bugün

radikal iki, doğu-batı, birikim, toplum ve bilim'de bazı bazı yazısı çıkar. yumuşak geçişlerle demokrasiden hegemonyaya, küreselleşmeden oryantalizme dek bir dizi alanda top koşturur, ab güzellemeleri yapar. hadi liberal solcudur diyelim iyi niyetle.
(bkz: liberallik demokratlik ve turkiye)
29 mayıs 2007'de radikal'de yayınlanan 'türkiye merkezini arıyor' başlıklı yazının sahibi.

bahsi geçen yazı için:
"DYP ve ANAP'ın Demokrat Parti çatısı altında birleşmesinden sonra, nihayet CHP ve DSP 22 Temmuz 2007 genel seçimine "güç birliği" içinde katılma kararı aldı. Böylece, merkez sağ ve merkez solda uzun yıllardan beri beklenen birleşme olasılığı, "gerçekleşebilir bir olasılığa" dönüşme sürecine girmiş oldu. Bununla birlikte, biraz da zorlama ile oluşan bu birleşmelerin nereye kadar uzun süreli ve kalıcı olabilecekleri; daha da önemlisi, kısa dönemde de 22 Temmuz 2007 genel seçiminde ne derece başarı kazanabilecekleri, hâlâ yanıt bekleyen sorular.
Merkez sol bağlamında bu sorulara yanıt vermek için, biraz da şeytanın avukatlığını yaparak, sormamız gereken esas sorunun, merkez solun bugün için güçlü partisi CHP'nin bugüne kadar çok tartıştığımız "ne derecede bir sosyal demokrat niteliğe/kimliğe sahip olduğu" sorusu değil; aksine "CHP-merkez ilişkisi" ya da daha somut olarak "CHP'nin nereye kadar bir merkez partisi olma kapasitesinde ve niyetinde olduğu" sorusudur diye düşünüyorum. Bugün bu soru dünden daha da önemli bir nitelik kazanıyor, çünkü bir taraftan son döneme damgasını vuran cumhuriyet mitingleri, diğer taraftan da 22 Temmuz 2007 genel seçiminin mevcut antidemokratik siyasi partiler yasası ve yüzde 10 ülke barajı temelinde yapılması, yaklaşık 1987 genel seçiminden bu yana tartışılan ama çözülemeyen "merkez sorununu" bir kere daha siyasetin göbeğine oturtuyor.

Türkiye ve merkez sorunu
Cumhuriyet mitingleri, toplumun endişelerini, korkularını ve taleplerini gösteri yoluyla seslendirmesini içermeleri bağlamında olumlu görülmesi gereken toplumsal olgulardır. Daha önce bu mitingler üzerine Radikal iki'de çıkan yazılarımda vurguladığım gibi, özellikle miting sahnelerinde yapılan konuşmaların ve atılan sloganların içerikleri içinde de, bu mitinglerin kültürel kimlik temelinde iki ya da üç karşıt siyasal ve toplumsal kampa ayrışmış bir Türkiye tablosunun ortaya çıkmasına katkı vermek ya da neden olmak riskini de taşıdıklarının altını çizmeliyiz. Bu nedenle de, bu mitinglerin taleplerini, endişelerini ve korkularını toplumsal kutuplaşmaya neden olmayacak bir şekilde siyasi alana taşıyacak siyasi aktörlere gereksinimiz var. Bu mitingler, bu anlamda, başta merkez sol ve sonra merkez sağ partilere yaptıkları "Birleşin" çağrısıyla, "merkez sorununu"da siyasetin odağına yerleştirdiler. Fakat, Türkiye'deki antidemokratik siyasi partiler yasası ve yüzde 10 ülke barajı, çok ciddi bir temsil, meşruiyet ve yönetebilirlik sorunu yarattığı için, 22 Temmuz 2007 genel seçimlerinin nereye kadar merkez sorununu çözeceği şüpheli. Cumhuriyet mitingleriyle siyasetin odağına bir kere daha yerleşen merkez sorunu, hem seçim döneminde, hem de, benim öngörüm içinde, seçimin hemen sonrasından başlayan dönem içinde, Türkiye'nin temel tartışma noktalarından biri ve kalıcı çözüm bulması gereken sorunlarının da başında gelmeye devam edecek.
