bugün

bir tanecik ders yüzünden koskoca bir eğitim hayatının seyrinin değişmesidir.
Senin karnın tokken aç insanları görmektir. Kışın sıcacık elbiseler ile sarıp sarmalanmışken üzerinde tek kat ince bir kıyafetle sokaklarda kalan kişiyi görmektir. Sen şımarıklık yaparak önünde bulunan onca çeşit yemeğe Burun kıvırırken kuru ekmeği en lezzetli yemek gibi yiyen birilerini görmektir.

Bu benimle ilgili kısım; Son olarak bir sokuk kağıt parçası yüzünden yılların hiçe sayılmasıdır. ( içimde kalmasın araya atıyım dedim).
kapı zilinin yanlış basılması.
karşıdan karşıya benimle birlikte bak ben de insanlaştım der gibi geçen sokak hayvanları son zamanlarda çok dikkatimi çekiyor. bana önce sağa sonra sola sonra tekrar sola öğretilirken onların neslinden kim bilir kaç tanesi kaza kurbanı oldu da öğrendiler diyorum kendi kendime. sonra aklıma sokakta yaşayan insanlar geliyor, yanlarından geçip gidiyorum ve günlük koşuşturmam arasında umrumda bile olmuyorlar. hayatın en acı detaylarından biri benim vicdanım.
dün derste hoca kızlarını anlattı,
onlarla izlediği kısa filmde "baba"nın gittiğini ve çocukların ağlayarak kendisine sarıldığını falan mutlulukla anlattı.
ama nasıl coşkulu anlattı size tarif edemem.
ardından "özlediniz mi babanızı" dedi,
ben de sevmiyorum toplum içinde babamın öldüğünü belli etmeyi,
ya da belli etmemek için özel çaba sarf ettiğimin belli olmasını falan.
kafamı çevirdim uzaklara baktım gözlerim doldu,
gece içtim ağladım zırladım falan ne bileyim içim burkuldu.
Çok küçüktüm. Hatırlayabildiğim babamın çok borcu vardı. Para yetmiyordu. Babam bir gün çalışırken kafesinden kaçmış bir muhabbet kuşu buluyor. Uzun süre uğraşıyor yakalamak için. En sonunda yakalayıp eve getiriyor. Satıp üç kuruş para kazanmak için.

Tabi kuş ölüyor. Çocuk aklımla kuşun yerde yatan ölüsünü de, babamın yüzündeki umutsuzluk ifadesini de asla unutmam...
Yaklaşık Üç yıl evveldi, kaybettik bedia teyzeyi. 96 yaşında bir çınar, kimseye yük olmadan sessizce aramızdan ayrılıverdi... çocukluk arkadaşlarımın babaanneleriydi bedia teyze. beraber büyümüştüm onlarla. ilk arkadaşım, dostum, kardeşim kadar yakın kimselerdi. anne ve babaları çalıştığı dönemlerde evde onlara bakar, yetmezmiş gibi benim ve abilerimin de zırıltısını çekerdi. bir kez bile biz çocuklara kızdığını, rahatsız olduğunu görmemişimdir. atatürk'ü gördüğü anı her defasında gözlerinin içi parlayarak anlatışını, ömrüm boyunca yediğim en leziz içli köftelerini ve vefatından bir yıl öncesine kadar her kış ördüğü o güzel patiklerini asla unutamam. tanıdığım en hamarat ve zarif kadınlardan biriydi... babaları felç geçirince iyice huysuz ve çekilmez bir insan olmuştu. onun bu tavırlarına rağmen hiç şikayet etmeden kendisine hizmet eden anneleri 2005 yılında kanser oldu ve altı ay içinde vefat etti. bir yıl geçmişti ki bu kez de babalarını kaybettiler. o yaşına rağmen neredeyse 7 yıl boyunca o iki kardeşle kalmaya, onların yemeğini, temizliğini ve ev işlerini yapmaya devam etti bedia teyze. Yavaş yavaş güçten düşmeye ve hastalanmaya başladı. fenalaştı. önce hastaneye kaldırdılar, daha sonra durumun umutsuz olduğunu ve çok fazla yaşamayacağını söyledikleri için hastaneden aldılar. kendisi de son zamanlarını yaşadığının farkında gibiydi; hastanede değil de evinde ölmek istediğini söylüyordu... Annem odama geldi. bedia teyzenin yanından geliyordu. son anlarını yaşıyor ve senin adını sayıklıyor dedi. vefat etmeden evvel onu görmemi çok istemişti. neden bilmiyorum çocukluğumdan beri beni çok severdi. ne vakit görse hakkımda güzel şeyler söyler, bana dualar ederdi... yanına gittiğimde adımı sayıklıyordu. gözleri pek iyi seçemediğinden iyice yaklaşıp ellerinden sıkıca tuttum. buz gibiydiler. öptüm onları ve geldiğimi söyledim. sağ elini yüzümde gezdirdi ve ardından beni çok şaşırtan o cümleyi söyleyiverdi: "ben ölüyorum yavrum, hakkını helal et bana..." ne söyleyeceğimi bilemedim o an. önce sustum, sonra bir kez daha öptüm ellerinden ve asıl sen helal et teyzeciğim deyiverdim... hızlı hızlı soluk alışı birden yavaşlamıştı. biraz rahatlamış gibiydi. komşu teyzelerden biri kızıyla beraber başında bekleyip kuran okumaya devam etmişlerdi; eve döndüm. Bir saat kadar sonra annem yanıma geldi. yanaklarından süzülen birkaç damla yaş ile sanki duvarların bile duymasını istemezcesine fısıldadı: "teyze'yi kaybettik oğlum..." o gece ruyamda gördüm onu. zil çalıyor ve kapıyı açıyordum. karşımdaydı! bunun gerçek olmadığının farkında olmama rağmen uyanmamak için direniyordum. yine çekine çekine benden bir şey isteyeceğini düşündüm. fakat uzun bir süre hiçbir kelime dökülmedi dudaklarından. gözlerinin içi gülüyordu. kendi kapısına doğru döndü ve tam kapatırken şunları söyledi: "ben çok iyiyim burada, beni sakın unutma..." cenazeden bir gün sonraydı. çocukların evindeydik. halaları evi toparlayıp temizlerken biz de ona yardım ediyorduk. Babaannesinin kıyafetlerinin olduğu dolabı boşaltırken yanına giden büyük torun dayanamadı ve dur dedi: "hala dur, hepsini atma sakın. benim için iki parça kıyafetini sakla babaannemin; ara sıra gelip kokusunu içime çekmek istiyorum..." sustuk ve ağladık; söyleyecek başka bir şey kalmamıştı çünkü bu cümle sonrasında... umarım ruyamda gördüğüm gibi huzur içinde uyuyordur şu an mezarında. Nurlar içinde yatsın...
Bugün sokakta gördüğüm soğuktan donarak ölmüş bir kedi yavrusu.

