dünya alkışlıyor, ülkem yargılıyor....
dini inancı yüzünden yargılanan dünyaca ünlü sanatçımız. dünya tarafından kabul görmüş adamı böyle yargılamaya devam sonra vay efendim ülkede neden bilim ve sanat ilerlemiyor, beyin göçü var.

edit: noldu lan yobaz yediremedin mi ?
türkiye'nin cahil bir koyun sürüsüne sahip olduğunu gösteren kişi.

cidden 30-40 milyon evrilememiş canlıyla yaşıyoruz insan olamamışlar.
çıkartın çıkartın, biraz daha göklere çıkartın kendi kültürünüze hakaret eden dalkavukları. sanatına laf etmem ama meşhur bir öğreti var ya, karakter, 1.000 sayısının başındaki 1 gibidir; o yoksa hiçbir değeriniz yoktur. benim gözümde de öyledir fazıl say kişisi.
sanatçıdır. ne hikmet ki sanattan başka her şeyi icra ediyor, sonra da kalkıp mağdur edebiyatı okuyor, ey gidi fazıl ey!
buyrun efendim http://www.youtube.com/watch?v=3IyzqwijBDw
sanatçı aykırılığı ile gerçekleri patır patır söyleyen adam.

helal olsun her zaman böyle adamlar lazım bize. koyun gibi susan, çoban nere derse orya giden orda iki
tutam ot için yalananlar değil.
dev ses, usta yorumcu.
istanbul senfonisi süper. eline koluna sağlık.
arabeski kendi kültürü sanan dangalakların, "kültürüne hakaret ediyooooor" diye ağladığı büyük sanatçı. arabesk, 80 sonrası apolitikleştirilmeye çalışılan türk halkına empoze edilmiş, kaderci yaklaşımı benimsemiş uyduruk bir şeydir.
düşünmeyi bilmeyen dahası düşünmekten korkan insanlara ayna tuttuğu için onların oluşturduğu sürü ile bu sürüden nemalanan ve sürü üstünde iktidar kuranlarca, sürü nezninde yargılanan sanatçı. sanatçı olmak; böylesi sürü toplumlarında olduğu gibi; genel geçer değerlerin -ki bunlar da hakim iktidar tarafından belirlenmiştir- savunuculuğunu yaparak, rüzgar arkandan estiği zaman sözde özgürlük savunucusu olarak egonu ve ceplerini şişirmek değildir.
sanatçı, özgürlükten ve insandan yana olduğu için bu ülke topraklarında her zaman bedel ödettirilen insandır.
yoksa etnik kimliklerini dahi bir nemalanma aracı olarak kullanmak için hatırlayan, ama ahmet kaya çatal bıçak yağmuruna tutulurken seyirci kalan, rüzgar başka taraftan esince kendi kimliğini hatırlayan, bunun savunuculuğunu da kendi çıkarları için yapan adı bile kendine ait olmayan mahzun kırmızıgül türevleri gibi değildir.
bizim gibi ülkelerde sanatçı olmak yanında aydın olmayı da zorunlu kılmaktadır. yoksa dünya çapında yaptığın bestelerle, yazdığın senfonilerle ulaştığın sanatsal doruk, karanlık içinde deşeleyen ülkeni aydınlatmaya yetememektedir.

tarihte bunun çok örneği vardır.
ya salvador dali gibi sadece kendini düşünüp ülken dışında mutlu ve ünlü olursun.
ya da federico garcia lorca gibi ülkenden, özünden beslenip onu dünya çapında tanıtır, faşiszme ve karanlığa karşı savaşırsın...
ilkin de sanatçı ikincisinde ise aydın sanatçı olursun...
düşünceleri ve düşüncelerini aktarma yönüyle son derece sığ bir kişilik. söylediği sözler üzerinde düşünmek anlamsız çünkü hiçbir derinliği ve kalitesi olmayan sözler. dine karşı değil de ateizme karşı bu şekilde aşağılayıcı konuşmuş olsaydı, onu övenlerin önemli bir bölümü 180 derece ters yorumlayacaklardı.

herkesin inancı kendine, benim inancım da kendime. bu adam çıkıp benim inancıma saygısızlık yapıyorsa, bu onun düzeyi,bilgisi,cahilliğidir. ciddiye alınacak türden bir zat değil, he deyin geçin.