Bu bağlamda şu önermeyi yapabiliriz: Eğer Türkiye toplumu, çoğulcu yapısı içinde, "farklılıklar arası bir birlikteliğe" gereksinim duyuyorsa ve eğer Türkiye'nin iyi yönetimi ve siyasal istikrarı farklılıklar arası birlikteliği kapsayan, kucaklayan ve temsil eden bir siyasi merkezin varlığını ve işlerliğini gerekli kılıyorsa, o zaman yapılması gereken ve siyasi alanın güçlü kitle partilerinden beklenen, "merkez partisi" olmaları, bu temelde hareket etmeleri ve topluma yaklaşmalarıdır. Bir toplumda siyasi merkezin varlığından ve istikrar yaratacak işlerliğinden ancak, siyasi alanın güçlü partileri "merkez ve kitle partisi" olarak hareket ettikleri zaman, dolayısıyla merkezi tanımlama ve
merkeze anlam verme kapasitelerini güçlendirdikleri zaman söz edebiliriz.

CHP ve merkez-sol
3 Kasım 2002 genel seçimi sonucunda kullanılan oyların yaklaşık yüzde 35'i ile yüzde 65'lik bir parlamento çoğunluğunu elde eden AKP, bugüne kadar kendisini "muhafazakâr demokrat" kimliğe sahip bir "merkez sağ" partisi olarak topluma sundu. Fakat, bugün geldiğimiz noktada, AKP'nin kendisini topluma, muhafazakâr demokrat kimliğe sahip merkez sağ partisi olarak sunmasında ciddi sorunlar olduğunu görüyoruz. Cumhuriyet mitinglerine geniş katılım bize toplumun AKP algılamasında ciddi sorunlar olduğunu gösterdi. AKP'nin nereye kadar merkez sağ, nereye kadar "Milli Görüşü" temsil eden bir parti soruları hâlâ toplum içinde net bir yanıt bulamamış gözüküyor. Bu nedenle, AKP'nin 22 Temmuz 2007 seçimlerinde temel stratejilerinden biri de, merkez sağ kimliğini toplum içinde güçlendirecek bir milletvekili vitrinini ve siyasi söylemi topluma sunmak olacak.
Aynı şekilde, CHP içinde 22 Temmuz 2007 genel seçimi ve seçim sonrası dönem, merkez sorusu bağlamında çok önemli bir sınav olacaktır. Cumhuriyet mitinglerindeki kitlelerin ve kamuoyunun zorlamaları sonucunda "seçimlerde güç birliği" kararı alan CHP ve DSP, toplumun kendilerinden beklentisini biraz olsun karşılamış oldular. Alınan karar toplum ve kamuoyu içinde çok olumlu karşılandı. Ama esas soru hâlâ yanıtsız: "Nereye kadar ve ne derecede CHP-DSP güç birliği, özellikle de CHP; 22 Temmuz 2007 genel seçiminde ve seçim sonrası dönemde Türkiye'nin kültürel çoğulcu yapısını içeren, toplumun farklı kültürel kimliğe sahip kesimlerini kucaklayacak ve bu kesimlerin sorunlarına, taleplerine yanıt olabilecek bir "merkez kitle partisi" olabilecek, bu niteliğiyle toplum içinde geniş kitleler tarafından algılanacak?"
