lan ne pis sinemacılarmış arkadaş bu holivud camiasındakiler.. mantığımıza tecavüz ediyorlar yıllardır, hala da usanmadılar anasını satayım.

canlandır gözünde bu sahneyi hafız ya da bikaç tane, içinde seri katil barındıran, korku filmi getir aklına hemen, dediğimi anlayacaksın.. ne gördün? ne anımsıyosun? kurbanı yaldır yaldır kaçmasına rağmen hiç koşmayan, inandırıcılıktan uzak bi coolluğun pençesine düşmüş sayko bir herif var di mi şu an düşünce balonlarında? yaaa yaaa, katil dediğini böyle resmetmişler işte gulüm yaban ellerde..

kaçan adamda can korkusu var lan, boru değil anasını satayım.. sokakta peşimize uyuz bi it bile düştüğünde nasıl kaçtığımızı bilirsiniz, bir şey olur korkusu ile. kaldı ki bu katil .minakoyyim! kimse tutamaz, illegal dünya rekorları kırarız muhtemelen koşu alanında.. ama filmlerde öyle mi? değil.. adam kaçıyor katilden, koşuyor felam.. buraya kadar tamam, sorun yok.. lakin kamera katile döndüğünde o ne yapıyor? ya bi odaya giriyor yavaşça, ya da sinsi sinsi gülerek kurbanının peşinden yürüyor.. ne bi acele var ne bi telaş. sonunda da yakalayıp öldürüyor..

sinema anlayışınıza, gerçekçilik algılamanıza sokayım ben sizin lan manyaklar! böyle katil mi olur olm?
kendine çok güvenen "ben bunu havada karada yakalarım, gebertirim hacı" diye düşünen katildir. çünkü bilir ki illa o kaçan kurban bir şeye takılıp düşecektir hatta daha da fenası ayağını burkacaktır. dolayısıyla koşmaya kendini yormaya gerek görmez katil.
senaryoyu okumuştur.
(bkz: kaçabilirsin ama saklanamazsın)
kameranın önünde koşmayan katildir. oysa ki kamera kurbanı gösterirken o koşuyordur. yoksa nasıl yakalasın, nasıl öldürsün?
koşmuyordur çünkü korku filmlerinde arkasına bakarak koşan kızı kovalıyordur, nasılsa kız az ileride sağa sola takılıp düşecek, düştüğünde ise kalkmaya yeltenmeyecek çünkü mutlaka bileği burkulacak, katil nerede diye sağına soluna bakınırken saklanacak bir yer arayacak, sürüklenerek bir çalının altına girecek, katil tam önünden geçerken ise mutlaka hapşıracaktır.
koşmasına, boşuna efor sarfetmesine gerek yoktur. zaten senaryoya göre kestirme bir yoldan gidecek ve kurbanın karşısına zebellah gibi dikilecektir.
katil rolünü alması sebebiyle nasıl olsa birini öldüreceğinin bilincinde olan ve kendini kasmayan katildir.
(bkz: kaçan yorgun ölür)
katil olmanın verdiği ayrıcalıktır. eğer amaç o kurbansa onu nerede bulacağını çok iyi biliyordur kanımca.
eğer bir katille bir münasebetim olursa bu filmlerdeki gibi koşmayanından olmasını tercih ederim. çünkü öyle bir durumda ne filmlerdeki mal kurbanlar gibi ayağım takılır düşerim, ne 2-3 metrelik duvarlar beni dururabilir ne de elimde silah falan varsa bir kurşun sıkıp düştüğünde kaçar giderim. o yerdeki cisimlerin alayını tek tek elimle yerleştirmişim gibi aralarından slalom yaparak kaçarım. o 2-3 metrelik duvarları 100 metre engellide önüme koy o adam arkamda olduğu sürece aşarım. elimde bir silah varsa da önden bakınca arkasını görebileceğim kadar sıkarım. kısacası eğer bu adam koşmuyorsa ben her türlü bu adamdan kurtulurum.