piyanistliği iyi mi evet iyi ama yabancı sanat forumlarına girdiğinizde görüldüğü gibi kesinlikle en beğenilenler ve seçilenler arasında değil, medya gazıyla ve abuk söylemleri kullanılarak reyting haberler yapıldığı için önemli biriymiş gibi algılatılıyor, hepsi bu.
günümüz türkiye'sinin hak etmediği büyük sanatçı.
burnunu piyanodan çok siyasete sokan , klasik müziği türk müziği diye yutturmaya çalışan , ateist , gündeme gelmek için , müjdat gezen ,

levent kırca , uğur dunda gibi ağır koministlerin kulandığı taktiği kullanan , türkiye'de kaç kişinin dinlediği mechul olan kişi.

bi git artık fazıl , ne oldu ?

tutmadımı giderim blöfü he .. burası türkiye konser verdiğin yabancı ülkelere benzemez.

tek iyi yanı ise , onların müziğini onlara satması. ( burada alkışı hak ediyor)
saygısızin önde gideni. saygıyı da haketmiyor haliyle. ülke icin kayıp degildir. siktir olup gitmekte özgürdür. bu adamın bu kadar götünü yaliyacagınıza yaptıgı saygısızlıgı kınayın. örgürlük demek bi başkasının inancını asagılamak demdk degildir. her istedigini soylemeyi inanca sallamayı kendinde hak görenlere ana avrat küfür hakkımı kullanmak abes olmaz heralde. onun ki hak da bizim ki degil mi?
bir insanın iyi piyanist olması onun her alanda iyi olduğu ya da olacağı anlamına gelmez, dahası böyle bir zorunluluğu da yoktur kanımca. ben piyanodan anlamam ama naçizane fikrimce dünyanın sayılı piyanistlerindendir şu an kendisi.
onun dışında siyaset ile ilgili yaptığı yorumların pek çoğu fazlasıyla klişe ve derinlikten çok uzak. ama nedense bizde böyle bir şey var belki dünyada da vardır bilmiyorum. bir insanın bir şeyine hayransak, her şeyine hayran olmak zorunda hissediyoruz kendimizi. sevdiğimiz futbolcuda da böyle, sevdiğimiz şarkıcıda da oyuncuda da...
fazıl say için de durum bu. iyi piyanist hatta çok çok iyi, virtüöz mertebesinde bir piyanist diye her söylediği şeyi doğru kabul eden bir kesim var.
insanları dinlediği müzikle yargılayıp vatan hainliği ile itham ettikten sonra dini inanışım yüzünden beni dışlıyorlar pis herifler diyen tutarlılık kumkuması. bakın gidiyorum, giderim ha, bak gidersem gelmem diyen ziya nın ** 2012 versiyonu. ikide bir gitmeyi ağzından düşürmediği "vatan"ını arabesk üzerinden kurtaran uçamayan süper kahraman.

"arabesk dinleyen vatan hainidir" diye sol tarafta başlık görse normalde hangi troll açmış lan bunu diye klişe laf sokmaları cebinden taşarak koşan tayfanın, fazıl say ın ağzından çıktığını duyduğunda "adam haklı beyler", "ya öyle demeyin adam piyano çalıyor ama" diye savunduğu insan fazıl say.

bana,* arkadaşlarıma, her ne kadar rakır fakır takılsa da eski sevgili deyince kaç kadeh kırıldıya koşan milyonlarca adamı vatan hainliği ile suçlamış saygısız herif. çünkü vatanperverlik iyi kötü uluslararası platformda bizi temsil edecekken ikide bir "ben bu ülkeye fazlayım, gidicem buralardan ya" gibi ülke lansmanlarıyla oluyor. bilemedik.

fazıl say ın gözümde değeri yok. bu tavırlarla gitsin ötede çalsın ne çalıyorsa. kültür mirası ilan edildiği halde yokluktan ölen ozan kaynıyor bu topraklar. "benim yalnız ve güzel ülkeme" diye ödül alan sanatçıları var. onun dil uzattığı şeylerin benim gözümdeki değeri bu entryi girdiren işte. sen kimsin ki bana vatan haini diyebiliyorsun? ne hakla? piyano değil de bağlama virtüözü olsaydı bu kadar peşinden gelinmezdi işte. bu da çaldığı enstrümanın çakma aydın tayfanın nezdinde değerinden kaynaklanıyor. yalan dünya.

