bugün

ay başı itibarı ile hesabıma yatan maaş aynı gün bitti. gelecek aya daha 1 ay var sözlük.
sizleri gördüğünde, kafasını aşağıya indirip kaçan ve masum ifade takınan köpek.

hayata dair düşünüp iç burkarsınız.
bugün dükkana babama yardım etmeye gittim öğlen, biraz zaman geçti kapının önünde beklerken yan dükkanda ki abi geldi ee uguruntohumu ne zaman istiyosunuz kızı dedi. ne diyorsun abi ne kızı ne alaka filan dedim. oda anlattı işte babam anlatmış ona da önceden olayı bizim oğlanın okul bitsin nasipse bursaya gidip kızımızı isteyecegiz hazırlık yapıyorum filan demiş. başımdan aşağı kaynar su döküldü be sözlük içime birşey oturdu dünya dar geldi o an ayrıldık biz abi dedim direk içeri girdim. ulan sevinmiş lan babam söylemiş adama hazırlık filan yapıyoruz demiş be baba sen varya adamın dibisin hiçbir zaman bunu okumasan da sen benim kahramanımsın lan.
bazı çocuklar babasına ipad aldırabilmek için ağlıyorken, bazılarının hayali sadece karnını doyurabilmek olması.
Tam yemeğe başlarken ekmeğin bittiğini farketmek.
Kızmak eylemi de bir sevgi belirtisidir. insan sevdiğine kızar.
Baska kentlere gidiyor oluşum.
Mide bulantısına karşı alınan ilacın bulantıyı daha da arttırması.
borç ödemek için çalışmak.
evet sanırım bu hayatta bir insanın başına gelebilecek en sikko şey.
sevmediğiniz işlerde, girmemeniz gereken borçların altına girdiğiniz için çalışmak zorunda kalıyorsuuz.
halbuki karnınızın doyacağı kadar yiyebilecek ve sığınacak kadar bir eve sahip olmanızın yeteceği halde...
velhasıl kelam,
insan kendini köleleştiren ilginç bir yaratık.
12 ay taksitle kölelik...
çok acayip.
Yaşlı ve kimsesiz birisini görmezden gelmek.
Birilerinin size muhtac olmasidir acik ve net.
olmasını istediğiniz şeylerin olmaması. sürekli aklınızdaki '' keşkeler '' neden böyle olmadı gibi düşünceler.
14 şubatta bu başlığın full çekmesi. detay içeride.
sevilen kızın orospu ruhlu birisi çıkması çok fenadır.
dün "kısır" denen milli yiyeceği fazla kaçırmış olmaktır. acısı az diye üzerine ilaveten bol baharat eklemektir. bununla da kalmayıp o cin biber denilen müthiş bitkinin turşu kavanozunu yarılamaktır.

eeeee mi? eee si; hemoroidim ulan bennnn. oooooooyyyyyy.
kaybedilen amcayi bir daha goremeyecek, sohbet edemeyecek olmak. 'keske daha cok vakit gecirseydim, keske daha cok yaninda olabilseydim, keske, keske iste... aah, canim amcam oyle ozledim ki seni. hersey ayni aslinda, degisen hic bir sey yok. herkes devam ediyor hayatina . tek sen yoksun. aah...
görsel

simitleri yere döküldüğü için ağlayan kardeşimizle, babası 100 bin euroluk tekne aldığı için ağlayan kardeşimizi aynı karede görmek.

ikisi de suçlu değil. 13 yaşındaki çocuklar masumdur.

ama ne bileyim. hayat pek de adil olmuyor bazen.
Sobanın üzerine tüküren, mandalina kabuğu koyan, fındık kavuran, pazar akşamları banyodan sonra arkasında uyuyan bi nesil vardı lan, sâhi nerede onlar ?
Küçükken bize hep "misafir" gelirdi. Sobanın üzerine konulan çay, kış akşamları sıcacık muhabbetin eşliğinde demlenirdi. Ben halı kenarındaki şeritlerde kırmızı arabamla püsküle kadar hız denemesi yaparken; babam beni yanına çağırır, sessizce "Oğlum git ayakkabıları güzelce diz" derdi. Hemen kapıya koşar, özenle bütün ayakkabıları dizerdim. Şimdi büyüdüm, artık ne öyle misafir, ne soba üzerinde demlenen çay, ne de misafirlerin ökçesine basılmış rugan ayakkabıları kaldı. Misafirlerin ayakkabılarını dizen çocuklar olarak çok şanslıyız bence.
bazıları kar yağmasını beklerken bazılarının sokakta hayatta kalma çabası.
Sabahın köründe alarmı durmadan erteleyip zar zor kalktıktan sonra halıya mal mal gözünü dikiyosun ya, gün içinde en çok hiçbirşey düşünemediğin o 2-3 dakikalık dilimi seviyorum lan, dert yok tasa yok, ohh mis..
bir kadını seversin 8 sene.
o sana son 3 yılda bir kere ismini söyler.
çünkü hastadir.

edit: alzheimer hastası.
bundan sonra her şey çok farklı olacak deyip eski hayata geri dönmek... halbuki yepyeni bir sayfa yastığın soğuk tarafının uykuyu devamlı kıldığı gibi yaşamayı devamlı kılabilirdi. ama biz yastığın sıcak tarafında uyumaya devam ediyoruz. çünkü ne o uykunun ortasında yastık çevirecek mecal kaldı, ne de yastığın öbür tarafını deneyecek cesaret. tek umudumuzsa tarihin tekerrür etmemesi...
bugün bi kafeye oturdum. çay içip etrafı seyrediyordum. canım sıkkındı ama öyle böyle değil... bi adam yaklaştı yanıma çekine çekine. mahcup hem de nasıl... halinden, görünümünden dilenci sandım. iyi bir şey yapayım kendimi iyi hissedeyim diye cüzdanımı aramaya koyuldum çantada. telaşla konuşmaya başladı:

- ben dilenci değilim kız kardeşim. Sincan'a gidip bir arkadaşımı bulmam lazım ama otobüs param yok. sadece otobüs parasına ihtiyacım var. ondan bilet parası alıp Hatay'a gideceğim, karım çocuklarım bombalarla öldürüldü, ben evde değildim, ne yapacağımı bilemedim Türkiye'ye geldim. Suriye'ye dönmek istiyorum, ben de orda ölürüm olsun bitsin.

gözleri doldu adamın. arap olmasam Arapçadan bu kadar iyi anlamasam ne olurdu bilmiyorum ama benim de gözlerim doldu. hatta ben içime içime hıçkırdım. gururu daha fazla incinmesin diye otobüs bileti alabileceği kadarını verip allah büyüktür sen sabret abi dedim arapça. beni anladı ama sözlerim onu iyi hissettirmeye yetti mi bilmem... savaştan kaçan, sırtında dağ gibi yükü kalbinde derin yaraları olan herkese dilenci, hırsız, pislik muamelesi yapan herkesten nefret ediyorum. esas pislik sizsiniz. esas hırsız esas dilenci esas iğrenilesi olan sizsiniz. ya ben... ya lan... neyse bir şey demiyorum daha fazla... dememeliyim...
(bkz: açlık) hayatta dayanılmayan en keskin gerçek hala açlıktan ölen insanlardır. Geri kalanlar bu mesele üzerine kurgulanır. Insanlar hep kendi acılarını en büyüğü sanarlar. Yanılgıdır.