Hem 3 Kasım 2002 genel seçiminden bugüne gösterdiği performans, dillendirdiği siyasi söylem ve kendisini siyasi alanda konumlandırdığı yer temelinde, hem de bu dönem içinde AKP'ye gösterdiği muhalefet anlayışı içinde, CHP'nin sosyal demokrat kimliği çok tartışıldı ve sorgulandı. Bu dönem içinde, haklı ve gerçekçi olarak, CHP'nin toplumdan giderek kopan, farklı toplumsal katmanların sorunlarını ve taleplerini kucaklamayan, başta yoksulluk, işsizlik ve bölgesel ekonomik dengesizlik gibi insani ve ekonomik kalkınma sorunlara çözüm olabilecek politikalar üzerinde enerjisini harcamayan, buna karşın da tüm AKP muhalefetini rejim-güvenlik ekseninde yapan hareket tarzı eleştirildi. 2002'yılından bugüne Radikal iki'de yazdığım yazıların çoğunda, ben de CHP yönetimini AKP'ye karşı güçlü, yapıcı, toplumsal sorunlara çözüm arayıcı ve Türkiye'yi daha iyi ve adaletli yönetme iddiasında olan muhalefet yapmaya davet ettim. Bu yazılar, değişen dünya içinde Türkiye'nin içinden geçtiği dönüşümün sosyal demokratik bir söyleme ve aktöre gereksinim duyduğunu öneriyor ve CHP'nin AKP'ye karşı geliştirdiği, sadece rejim-güvenlik ekseninde hareket eden siyasi muhalefet stratejisinin, yalnızca kendisi için değil, daha da önemlisi, Türkiye'nin iyi ve adaletli yönetimi için de doğru ve gerçekçi bir strateji olmadığını vurguluyordu. Yine bu yazılarda, toplumla organik bağını yukarıda sıraladığımız toplumsal sorunlara çözüm politikaları üretme temelinde kuran bir sosyal demokratik hareketin, hem Türkiye'yi AKP'den daha iyi, daha adaletli, daha demokratik yönetebileceğini, hem de 2007 genel seçiminde başarı şansının çok yüksek olacağını önermiştim.
Şüphesiz ki, CHP ile sosyal demokrasi arasındaki ilişki, tarihsel olarak ikircikli ve sorunlu bir ilişki. Ama 2002-2007 döneminde, özellikle 2005'ten bugüne CHP, sosyal demokrasiden tam anlamıyla kopma sürecine giren bir görüntü sergiledi. Bu dönem içinde CHP Türkiye'nin sorunlarına ve tartışmalarına, genelde, sırtını devlet-merkezciliğe dayayan, rejimi koruma söylemiyle, tepkici milliyetçi tonu yüksek, hatta bazı konularda Avrupa yeni-sağının "yabancı düşmanlığı söylemi"ni anıştıran bir tavırda yaklaştı. Bu tavır CHP'nin, örneğin Türkiye-AB tam üyelik ilişkileri, Irak işgali ve Kuzey Irak sorunu temelinde Türkiye-ABD güvenlik ilişkileri; ekonomik kalkınma temelinde Türkiye-küreselleşme ilişkileri, Kürt sorunu temelinde toplumsal barış, terör sorunu ve 301. madde ve Vakıflar temelinde Müslüman-olmayan azınlıklar sorunu üzerine, Türkiye'nin son dönemde yaptığı önemli tartışmalardaki konumunu belirledi. Bu tartışmalarda CHP, hep rejimi koruma adı altında ve devlet-merkezci bir eksende, güvenlik temelli bir anti-AKP muhalefeti yaptı. Fakat bunu yaparken de, kendisiyle farklı toplumsal kesimler arasındaki bağları büyük ölçüde kopardı. Sonuçta, CHP, özellikle 2005'ten bugüne geliştirdiği bu stratejiyle, belki AKP'yi siyasi alanda rejim sıkıntısı temelinde köşeye sıkıştırdı ve AKP'nin cumhurbaşkanlığı makamına sahip olmasını engelledi, ama giderek de merkez parti olma, başka bir deyişle, "siyasi merkeze anlam verme iddiasında olan bir kitle partisi" olma niteliğini kaybetti.