nereye istersen git. kimse tutmuyor.
bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan insanların taarruzuna uğramış sanatçı.
hakkında atıp tutanların, onun hakkındaki yorumları arabesk ve hayyam dizelerinden ibaret; ha bir de arada iyi piyanist demişler.
tabii bir de hemen elitist yakıştırması gelmiş, hem fazıl say hem de onun sanatını sevenler, ona değer verenler için.

öncelikle fazıl say'ın babası ahmet say elitist değil aksine yoksulluğu da hapsi de görmüş, sol görüşlü bir aydındır. önce bir babasını araştırın, yetmezse ağaçlar çiçekteydi kitabını okuyun sonra gelin fazıl say'a. neymiş fazıl say halkı hor görüyormuş. herhalde halkı, anadolu insanını hor gördüğü için, içinde hem türkiye hem de insanlık aşkı olan nazım hikmet şiirlerinden nazım hikmet oratoryosu'nu besteledi. sivas'ta bazılarının ağzından salyalar akıtarak sözde, din adına yaktıkları insanlardan şair metin altıok için bestelediği metin altıok ağıtı erkan mumcu tarafından sansürlenince neredeydi bu güruh. metin altıok ve yine sivas'ta yakılan behçet aysan fazıl say'ın babasının yakın arkadaşları olduğundan çocukluk dönemi anılarında olan bu insanların sözde, din uğruna yakılmasına karşı öyle bir ağıt besteledi ki; bunun seslendirilişinde bu hoşgörü ülkesinin bakanı tarafından sansüre uğradı.
sonra ne oldu bu ülkede? sivas katilleri zaman aşımına uğradı, ha bir de çok şükür bu işde halloldu denildi. fazıl say'ın hayyam'dan paylaştığı rubai'ye fırtınaları koparanlar neden öldürülen insanlar hakkında ya da bu insanlık suçunun örtbas edilmesinde en azından islamiyet adına; islamiyetin bazı batılıların anlamak istediği gibi benden değilsen ölmelisin anlayışına dönüştürülmesine karşı çıkmadılar. bir de islamiyet de zorlama yoktur ilkesini de bilmiyorlar ki ben ateistim diyen birine kendi inançlarını zorla kabul ettirmeye çalışıyorlar. yoksa böyle davranmak, kutsallar üstünden insanları afyonlamak için mi gerekli.

neymiş fazıl say arabesk müziği eleştirdiği için elitistmiş. fazıl say'ın eleştirdiği şey tüm müzik kültürünün arabeske indirgenmesi. ve 1980 darbesinden sonra arabesk müziğin sosyolojik eşitsizliğe karşı, bireyin isyanını içe, kendine döndürmesiyle bu düzenin çok işine yaraması. fazıl say'ın eleştirdiği nokta türküyü, aşık veysel'i ve nicelerini değil sadece arabesk müziği her yerde dinlenir hale getirmek. bu fırsat eşitsizliğidir. bu bizim anadolu kültürüne yapılan büyük bir darbedir, ihanettir. fazıl say'ın karşı çıktığı budur. şimdiye kadar bundan nemalanan şarkıcıların hoşuna gitmemesi doğaldır. türküyü değil sadece arabesk müziği dinleyerek büyümüş bir insan kendi özünden koparılmıştır. ha hem türkü hem türk sanat müziği hem arabesk hem klasik müzik erişilebilir müzikler olur halk nezninde; sonra insan içinden istediğini seçer ya da hepsini farklı zamanlarda dinler. bunda hiçbir sorun yoktur. olay sadece tek bir müziğin haksız rekabet ile öne geçirilip; türkiye'yi ortadoğulaştırma sürecinin bir parçası yapmaktır. arabesk şarkıcıları hem kasetlerle, hem yeşilçam filmleriyle baş tacı edilirken, nice anadolu aşığı açlık ve sefalet içinde yaşamış ve ölmüştür.dahası yakın çevresinde bağlama çalan söyleyen birileri olmayanlar için de türk halk müziği üç beş türküden öte bilinememektedir. dikkatinizi çekerim, anadolu kültüründe taşlama vardır, anadolu aşıkları sevdiceğinden başka kimseye eyvallah demez. ne erzurumlu emrah, ne dadaloğlu, ne karacaoğlan düzen yararına çalmaz sazlarını. onlar halkın dertlerini, özlemlerini söylerler türkülerinde. aşk acısı da vardır, zulme karşı koyma da.
bu topraklar nice aşık yetiştirmiştir. onlardan biri de aşık veysel şatıroğlu'dur. ve aşık veysel'in emsalsiz kara toprak eserini dünyayla buluşturan, bazılarımızın elitist bulduğu fazıl say'dır.hem de piyanonun kapağını kaldırıp tellerini de çalarak verdiği bağlama havası ile aşık veysel'in eseri üzerine tüm dünyada çok beğenilen kara toprak; black earth bestesini yapmıştır. sadece bu eseri dinlemek bile fazıl say'ın ülkesine, kültürüne, toprağına olan sevgisini anlamak; tüyleriniz diken diken olarak hissetmek için yeterlidir.