hayır bunlarıda geçtim bir kere yeterli istek, motivasyon yok adamda. ben kaçıyorken bok paçalarımdan akıyor öyle tribe girmişim bu lavuk arkadan elinde orağıyla, bıçağıyla herneyse artık aheste aheste moda sahilde köpeğini dolaştırırmışçasına geliyor. sırıtıyo falan böyle yavşak yavşak. bir ciddiyet yok adamda, işini ciddiye almıyor. bir laubaliliktir almış başını gidiyor. zaten muhtemelen "holivuud filmlerindeki katilleri koruma ve yaşatma derneği" tarafından da yakında atılır bu söylemedi demeyin.

he birde bu katil bozuntusuna yakalanıp ölen dangalaklar var. onlar apayrı dünyaların insanları. lan adam arkanda yavaş yavaş yürüyor işte salak niye panik yapıyorsun adam gibi kaçsana. ayağı mayağı takılıyor düşüyor yere kalkması desen ananem gibi yarım saat. mal gibi boş bir eve giriyor gidiyor dolaba falan saklanıyor böyle artık çocukların bile yemeyeceği numaralar. arabaya biniyo 2 saat anahtarı bulamıyo heyecandan. hayır arabayla adamın arasında mesafe yaklasık 50-60 metre var ve adam o mesafeyi saatte 4 metreyle katediyor. bi panik yapmasa ben bile biliyorum artık anahtarın güneşlikte olduğunu. ama yok böyle bir gerilim bir panik içerisinde olunca tabi insan böğrüne yiyor ondan sonra bıçağı.
sniperdır.
kaçma gel buraya der birde. koca adımlı mutant şey.
koşan hemcinslerine göre daha da bir kişilik sahibidir. geri dönülüp eli ayağı öpülmeli, ben ettim sen etme diyerek gözüne girilmelidir. yok öyle üç kuruşa beş elma. o koskoca katil koşmuyorsa vardır bir bildiği, çıkmaz sokakta olduğunu, ayağındaki topkulu ayakkabının topuğunun çamura saplanacağını, ya da ne bileyim arabanın tekerlerine japon yapıştırıcısı sürüldüğünü falan bilir, bilmelidir. bilmeyen adamı katil yaparlarsa sıçayım öyle filme ben.

hava yağmurlu, kafasında yağmurluğun kapşonu, kulağında ipodu varsa çok da karizmatiktir. kirli sakallı ve saçları bir haftadır yıkanmamış, vıcık vıcık yağlıdır. yumurta pişirse antalya dolaylarında omlet falan yapar hani kafasında. yapışmadan. sarısı göz gibi duran bir çift yumurta olsa fena gitmezdi hani şimdi. yumurta dedim de, dokuz ısırıkta 3 tane kaynamış yumurtayı bitirebilen insanlar var mıdır hayatta diye hep merak eder dururum. hayat dedik ya hani, yine o malum dizeler geldi aklıma; hayat denilen şey dilimin ucunda. geçen gün bi kız gördüm, hani şu gothic ya da ne bileyim, emo falan dediklerinden. dilinde pearcing vardı, düşündüm, hiç sarmaz lan dilinde pearcing olan kızla frenchkiss yapmak. ya da yapmadım diye bana öyle geliyor. bu fransız ihtilalinin osmanlı iparatorluğunun sonunu hazırlamasına da ayar oluyorum ayrıca. ve şu kahrolası henry, ulan ne güzel adamdın arsenal da top koşturduğun zamanlar, maçlarını izlerdik canlı canlı, ntv den. hakem düdüğünü ağzına götürmeden daha baraj yerini almadan atardın freekickten gollerini, vay anasını satıyım derdik biz receple maç izlerken, türkiyede olsa döverler lan adamı. hayat, turkcell süper ligde bile zor be. hayat diyince yine ne geldi aklıma bak, ulan hayat ne tuhaf, vapurlar filan.