Sabahtan beri içime oturdu. Yani yem ve su vermiyoruz, gördüğümüz yerde kovalıyoruz tamam ama bari kışın şu apartman kapılarını açık bırakalım ne olacak yani?

insanlar, her şey kendileri için yaratılmış edasıyla her şeyi berbat ettiler!
istanbul da yaşadığım halde18 yaşına kadar denize girememiş olmam..
ilk defa halamın günübirlik olarak götürdüğü şile de girdim denize.
ilk tatilime 21 yaşında harçlığım çıksın diye çalıştığım bir işte, patronumuzun bizi “aferin cocuklar kotayı tutturdunuz” diyerek kampa götürmesiyle çıktım.
Aradan 5 sene geçti.. şimdi ise tüm bu yaşanmamışlıkların acısını çıkarırcasına senede 2 kere yurtdışı en az 3 kere de yurtiçi tatili yapıyorum.

Bu şimdi hava mı basmak istemiş diye düşenenlere Not: Tabiki tatilim düşündüğünüz gibi büyük meblalara ve çok uzun sürelere mal olmuyor. En uzun tatilim bu sene yazın tek başıma gittiğim 17 günlük balkan turum oldu ki balkanlar çok çok ucuz zaten.. Ayrıca canım kardeşim uçak biletini önceden alıp taksit yaptırırsan, gittiğin ülkerler de de “nasılda yatmadan yatmaya otele gidicem, büyük paralar vermeye gerek yok” diye düşünürsen sen de gidersin kıps kıps.
görsel
Hiç biriniz aşık olduğu kişi ile evlenemeyecek yada size aşık biri ile.
turkiye hicbir zaman eskisi gibi olmayacak.
tam teog a gidecekken patlama oldu.
çocukluğumuzda buğday alıp değirmende öğütüp kara ekmek yapıp yediğimiz günler.
o zamanlar beyaz ekmekle helva hastalara götürülen yiyecek
''falanca beyaz ekmekle helvayı yemedi çok ağır hasta yaşamaz'' denilen günler.
o zamanlar kara ekmek fukaralık belirtisiydi
şimdi zenginlik belirtisi oldu.
suriyelilerin rezidansta yaşadığı memleketimizde biz ay sonu nasıl gelir düşünüyoruz.
sokak çocuklarının açlıktan sürünürken, mankenlerin gereksiz yere fazla para kazanması.
iki sayfa sınav sorusu hazırlayıp kaydet'e basacakken okulda elektriğin gitmesi. Elimde yazıcam, yazmıyorum.
feridun düzağaç'ın veciz dizelerinde dile getirdiği üzere

"Gecenin bir yarısı son sigarama dökülür çayım."
Soğuktan ağlamaklı olduğum, atkı bere ne varsa üstüme geçirdiğim şu günlerde, o yağan yağmura rağmen üst geçitte flüt çalıp para dilenmek zorunda bırakılan çocukların varlığı.

Yani bilmiyorum gerçekten. keşke elden bir şey gelse...
görsel
Hiçbir şey karanlık bir odada,
Siyah bir kedi aramak kadar zor değildir.
Hele odada siyah bir kedi yoksa... Konfiçyüs...
Bundan daha buruk bir detay var mıdır ki...?
4 milyar yaşındaki dünyada akp dönemine denk gelmek.
Şu saate gece diyorum ben.
Ve cezmi ersöz'den gelen şu lafla sabaha nasıl varsam bilemem...

''madem ki yokluğumla daha mutlusun, o halde yokluk, benim bu aşk için büründüğüm son kimlik olsun.''

iç burkar yokluk...
bir sürü evsiz, annesiz, babasız çocuklar var. çocuk derken bile insanın içi bir kötü oluyor.
zenginler yatarken fakirlerin çalışması.
fakirler ihtiyaçlarını düşünürken
zenginlerin, kendi isteklerini düşünmesi.

ama dünyanın kuralı bu. herkese farklı bir imtihan var.