fazıl say sadece iyi bir piyanist değildir. fazıl say yetiştiği toprakların seslerini ruhundan notalara akıtan, dünya çapında eserleriyle de ünlenen; bizim sesimizi yerelden evrensele taşıyan bir türk sanatçısıdır. istanbul senfonisi'ni dinleyince; bölüm isimlerinden, altındaki anlamdan, kullanılan sazlardan hem kendi öz sesinizi duyarsınız hem de ülkesi için düşünen, acı çeken ve güzel şeyler hayal etmek isteyen bir sanatçının yüreğini hissedersiniz.

hayyam klarnet konçertosu; hezarfen ney konçertosu; mezopotamya senfonisi, evren senfonisi ve niceleri; sırf isimleri ile bile fazıl say'ın ne olduğunu ve ne olmadığını çok iyi anlatmaktadır.

ama her zaman istediğinize inanmak ya da size gösteriline ardındaki gerçeğe bakmadan inanmaya razı olmak sizin seçiminizdir...

sevgiyle; kara toprak; http://youtu.be/x2WJKL2nC0U
Arabesk denilen iğrenç şeyi sevmemek vatanseverlik, sevmek ise vatan hainliğidir bana göre. Burada düşünceler farklılaşır. Kalitesiz bir şeyden bahsediyoruz. Kötü harmoni, kötü melodi ve bir yere varamamış bir müzikten bahsediyoruz...

diyerek söz konusu kanaatini sadece müzik bazında yaptığını çıkarmıştım oysaki. burada kötü harmoni; 80 sonrası baskı, kötü melodi; dayatılana boyun eğme ve bir yere varamamış müzik de eğer her müziği arabeske indirgeme anlamı çıkıyormuş. bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak arabesk müzik için önemli değil sanırım. arabesk altın çağını 70-90 yılları arasında yaşamıştır. orhan gencebay ın en bilinen albümlerinin çıkış tarihleri:

Musalla Taşı (1969) · Kaderimin Oyunu (1970) · Bir Teselli Ver (1972) · Batsın Bu Dünya (1973) · Hatasız Kul Olmaz (1974) · Sarhoşun Biri (1976) · Benim Dertlerim (1978) · Yarabbim (1979) · Aşkı Ben Yaratmadım (1980) · Ben Topraktan Bir Canım (1980)

elbette 80 sonrası da devam etmiştir. keza müslüm gürses ilk plağını 1968 yılında çıkarmıştır. 1969 da çıkardığı Sevda Yüklü Kervanlar/Vurma Güzel Vurma plağı 300.000 satmıştır. yani anlayacağınız 1961 anayasası hâlâ yürürlükteyken de insanlar bu müziği dinlerlerdi. hem de özgürlükler anayasası diye bilinen anayasa yürülükteyken tamamen özgürce. tek erişilebilir müziğin bu olduğunu söylemek de bariz bilgisizliktir belki unutkanlık. çünkü o zaman kurtalan ekspres'in, erkin koray'ın, barış manço'nun, moğollar'ın hatrı kalır.

sanırım şahsi fikirlerini sanki fazıl say ın ağzından dökülmüşcesine savunanlara türk müziği yakın tarihi yeter. adamın burada arabesk lafının altında bahsettiği türk halkıdır. sanki arabesk bozmuş gibi davrandığı.

http://www.youtube.com/co...IsvQd4pRiaJxTwUPnNJ8tG-GU

bale izlememeyi/izlemek istememeyi "geri bir tavır" olarak betimlemek elitistlik değildir de nedir?

