bugün

doksan kişiydik biz o gün
aç, susuz, uykusuz
nasır tutmuş ayaklarla
yürüyorduk kaygusuz

sis, çamur, kanla, terle
üzerindeydik bulutların
ayrım hanke yaylası'nda
yeşerirken umutlarım

soğuk namlular elimizde
yürüyorken dağlara
şehitlerden selam geldi
savaşan tüm sağlara

uzaklarım yakınlaştı
inancımla, davamla
uyan hanke geliyorum
heybetimle, havamla..

(bkz: şehit tümgeneral aydoğan aydın)

edit: alttaki entryi görmemiştim. yazar arkadaş da benden önce aynı şiiri paylaşmış. gerçekten mutluluk verici.
Hep susadığında
O
Kendi çölündedir.

Özdemir asaf
geceyi yudumluyorum
akciğerlerime nüfuz ediyor katranı
her sancıda bir adım daha yaklaşıyorum
her türküde senden birşeyler buluyorum

ellerim titriyor soguktan
ruzgar kanıma işlemiş
yıldızları kokluyorum
senden bir his arıyorum

farzı mishal hayallerimizi diyorum
gokyuzune sunmuşsundur sende
belki bir ümit seyrediyorum bulutları
içtiğim her damla suda sana ihanet ediyorum

yalanlarını okşuyorum hani
saclarını okşadığım gibi
kaburgalarım sızıyor gozlerim kan çanağı
boğazımdan bir düğüm fışkırıyor haykırıyor adını

damarlarım yeşilleniyor
hani o güzel yüzüne rastlayınca
goncası buğu buğu oluyor güllerin
su yorgun yürekle rastlaşınca

sessizliğini özlüyorum
hani darıldığında bana
öpmek istiyorum sesini
kahkahalarında saklı o hırçın nefesini

çaresizliği dost ediniyorum yüreğime
yalnızlık,kirpiklermdeki damlalar misali
dudaklarımı kurutuyor
bir öpüş yeter diyorum yüreğinden

tam kestirip atıveriyorum cizgili defterimden
yine çıkıveriyorsun gözlerimden
neyse diyorum boşver
boşverişlerime de nüfuz etmişsin
bittim diyorum
bitiyorum.
Yar yar!
Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar
Değirmen misali döner başım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın
Tel tel çözülüp kalmışım.
Yar yar
Canımın çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var.

Bedri Rahmi Eyüboğlu.
Uyan ey gönül aşk sarhoşluğundan,
giden gelmiyor anla artık kalk yatağından.
ismet özel jazz.
gafil, hangi üç asır, hangi asır,
tuna ezelden türk diyarıdır.
bilinen tarih söylememiş bunu,
kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
dinleyin sesini doğan tarihin,
aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak.
yaşanan tarihi gömüp doğru tarihe gidin.
asya'nın ortasında oğuz oğulları,
avrupa' nın alpler' inde oğuz torunları,
doğudan çıkan biz, batıda yine biz;
nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz.
hep insanlar kendini bilseler,
bilinir o zaman ki hep biriz.
türk sadece bir milletin adı değil
türk bütün adamların birliğidir.
ey birbirine diş bileyen yığınlar!
ey yığın yığın insan gafletleri!
yırtılsın gökteki gafletten perde,
hakikat nerede?

mustafa kemal atatürk
çılgar

oralar yazın mı hala, güpgüzel.
gayri şarapsadım ben, istanbulsadım.
kuşladıysa gözlerimi bir sakar tavan
sensiz günlerimi çarçur etmek içindir
ama pörsümüş, gül bitine karmış bir sarı
siner külçelenir ta evimde barkımda.
pelit acısından yavuz bir özlem kiri.
yu canım usulcacık.
sen bunca umudumun çılgarı
göğü maviltir bir kırlangıç yakamoz
balıklar debreşir suda.