Bu nedenle, bugün temel soru, "CHP'nin, sosyal demokratik olup olmadığından önce, nereye kadar merkez ve kitle partisi olduğu; nereye kadar, kendi siyasi söylemi ve toplumla kurduğu bağ içinde, farklı kültürel kimlikteki toplumsal katmanları kucaklayabildiği, temsil ettiği; nereye kadar, bu katmanların taleplerini siyasal alana taşıma ve bu alanda çözme niyetinde olduğu" sorusudur. Bugün Türkiye'nin içinden geçtiği rejim sıkıntıları ve siyasi kaos içeren riskli, güvensiz, tehlikeli süreç, her şeyden önce merkez sağ ve sol partilerin birleşmeleri ve güç birliği yapmaları kadar, bu partilerin merkez iddiasında olan kitle partileri olarak hareket etmelerini gerektiriyor. Bu bağlamda, toplumun "sosyal demokrat olun" çağrılarına bugüne kadar kulak vermeyen CHP'nin bugün yapılan "merkez ve kitle partisi olma" çağrılarına kulak vermesini, Türkiye'nin geleceği, iyi, adaletli ve demokratik yönetimi için beklemeliyiz. Bu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak hepimizin hakkıdır diye düşünüyorum. Şüphesiz ki ideal olan, Türkiye'yi sosyal demokrat ve özgürlükçü sol bir eksende hareket eden siyasi merkeze oturtmaktır. "
hangi üniversite bünyesinde akademik hayatına devam ettiğini hatırlayamadığım;
herhangi bir görüşe büsbütün bağlı olmasa da, başta siyaset felsefesi olmak üzere muhtelif felsefe paradigmalarında açıkça bir sistem taraftarı ya da takipçisi olduğuna dair bir işaret vermese de, yani örneğin varoluşçu, özcü, marxist, hobbes ya da smith destekçisi olarak adlandırılamasa da, yine başta siyaset felsefesi ve toplumsal gelişim olmak üzre geniş bir yelpazede derin bilgi sahibi, olaylar, tarihsel gelişmeler ve düşünce sistemleri arasında dikkatli, doğru ve ölçülü bağlantı kurabilme kabiliyetine fazlasıyla sahip, başarılı bir akademisyen, yazar.

seçilmiş bir tarihsel dönemi ve mevzubahis tarihsel dönemde hüküm süren, sadece var olan ya da temelleri atılmakta olan bir ideolojiyi anlamak amaçlı okunabilecek sayılı akademisyenden biridir.

"solcu" olarak bahsedilse de, sol akademisyenler arasında en az, hatta fikrimce hiç sol karakteristiğinde özellik taşımayanlardandır. yani araştırma ve yazılarını sol ya da sağ desteği için değil de, sanki sadece irdelemek, incelemek, anlamak -ve belki bazen de anlatmak- amacıyla işliyor gibi gelir. zaten bu nokta bir ayrışımdır; yani eğer herhangi bir paradigmada -siyaset ve sağ-sol dahil- bir tarafa dahil görülebilir olsa idi, öncelikle anlamak için değil, anlatmak için uğraşıyor olması gerekir idi.
ULUDAĞ ÜNiVERSiTESi SOSYAL BiLiMLER SEMPOZYUMU'nda 14 aralık günü 13.15 de konusacak profesör.
odtü uluslararası ilişkiler kürsüsüne liberalizmi bulaştıran profesor. *
uludag ünv kamu yönetimi bölümü varken, sosyoloji bölümünün düzenlemiş oldugu Türkiye'nin yakın tarihinde siyasal iktidar dönüşümleri isimli sempozyuma * konuşmacı olarak katılacak prof.dür.
Türkiye ve radikal demokrasi isimli kitabı ders kitabı olarak önerilmiştir.Oldukça faydalı bir kitap olmuştur.
koç üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim görevlisi, sohbeti tatlı insan.
(bkz: #7246950)
akil adamlar izmir grubundan bir akademisyenmiş. açık öğretim kitaplarında da editörlüğü var. *
kendisini okulumda canlı dinleme fırsatı bulmuştum. siyaset bilimi ile içli dışlı olduğumdan makalelerini de okuduk az çok. biraz önce de fatih altaylı'nın programında kuzey ırak'taki referandum ve kürtlerle ilgili hayati tespitler yapıyordu. gerçekten iyi analizci. dersini almak isterdim.