-aynı dönemde yaşıyoruz ve bu kadar farklıyız. bu bir zorluk değil mi? cümlesindeki tepeden bakan, benle aynı açıdan yaklaşmıyorlar, bütün gün bunlarla uğraşıyorum tavrı tam olarak faşizm değil mi? onların dinine inanmıyorum beni zorla yapmaya çalışıyorlar sözü ben bale izliyorum onlar da izlemeliler e ne kadar yakın?
daha da acısı, "bu zorlukları nasıl çözeceğiz?" sorusu farklılığın çözülmesi gereken bir sorun olduğunu düşünmesi; "tek yol islam" a yakın değil mi?

farklılıkları kabul edemez miyiz? sorusuna sessizliği ve sonra

-yani ben baleyi seyredeyim yanımdaki kafasını eğsin seyretmesin bravo ya ne abuk bir cümle. hele alkış falan tam liseli. ben izliyorsam yanımdaki de izleyecek anlayışı dayatmadır bariz. sonrada hızlanan konuşmayla konuyu tayyip erdoğan a getirmek de acizlik. neye isterse getirsin tek kaçsın da.

ne isterse çalsın, nerede isterse çalsın. bu aydın görünümlü bağnaz kafayla isterse mısıra sultan olsun.

not: kişi eleştirilerinde soyağacına bakmak gerekmez. kişinin düşünceleri sadece kendini bağlar. babasının ne iş yaptığı, kayınçosunun altılı kuponu konudışıdır.
http://galeri.uludagsozluk.com/g/faz%C4%B1l-say/ *
yarın alanya kültür sarayına gelecek olan kişidir,merak ettim bende tabi.herkes birşey söylüyor.
bir türlü anlaşılamayan, anlaşılmadığı halde dirayetli bir biçimde üslubundan vazgeçmeyen nadir sanatçıdır.
http://galeri.uludagsozluk.com/g/faz%C4%B1l-say/. bu aleti de yakınen tanıyan biridir. *
fazıl say'ın konuk olarak katıldığı, 13 kasım 2012 tarihli aykırı sorular programının kaydı:
http://youtu.be/qTdOLNid8FU

bunlar da başlıklar halinde; değinilen belli başlı konular. fazıl say'ı hem kendi sesinden hem kendi notalarından dinleyerek anlamaya çalışmak belki de bazı gerçekleri kavramak ve yeni keşifler yapmak için en doğru yöntem:

mezopotamya senfonisi'nin yazılma nedeni:
tarkovski'nin çok sevdiğim bir sözü vardır. ''dünya mükemmel olmadığı için sanat vardır.'' der bu çok doğru bir söz, şöyle doğru uzaydan baksanız da öyle. o bakımdan doğru. şimdi mükemmel olmayan mezopotamya yöresinin, ama tarih boyunca mükemmel olmayan sürekli ölümlerle, savaşlarla, terörle, töre cinayetleriyle her türlü kötünün bir araya geldiği bir yere, bunun düzelmesi için herkesin bir tuğla eklemesi gerektiğini düşünüyorum, türkiye'de dünya'da yaşayan herkesin. bu neden böyle, bu filozofların ölüm kültürü dedikleri şey; bunun bin türlü nedeni vardır. her gün şehit haberleri alıyoruz, 15 şehit verdik ama karşıdan da şu kadar öldürdük diye sanki maç skoru veriliyormuş gibi. herbirinin adı olan, her birinin geleceği olan, belki bunlardan biri nazım hikmet olacaktı ya da mozart gibi besteci olacaktı, bilemezsiniz. yaşamın bu kadar değersizleşmesinin nedeni nedir. bunun üzerine filozoflar da düşünüyor. filozofların düşüncesi güncel olaylar bzi de etkiliyor. dolayısıyla mezopotomya senfonisi bu coğrafyanın insanı olarak benim görevimdi.