sakıncasız
bir kuş tüyüne deyip de berelenmeden
bir güz yelinde örselenmeden hiç
çayırın acı yeşillerine uğramaksızın
hırpalanmadan günışığında
papatya kokularıyla ırgalanmadan
sen yine orda mısın demeden.
sen hala
sen hala gel demeden
geliyorum ben sana.

metin eloğlu
Kapatiyordu gozlerini
Pembelesmis kirpikleri
Goz bebekleri
Cocuklugumu animsatiyordu
oysa ki elleri
Parmaklari
Ve tum bedeni
Kus tuyu yastigim kadar
Huzur vericiydi
Ah kokusu..
Soludugumda birde
Cektigimde en derinime
Damarlarimdan fiskirirdi
cicekler ve cicekler
Pembe..
Pespembe..
Kelebekler mavi
masmavi
Kelebekler..
Ucusurlardi ellerinde
Ellerin
Mis kokulu
Pamuk beyazı..
Peki Ya ses tonun?
Gitarimdan sahi..
Pek de sessiz
Gulumserken
Dislerinin ardina
Saklanan
dilin
Kipkirmizi..
Sevdigini soyleyen
Bana
Evet bana..
Sahi ya kac damla gecti?
Sen
Opmeyeli beni
Toprak kokulu
Gozlerinle..
Turuncu tupturuncu
Portakal kokulu
Saclarin..
Tel tel
batissalardi kalbime
Siyah simsiyah
Kokusmus
Yuregime..
Gidisinden ote
Sonbahar gidisinden,ote
Akitan mavi delicesine
Masmavi..
umutlarimi
Agirtmazdi gozlerimi
Iste sensiz ben
Oyle birsey..
sen ve sen ve sen
Sizler
Yani sana diyorum.m
iste durun!
Ben geldim
Ve
Gidecegim!
Ama bir dakika?
Yanimda
Takip bir koluma
sallana
sallana
Onu da
Goturecegim!
if you're happy and you know it,
then your face will surely show it.
if you're happy and you know it,
clap your hands.
Ben acılar denizinde boğulmuşum
işitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını
Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni
Duyarım yosunların benim için ağladıklarını

Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime
Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını
Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle
Bütün gemiler söndürmüş ışıklarını

Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma
Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek
Baksana;herkes içime dökmüş artıklarını

Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa
Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse
Yılların içimde bıraktıklarını...

ümit yaşar oğuzcan
artık demir almak günü gelmişse zamandan
meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.

rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

biçare gönüller! ne giden son gemidir bu!
hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden,
bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.
yahya kemal beyatlı
istanbul'da elimi kaldırdım

Biraz içkiliydim, biraz sevdalı, biraz da minareli
Geleni geçeni durdurdum
Bakın dedim bakın gökyüzü nasıl eskimemiş
Bir de şu martılara bakın nasıl alıngan martılar
istanbul'da en ince minarede
Beş tane gözüm vardı mavi

istanbul'da gözümün birini söndürdüm
Balıkların yarısı yok oldu gitti
Hiçbir balığın kuyruğu yok kör oldum
Ben bir zamanlar yelpazeli kadınlar görürdüm
Evlerinde kocalarında uykularında
Yarı yarıya saç yarı yarıya dudak
Nasıl sıcak olurlardı düşünürdüm

istanbul'da Divanyolu'nda denizin orda
Bütün milleti başıma topladım
Herkes bir şeyler söyledi kendine göre

Bir kadın döktüre döktüre susuyordu
Yaklaştım yanına elini tuttum.
Bak dedim martılar ne kadar alıngan
işte tam bu sırada saat beşi vurdu."

Cemal Süreya
........
Bir tek aşk yoktur acıya garketmesin
Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara
Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda
Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da
Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin
Mutlu aşk yoktur ama,
Böyledir ikimizin aşkı da.

