığını fark etmek?

hayvanlar hayatın, günlük yaşamın çok ufak detayları ve benim feci halde içimi burkuyor sözlük.
Paragöz arkadaşın otobüse para harcamamak için bütün yolu tek başına yürümesi. valla çocuğa acıdım parası var ama zeka yok.
inkar ve red arasında dolaşan insanların etrafınızda çoğalmasıyla oluşan detaylar.
(bkz: recep tayyip erdoğan)
detay gibi görünmese de:

odada beslenen muhabbet kuşunun dışardaki öten kuşlarla ötüşmesi, iletişim kurma çabası.
annemin en sevdiğim yemekleri yaptığı günün akşamına tıka basa yer ve sonra da erisin diye türk kahvesiyle sodamı içerdim. yine öyle bir yemeğin ardından aç kalan insanlar geldi aklıma. ne o yemeğin keyfi kalmıştı ne de başka bir şey.
ailemden cok uzaklarda olmak, birisi hastalandiginda onun yaninda olamamak, destek cikamamak.
ilköğretim 7. sınıfa giderken başımdan geçmiş hala aklımdan geçmemiş bir anıdır. çok sevdiğim bir kız vardı.
öyle sevmek ki düşününce uçmak, uçunca sonsuz olmak...
neyse asıl meseleye gelelim. sabah okula gitmiştim. fena kar yağmıştı. pencereden okulun önüne bakıyordum.
sevdiğim gelecekti. sırf onu göreyim diye erken giderdim okula. pencereden gözüktü birden aklım düşmüştü yerinden.
birden arkadşlardan biri geldi ve okul iki gün tatil dedi. kar çok yağmış müdür yardımcısı söylemiş herkes evine gitsin.
karanlık oldu aklım birden iki gün onu göremeyecektim. ve pencereden geri dönüp evine gidişini izledim onun.
burda apaçık bir yanlış vardı kabullenemiyordum onu iki gün göremeyeceğimi. müdür yardımcısının odasına gittim.
dedim ki hocam ben arkadşlarımı toplasam bahçedeki karları temizlesek okul tatil olmasa olur mu?
saflık işte hoca çok gülmüştü. sonra dediki biz belirlemiyoruz vali belirliyor kar tatilini.
bende çıktım okuldan eve gidiyordum. ev okulun hemen dibinde. ama hiçbir kısa mesafeyi yürümemiştim bu kadar uzun sürede.
zaman ilaçtır diyorlar ya, gerçekten öyle. ama her bünye kabul etmiyor işte bu ilacı...
ben - yarın karne alacaksın. heyecanlı mısın bakalım?

8 yaşındaki kuzenim - yoooo. e-okuldan baktım ki notlarıma. *

ulan biz ertesi gün karne alacağımızda sabaha kadar heyecandan uyuyamazdık. gelişen teknoloji en çok bu çocukları etkiliyor. onlar artık çocuk gibi değiller. üzerinden geçen yılların ezikliğini taşıyan bezmiş birer insan gibiler..
arkadaşın hayati tehlikeyle hastaneye kaldırıldığını 20 gün sonra öğrenmek. hala da çok kötü durumda olduğunu bilmek, tedavisiyle ilgili neler yapılacağının bilinmemesi. şokla birlikte ağlanması.
(bkz: harçlık vereceği zaman ölü taklidi yapan baba)
(bkz: babalar günü)
son sigarayı tersten yakmak. hadi beyaz filtre olsa eyvallah camel dı bide.
namaz kılmak için ezan saatini huşu içinde beklerken, aynı zamanda metresinin işten çıkmasını bekleyen adamı görmek. metresi daha öncelerden çok iyi bir kız olduğunu bilip, paranın esiri olduğunu öğrenmek.*
içinde bulunduğunuz arkadaş grubundaki insan sayısı tek sayı ise, grupta sıkıntı olur. biri her zaman dışarıda kalır, çoğunlukla da bu siz olursunuz.
askerdim, acemi birliğine teslim olalı henüz 20 gün kadar olmuştu, günün son içtiması alınmış ve bir sonraki günün hazırlıklarının yapılması için tanınan serbest zaman dilimi başlamıştı, bu zamanı fırsat bilerek aileme telefon açmak istedim, en kuytu köşede kalan telefon kulübesine doğru yürümeye başladım. telefon kulübesine yaklaştıkça hıçkıra hıçkıra ağlayan birinin sesi geliyordu kulaklarıma, kulübenin yanına geldiğimde sırtını duvara yaslamış, yerde oturan bir asker gördüm. hıçkıra hıçkıra ağlayan oydu, önce kararsız kaldım bir şey sorup sormama konusunda biraz fikir yürütmeye çalıştım, belki ailesini özlemiştir yada ne bileyim annesinin ağlamaklı sesine dayanamamıştır falan diye ama öylesine bir ağlamaydı ki bu dayanamadım. hemen yanı başına oturup; hayırdır devrem kötü bir şey mi oldu ? önce sustu anlatmak istemedi ben; bak eğer aileni özlediysen takma kafana hepimiz aynı durumdayız hiç birimizin ana babası yanımızda değil diye teselli etmeye çalışırken, yok devrem o değil diye başladı anlatmaya '' 3-4 gün önce param bitti, babama söyledim göndereceğini söyledi dün postaneye gittim param gelmemiş bende durumu komutana anlattım komutanda arkadaşlardan birer ikişer lira para toplayıp bana verdi. çok zoruma gitti be devrem deyip sustu. daha sonra kalkıp ben artık gideyim daha botları boyamadım dedi ve bölük binasının yolunu tuttu. ardından ben evime telefon açtım biraz hal hatır sorma olayından sonra az önce yaşadıklarımın da etkisiyle boğazım düğümlendi anneme; hadi anne benim artık gitmem lazım, geç kalırsam kızarlar deyip telefonu kapattım, kendimi zor tutuyordum ahizeyi kapatırken birazdan salya sümüğe karışacak olan gözyaşımın ilk damlası yanaklarımdan süzülmeye başlamıştı bile.
(bkz: çamaşır makinesinin camından görülen cep telefonu)
görsel
güncel Önemli Başlıklar