yabancıymış ya da elitistmiş gibi davranılması:
enver aysever:Sen aslında dar anlamda sanıldığının aksine politik bir müzisyensin. Ne anlamda söylüyorum; örneğin sen sivas için hakkaten ağıtlar yakan birisin. Ben bazı isimleri anmak istiyorum. Örneğin sen metin altıok şiirini besteleyen birisin. Nazım hikmet oratoryosu'nu yapan birisin. Yüzde yüz yerli tınıyı küresel bir dile çeviren birisin. Ve bunu en güzel dizelerle yapıyorsun. Biraz bunu anlatır mısın? Sanki sana bir yabancıymışsın gibi davranılıyor ama sen yüzde yüz yerli bir müzik yapıyorsun.
Fazıl say: evet, o yabancıymışız gibi davranılması benim bir sorunum., bana öyle davranılması.
Enver aysever:bunu biraz açsana müzik ile paralel.
Fazıl say: bunun başı yok sonu yok, o kadar derin bir tartışma ki bizim 45 dakikamıza sığmaz, enver, envercim yani.
Enver aysever: olduğu kadar söyle.
Fazıl say: yani piyano çalıyorsun diye adın bi kere doğduğun andan itibaren elitisttir.
Enver aysever:piyanodan bi kere başlıyor diyorsun.
Fazıl say:nazım hikmet, metin altıok gibi şairler ve aydınlar dolayısıyla doğrudan elitistsindir. Bir kopukluk vardır. Doğal olarak karşılanmaya başlanmış bir kopukluk. Ben bunun önüne çok geçmeye çalıştım. Anadolu'ya konserler vermeye çalıştım.
Enver aysever:bir de şunu konuşalım. Aşık veysel'i dünyaya dinleten adamsın bir taraftan da. Elitist deniyor ama tüm dünta aşık veysel'i senden dinliyor şu anda.
Fazıl say: tüm dünya aşık veysel üstüne yazdığım eseri dinliyor, aşık veysel'in bir notası yoktur o eserde ama aşık veysel'e bir gönderme, selam vardır. Aşık veysel duruluğuyla bir fidan gibi duruşu, oluşuyla etkilemiş bir ozan ve müzisyendir. O ayrı konu. Ama bu demin konuştuğumuzdan ayrı.

sivas, haksızlık, soner yalçın, korkutma

Enver aysever: Sivas yarası senin için bir türlü kapanmıyor.
Fazıl say: Yok kınumuz sadece sivas değil, konumuz yapılan haksızlıklar. Konumuz bazı çevrelerin, bazı insanların, özetle söyleyecek olursak mesela neden aleviler bir üvey evlat olarak görülüyor, özellikle günümüz hükümeti tarafından? Niye ateistler, deistler gerçekten insan muamelesi görmüyor. Yani bütün bunlar soru işareti. Tüm bu şeyler arasında gerçekten insan olmayı hatırlamak lazım. Hukuku hatırlatmak lazım, insan olmayı hatırlatmak lazım. Insan olmayı hatırlamayınca hukuku hatırlatmak zorunda kalıyorsun kötü bir mertebe.
Enver aysever: sen bugün soner yalçın ile ilgili bir yazı da yazdın. Bu da senin vicdanını rahatsız eden bir şey.
Fazıl say: evet soner benim dostumdur. Hiçbir suçu olmadığına inanıyorum, sadece muhalif bir gazeteci olarak iki yıldır tutuklu, hapiste olduğuna inanıyorum. Soner yalçın paris'e berlin'e benim konserlerime geldi, günlerce saatlerce konuşmuşluğum vardır. Gerçek bir aydındır. Hiçbir suçu, gerçek bir suçu olduğuna inanmıyorum. Iki yıldır tutuklu yargılanıyor, hapiste. Bu bir haksızlıktır. Bir insanın hayatının iki yılını, böyle uzun bir dönemini tüketmek bir haksızlıktır.
Enver aysever:öfkeli misin?
Fazıl say: bunu dünyaya bağırmak lazım. Burda bir haksızlık var. Suçunun ne olduğu bile belli değil. Bir inandırıcılığı yok. Sadece yazdığı makale yüzünden, muhalif olması yüzünden. Türkiye'nin %50si akp'ye oy vermedi. Yani diğer %50sini korkutmaya yönelik diye anlaşılıyor öyle değil mi?