Louis ARAGON
yevmimizin ahvalini en hakiki surette telaffuz eden üstad necip fazılın şu satırlarıdır;

Kutsal kitaptır fuhuş;
Ahlâk, okunmaz roman.
Tarih, kontra gerçeğe;
Hürriyet hakka düşman.
`Millete kasdedenin
ismi milli kahraman.`
Yere batsın bu dünya,
Bu dünyadan hayr uman!
Genç adam, at yorganı!
Sana haram, uyuman!
Aman, efendim aman!
Efendim, aman, aman!
"her şeyden biraz kalır"
diyor birileri, çoğulluk haklılıktır.
kavanozda biraz kahve,
kutuda biraz ekmek,
insanda biraz acı.
Şöyle sessizce ölüp gitmeliyim 
Bir yaz gecesi Gülhane parkında. 
Şu hazin ömrü tamam etmeliyim... 

Geç saatlere kadar oturduğum, 
Denize bakan bir sırasında 
Kırık dökük hatıralar arasında. 

Ne vasiyet, ne uzun boylu veda 
Ölümüme hiç kimsenin aklı ermesin 
Gözlerim birdenbire kapanıversin. 

Ne kimseye borcum, ne alacağım 
Ne birikmiş beş on kuruş cebimde. 
Ne kimseyi sevindirmiş, ne üzmüş olacağım.

Ne gazetelerde ne de radyoda 
Ölümüm kimseye dert olmamalı. 
Kim tanır zaten beni dünyada. 

insanlar hergünkü gibi şen şakrak 
Tabutum Merkez Efendiye giderken 
Üç beş kişinin omzunda gıcırdayarak 

Birkaç kişi başlarını eğsinler, 
Sonra ardımdan bakıp acıyarak; 
-Bir garip ölmüş desinler...

(bkz: turgut uyar)
Agathe, uçtuğu var mı ruhunun arasıra,
Büyülü, mavi, derin ve ışıl ışıl yanan
Bambaşka denizlere, bambaşka semalara,
Şu kahrolası şehrin simsiyah havasından?
Agathe, uçtuğu var mı ruhunun arasıra?

Hey trenler, vapurlar beni burdan götürün!
Ne var gözyaşlarından çamurlar yuğuracak?
Arasıra der mi ki Agathe'ın ruhu, üzgün,
"Nedametten, azaptan ve ıstıraptan uzak
Hey trenler, vapurlar, beni burdan götürün."

Ne kadar uzaktasın ey mis kokulu cennet,
Ey, sadece sevincin, aşkın ürperdiği yer,
Ey her ruhun içinde bulunduğu saf şehvet,
Ey bir ömür boyunca gönül verilen şeyler!
Ne kadar uzaktasın ey mis kokulu cennet!

Ah o yeşil cenneti, çocuksu sevdaların,
O koşuşlar, şarkılar, o demetler, buseler,
inildeyen kemanlar arkasında sırtların,
Akşam, korkuluklarda şarap dolu kâseler,
- Âh o yeşil cenneti çocuksu sevdaların!

O bilinmez zevklerin yüzdüğü mâsum belde?
Çok daha uzakta mı yoksa Çin'den, Maçin'den?
Beyhude bir arzu mu inildeyen dillerde,
Canlanan bir hayal mi billûr sesler içinden,
O bilinmez zevklerin yüzdüğü mâsum belde?

(bkz: charles baudelaire)
...
Körsem,
Senden gayrısına yoksam,
Bozuksam.
Birine kalbini açmaya gör, canını acıtmak için fırsat kollarmış meğer..
Ey hüzünlü ruhum.
ihtiyar budala.
Kanının kanatlarında hırçın bir kıvılcım yanardı,
Umudun mahmuzu yavaşça dokunsa şaha kalkardın.
Ey şimdi her adımda derin derin soluyan hasta
işe yaramaz beygir
Uzan olduğun yere dayanmasını bil.
Sönmeyen yanı var mı dünyanın...

