bugün

1992/2002 yılları arasında yayımlanmış ve her ay bir kavramı konu edinerek türkiye'de çok önemli bir boşluğu doldurmuş dergidir. hayalet gemi'de öyküleri yayımlanan bazı yazarlar daha sonradan burada yayımladıkları çalışmaları bir kitapta toplayarak yollarına devam etmişlerdir. sahaflara geldiği gibi tükenen derginin pek çok sayısını aşağıdaki linkden de yükleyip okumanız mümkün.

http://www.hayaletgemi.com

(bkz: murat gülsoy)
Hayalet Gemi (2002) (bkz: Ghost Ship)
başka bir dünya olduğuna yemin edebileceğiniz o açık denizlerin gecesinden çıkıp gelen hayalet geminin sisli şehir caddelerinde, köy mezarlıklarının tarlalarla kesiştiği boşluklarda, çocuk parklarında ve kurgusu boşalmış luna parklarda, sandalyeleri ters çevrilmiş meyhanelerde, okuyucuları çoktan yok olmuş kütüphanelerin ıssız koridorlarında gezindiğini mutlaka birileri fısıldamıştır kulağınıza. hatta geceleyin birdenbire havlayan köpeklerin neden ürktüklerini o zaman hissetmişsinizdir. ya da tüm bunlar uyku ile uyanıklık arasında yaşanan türden bir hayal...
http://www.hayaletgemi.com
dergi bitti!

kitapların ve filmlerin sonunda eskiden 'son' diye yazarlardı. o zamanlar bunun nedenini hiç düşünmezdim. uzun zamandır hiç bir şeyin sonuna 'son' diye yazılmıyor. sanki artık hiç bir şeyin bittiğine inanmıyoruz. hiç bir şeyin sonunu görmek istemiyoruz. hayalet gemi'nin sonu, görmek istemediğimiz sonlardandı. ama belki de yeni başlangıçları mümkün kılmak için bazı şeylerin bittiğini kabullenmeliyiz. sonsuzluk kendi başına bir yanılsamadan başka ne ki... on yıl önce her şey bir yanılsama mı diye sormuştuk kendi cümlelerimizle. on yıl sonra yeniden soruyoruz... çünkü cevabı bulduğumuz yanılsamasına hiç kapılmadık, soru sormayı sürdürdük. sürdüreceğimize de inanıyorum ve bu sefer yazımın sonuna küçük çıpa yerine o meşum sözcüğü yazıyorum. son...

diyerek yayın hayatına son noktayı koyup giden müptelası olduğum hiç bir yayınını kaçırmadığım tekrar yayına geçmesini ümit ettiğim okunası, takip edilesi dergi.
çok iyi bir tematik dergiydi bir dönem..
kapakları harika olan bir dönemin kavramlar üzerine yazı yazmanın ve düşünmenin güzelliğini gösteren dergisi.
korkunç olmaktan ziyade gülünç olan bir film...
http://www.radikal.com.tr...p?ek=ktp&haberno=6360
saçma bir korku filmi en çekilir yeri sonudur onu da dayanıp izleyebilirseniz.
kedi kesen satanistlerin televizyonlara konu olduğu dönemde akmar'a bir baskın düzenlenir ve polisin satanist dergi sınıfına soktuğu dergiler toplanır. büyük bir talihsizlikle bu dergilerin içine hayalet gemi de karışmıştır.

akşam reha muhtar şov haberde duyurulur dergi isimleri: x, y, hayalet, gemi... hayalet gemi'yi ayrı iki dergi sanarak okumuştur reha muhtar. bunun üzerine murat gülsoy show tv'nin tekzip yayınlamasını ister ama bu yanlış okuma sonucu o tekzip de yayınlanamaz.

ali kırca siyaset meydanı'nda satanizm konusunu işleyeceği sıra "mağdurlar" olarak yayına çıkmaları için murat gülsoy'u davet eder. ama haliyle kabul etmez bunu usta yazar.

ve sonunda siyaset meydanı'nın bir entellektüel konuğu hayalet gemi'nin başına gelenleri anlatır, onu savunur. "türkiye'nin çok kaliteli bir müzik dergisi" olduğunu söyler.

şimdi gelin çıkın işin içinden. neresinden tutarsanız ayrı bir trajikomik durum. bu, kaliteli öykü dergisi hayalet gemi'nin başına gelen bir hadise.
aynı adlı sitesinden neredeyse tüm sayılarını indirip okuyabilirsiniz...
bilmemkaç yaşında gecenin bir vakti izlediğinizde altınıza sıçmanıza sebebiyet verebilecek film. dandik birşeydi ama bir sahnesi vardı ki hala hatırlayınca ürperirim.
konusu ve senaryosu yaratıcı, sunumu kötü bir gerilim filmi.
ama bir sahnesi vardı ki gözlerimin yuvalarından çıkıp geri girmelerine sebep olmuştur.
+ güvertedeki yolcuların tek telle 2'ye ayrılması. lay lay lom die dans ederken... *
hayallerin denizinde ilerleyen bir hayalet gemi...kimsenin farkedemediği bir hayali imge, kimsenin göremediği hayali bir yolcu ve kimsenin sevemeyeceği yapayalnız bir hayaletin hayalet gemisi...
90'larda çok önemli bir boşluğu doldurmuş olan alacalı bir gemi. tayfası ve kaptanı ile birlikte dinlenmeye değer, kalbe dokunur sayısız öykü yarattı, sayısız okyanustan kimi zaman yara bere, kimi zamansa güle oynaya geçti ve en sonunda da derin bir dinlenmeye çekildi. hala yerini doldurabilmiş bir dergi çıkmış değil. bir ara düşe yazma bunu başarabilcek gibiydi ama o da çabuk pes etti.
gerisi bi moka benzemese de; ilk sahneyle kalanını kotarmış film.
şok edici sahnesi için;

http://www.facebook.com/h...v=104863043846&ref=nf
(bkz: mary celeste)
sisli bir günde, bakınca insanda havada asılı durduğu hissi uyandıran gemi görüntüsüdür.
ilk sahnesi ve esrarın aydınlandığı aşağıdaki sahnesiyle akıllarda yer eden film. Ah bir de aradaki hikaye tutarlı, heyecanlı ve mantıklı olsaydı ne film ortaya çıkacakmış ama dersiniz. Bu sahneler bile B sınıfı kötü bir korku filmi olmaktan kurtaramamış.

http://www.youtube.com/watch?v=9KlV4SSGXWo
yayınına son vermesi ülkemiz dergiciliği için ve edebi ortamı için kayıp olan hoş konseptli bir dergi (idi).
her rastladığımda tekrar izlediğim film. evet, daha mükemmel olabilirmiş ama kesinlikle çok akıcı bir film. hangi korku filmi en nihayetinde çok ama çok tutarlı? bunu beğenen, yetimhane (the orphanage) filmini de beğendi.
çocukken sinemanın son seansında gittiğim filmdir. sinemayla evin arasını nasıl koşarak geçtiğimi bir ben bilirim.
herkesin aklında dans pistindeki insanların iple ortadan ayrıldığı sahne ile klişeleşip yer eden film.
abartısız söylüyorum birçok kişi için bu film o sahneden ibarettir:
-moruk hayalet gemi'yi izledin mi?
+şu insanların iple ortadan bölündüğü film değil mi?
-aynen aynen.
Çocukluğun korkulu rüyasıydı. Birtane kapağı vardı. Kafataslı falan. Çok korkmuştum zamanında. Zaman ne çabuk geçiyor.