baskı, dava
Enver aysever: akp'ye karşı sen de korkuyor musun? Yoksa ben sadece özgürce fikrimi mi söyledim diyorsun. Çünkü toplumda herkesin susmayı tercih ettiği bir dönemde belki de bazen öfkene yenik düşerek hem de yüksek perdeden konuşuyorsun.
Fazıl say: sen cevabı kendin ver. Sorunun içinde cevap vardı.
Enver aysever: yani ben türkiye'de insanların korktuğunu düşünüyorum.
Fazıl say: sen korkuyor musun?
Enver aysever: zaman zaman korktuğum oldu ama progarma terse döndü.
Fazıl say: yok merak ettim. Biz burada dost olarak muhabbet edelim onlar seyretsinler.
Enver aysever: korku insana özgü bir şey korkabilirim. Çoluğum çocuğum var, ailem var. Sen korkmaz mısın?
Fazıl say:kimden korkucam; akp'den mi? Yok ondan korkmuyorum.
Enver aysever: otoriterlikten, baskıdan, mahalle baskısından.
Fazıl say: korkmak olarak açıklayamam da büyük bir problem olarak görüyorum bu baskıyı. Tabii benim davamla da ilgili bu.
Enver aysever: nedir o baskı tam olarak sence? Biz olduğundan daha büyük bir baskı üzerinden mi konuşuyoruz?
Fazıl say: ya baksan işte. Bir insanın allah'a inanıp inanmamasını da hükümet mi tayin edecek? Benim şu anda içinde durduğum davaya baksana.
Enver aysever: bu çok trajik bir dava.
Fazıl say: çok trajik. Bütün dünya gülüyor türkiye'ye. Hükümet arkasında bana suç duyurusu yapanların. Enterasan bir durum. Yani hükümet de dese ki burada bir yanlışlık olmuş. Retweet ettiği için hayyam'ın bir şiirini, kendi bile dememiş, orada bir tartışmayı paylaşmış. Savcılıktan geçmesi. Davaya dönüşmesi. Davanın ikinci celseye kalması. Bu tamamen hukukun beş kere filan çiğnenmesi.
Enver aysever: işin hukuki tarafı böyle de. Sen de bazen kendi kendine'ben de bazen öfkeme yenik düşüp, bazı insanları rahatsız edecek sözler söylüyorum diyor musun?
Fazıl say: hayır asla. Benim hoşuma gitmiş matrak buldum, hayyam'ında olmayabilir ama hayyamcılar tarafından retweet edilen bir şey.
Enver aysever: ayrıca o güzel bir şiir.
Fazıl say:benimle beraber yüzbinlerce kişi retweet etmiş, ben bir kere suçlanıyorum bir. Iki; ben onu matrak buldum onun için oraya koydum, aleyhinde eleştiri yapanların, böyle bir şeye ben karşıyım'diyenleri de retweet ettim. Yani ben bunu buraya koydum ama buna karşı bir şey denmiş, adamın biri rahatsız olmuş bunu da retweet ediyorum buna saygı duyuyorum, ama o bana saygı duymuyor. Beni mahkemeye veriyor. Bir buçuk yıl hapis yatarak benim allah'a inanmamı vs. istiyor.