Ruhum, acılarını örtün.
Ağır mermer tabutlarda uyanacak zamandır.
Yenilmiş yaralar içindesin kocamış bunak
Artık ne kavganın tadı
ne de aşkın dinmeyen fırtınası ulaşmaz sularına.
Elveda kavalın türküsü
Flütün iççekici elveda
Somurtkan ve karanlık kapılarımı çalmayın artık
Ey hazların derinliği duyumların ateşi elveda..

Ruhum sevgili baharının bitti.
O çılgın kokuların tükendiği zamandır..
Ayaklarımın altında yusyuvarlak dönüyor dünya
ıssız dağların karlı ağzında donmuş bir yolcu derinlere kayıyor
Geçmişin titreyen eli sazdan örülmüş rüzgarlı kulübesi
Gerek yok sığınmaya
Ey her solukta gövdemi yutan zamanın muazzam ürperişi
Ruhum dünyanın çığlarını çağır.
Seni sarıp döne döne götürecektir zaman.

Charles Baudelaire
Bir kuş uçuyor,
Bir çiçek dalından kopuyor,
Bir çakıl taşı denizde sekiyor,
Dut ağacı meyvelerini döküyor,
Toprak yol, tozu dumana katıyor,
Tahta kapı, sövesinden kopayazıyor.
Kalbim çarpıyor,
içim içime sığmıyor,
Sen geldin diye deliriyorum!

Tüm zamanlarımı seni beklemek için değerlendiriyorum.
Bir saniye boş vaktim yok.
Şimdi içeri girsen, hazırlıksız yakalayamazsın beni.
Hazırım, seni bekliyorum.
Bana ördüğün kazağım sırtımda…
Atkım boynumda…
Yaz kış çıkartamıyorum…
Gelirde görürsün diye, bîtamam bekliyorum.
Dışarıda bir çıt çıksa, kapının ardında bitiyorum.

Biliyorum, vakitsiz zamanlarda iş çevirmeye bayılırsın.
Kışın, denize ayağını sokmaya…
Yazın, boğazlı çizmelerini giymeye…
Baharda somurtup durmaya…
Bayılırsın biliyorum.
Terslik sen de mi; ben de mi… bilemiyorum.
Çok meraklısı da değilim zaten…
Ben sadece seni seviyorum.
Ne tersliğe, ne de kim de olduğuna aldırmıyorum.
Benim canımı acıtan…
içimi bunaltan…
Beni kederden kudurtan…
Yanımda olmayışın şu an!
Telefona bakıyorum, çalmıyor.
Mutfaktaysan “bir su getir” diye bağırıyorum.
Su içmekliğim yok… seni sınıyorum.
insan günde elli bardak su içemez ya!
Hastayım biliyor musun?
Bilsen yanımda olurdun, şüphem yok.
Yalancıktan hastalanayım diyorum…
Gelesin diye bir ateş çıksın benden…
ince hastalığa tutulmuş gibi öksüreyim…
Elimi karnıma tutup ağlayayım istiyorum.
Sonra vazgeçiyorum… Çocukça şeyleri sevmezsin sen…
Zaten biliyorum; bir evde bir kişi şımarır…
Bizim evin şımarığı sensin.

Peki, ben ne olacağım?
Hastalanmak, şımarmak, seni sıkmak yok.
Peki, ben ne olacağım?
Kapı beklemekten, mutfak kollamaktan, telefon kurcalamaktan korkuyorum.
Aslında seni kaybetmekten korkuyorum.
Benden nefret ettiklerini anladığım en yakın arkadaşlarım…
Bekleme diyorlar!
Bakar mısın, seni beklememeliymişim!
Gelmeyecekmişsin çünkü. Boş laf!
Sen beni ebediyen terk edebilir misin?
içinde kocaman bir boşluk olmaz mı o zaman?
Anlamıyorlar işte bütün bunları, beni sevmediklerini yeni anladığım en yakın arkadaşlarım.
Ama sende bunca zamandır bir telefon olsa açsaydın ne olurdu?
Kızgınsız biliyorum, beni cezalandırıyorsun.
Ancak bu kadar yeter, ben dersimi aldım.
Bundan sonrası beni öldürmeye girer.
Arkamızdan dedikodu ediyorlar biliyor musun?
Güya sen başka biriyle delicesine sevişiyormuşsun!
Dedikoduları azdırma çabuk dön.
içim sızlıyor, yalan olduğunu bildiğim halde…
Yine kızma bana, yalan da insanın içini acıtabilir.
Gel yanıma, geç karşıma, “yok öyle şey” de bana.
Sana inanmaya yazgılıyım ben, meraklanma.

Ortalıkta benim için, “bu kız uğruna kafayı yedi” diyorlarmış, aldırma.
Kafayı yemedim ya, bu aralar gelsen hiç fena olmaz.
Bir kuş uçuyor,
Bir çiçek dalından kopuyor,
Bir çakıl taşı denizde sekiyor,
Ben sensin sanıyorum.
Millet beni deli sanıyor.
Bu aralar gelsen hiç fena olmaz.

irfan Gürkan Çelebi
Sahibinden satılık
Hasarlı
Bir Hayat
1958 model
Kaçıncı el olduğu bilinmiyor
Bana geldiğinde bundan beterdi
Yedirdim içirdim giydirdim
Alkolle çalışır- ÖTV hariç
Sırtında şişe taşımaktan beli büküldü
Ha, bir de egzoz niyetine cigara içer
Kanserli
Bir de ülser
Tekerleri laçka, benden söylemesi
Memleketin bütün yollarında
Bunun yazısı var

Sahibinden satılık
Markası silik, okunmuyor
Antika niyetine
Ama niye
içi temiz olmasa dağlarda bırakırdım
Bir kötülüğünü görmedim, yalan olur
Ama bir hayrını da
içi temiz dedim ya, has deri kaplama
Amerikalı değil, sanki dünya kırması
Uçurumdan atarım, üstüme kayıtlı
Devlet malına zarar vermekten filan
Korktum açıkçası

Üçe beşe bakmam
Hasarlı bir Hayat- 1958 model
Sahibinden satılık
Alacaksan
Al, artık...

Ahmet erhan.
Maviye
Maviye çalar gözlerin,
Yangın mavisine
Rüzgarda asi,
Körsem,
Senden gayrısına yoksam,
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık...

itten aç,
Yılandan çıplak,
Vurgun ve bela
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
ille de ille
Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N'olur gel,
Ay karanlık...

Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cıgaramdan yanar.
Alnım öperler,
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gecede ölesim tutmuş,
Etme gel,
Ay karanlık...


Ahmed ARiF
Bak! işte gizleri yaşamın, işte mutluluk
Gülümsüyor bir kapı aralığından
Ellerimizi uzatsak tutabiliriz belki
şimdi ya da hiç bir zaman

Unuttuğum bir şarkı mı? neydi o
çok eskilerde düşmezdi ağzımdan
Birlikte yine söyleyebiliriz belki
şimdi ya da hiç bir zaman

Gülen bir çocuk vardı yıllarca önce
Düşleriyle bulutlar üstünde yaşayan
Belki bir kez daha yaşarız o günleri
şimdi ya da hiç bir zaman

Nasıl da yandı bir anda. Görüyor musun?
Dev ağaçlarıyla o içimizdeki orman
Yanmamış bir yer buluruz belki, ararsak
şimdi ya da hiç bir zaman

Kişi sımsıkı sarılıyor bulduklarına
Umutların bir rüzgarla savrulduğu an
Yine de bir şeyler kurtarabiliriz belki
şimdi ya da hiç bir zaman

Her şey bize biz kadar yabancı artık
Giderek yitiyor zaman içinde insan
Oysa ki, çağları aşabiliriz birlikte, gel
şimdi ya da hiç bir zaman

ümit yaşar oğuzcan