gitmekle ve arabeskle ilgili

fazıl say:bu yapılan haksızlıklara, hakaretlere karşı insani bir tepkidir. ayrıca benim frankfurt da ya da tokyo'da yaşamam mecazi bir şeydir. dünya artık bir bütündür. tweeter var, faccebook var. zaten yan apartmana ulaşman sürenle nternetle tokyo'ya ulaşma süren aynı. bu mühim bir ey değil. benimle bu stüdyoda bu odada bu konu hakkında tartışan adam, cüneyt özdemir şimdi kendisi londra'da ben burdayım.
enver aysever: cüneyle o zaman ne konuşmuştun?
fazıl say: o zaman ben arabeski sevmediğimi söylemiştim.
enver aysever: arabeski sevmeyebilirsin.
fazıl say: yok hayır. bana göre arabesk denilen iğrenç şeyi sevmemek vatanperverliktir, sevmek vatan hainliğidir, bana göre. burada düşünceler farklılaşır. kalitesiz bir şeyden bahsediyoruz. yanlış. kötü armoni, kötü melodi. bir yere varamamış bir yenilik koyamamış. ben bunu bir müzisyen olarak söylüyorum. karşımdaki spiker ben müzisyenim. benim pek çok astrofizikçi dostum var hayatta. ama en iyileri nobel ödüllü filan insanlar, ingiltere'den israil'den, japonya'dan. ben astro fizikçilere soru soruyorum; evrenin ötesinde ne var,bigbang'den önce ne olmuş olabilir filan? ben bunları sorarım, karşımdaki cevap verir dinlerim. ama ben ona 'ya sen tamamen yanlış anlatıyorsun, sen hiç fizik bilmiyorsun.' diyemem. benim böyle bir kültürüm yok, böyle bir ahlakım yok, galiba böyle yetiştirilmedim. ama bu insanlar böyle olmaya başladı. sadece bundan duyduğum rahatsızlıktan, sadece bu durumdan, bu düzelene kadar gideyim yapabilirsin.
enver aysever: ben o tartışmada senin durduğun noktanın bana yakın olduğunu düşünüyorum. bir başkası da başka şey düşünür. ben de arabesk dinlemenin ruhsal bir ızdırap olduğunu düşünüyorum. ama bu benim fikrim.
fazıl say: bu yüzden, sen bunu söylediğin için mesela başına neler gelir?
enver aysever: elitist diyorlar, şımarık diyorlar, kendini beğenmiş diyorlardır.
fazıl say: kim diyo?
enver aysever: bir sürü insan der. sana kim diyor?
fazıl say: hiçbiri müzisyen olmayan insanlar diyor.
enver aysever: desinler.
fazıl say: desinler. ben öyle diyorum. ben vatan sever olduğum için doğru bir şeyi hala da savunuyorum, aynı şekilde, aynı sertlikte.hepsi tamamını, tam harfine kadar. var mı bir diyeceğin?
enver aysever: cüneyte cevap hakkı doğdu.
fazıl say: yo cüneyte cevap hakkı doğmadı. cüneyte düşünmesi gereken bir şey doğdu. bir astrofizikçiyle konuşurken sen fizik bilmiyorsun diyememesi lazım.

sosyal ya da siyasi durum
enver aysever:mesela köy enstitülerinin kapanmasından itibaren türkiye başka bir sürece girdi ve o süreç daha muhafazakar bir süreçti.
fazıl say: köy enstitüleri çok eski bir konu. şimdi biz geçmişi değil geleceği konuşalım. ben enver şundan rahatsızım. atatürk'ü savunarak, 10 kasım,29 ekim. hayır; savunduğumuz kendi hayatımız olacak ve kendi hayatımızın geleceği olacak. gerçekçi olacağız.yani ben bir hayat yaşamak istiyorum ve önümde onu görmüyorum. bi karanlıklar, bi bulanıklıklar falan görüyorum. bunda atatürkçü olmam ya da olmamam değil konu. ben ne hayat yaşayacağım, tek başıma birey olarak. atatürkçüyüm şemsiyesine sığınmak değil mesele. tabbi ki atatürk'ü ben çok severim. bunu hep yazdım. ama meselemiz bu değil. meselemiz kendimizn geleceği ne. ve bir yerlere doğru gidiyoruz. belki bi takım adamlar onlara verilen emirler.
enver aysever: kimi kast ediyorsun?
fazıl say: türkiy'nin tamamı. hangi oyunun içindeyiz? her konuda. şu mezopotamya konusnda da öyle. neden ölüm kültürü? bu şu kadar basit bir mesele. barış istemekle ölüm istemek arasında çok büyük mesafeler yoktur. bugün suriye ile türkiye elli metre sınır deniliyor. barış istemek 50 metre değil ki. bir milimetre. bir başka düşünce sadece beyindeki. sadece farklı düşünce barış isteyen düşünce.
enver aysever: bu açlık grevleri hakkında ne düşünüyorsun?
fazıl say: bi saniye bi saniye. bir milimetrelik bir düşünce farkı için bu kadar oyunlar dönüyor.bir insanların bu oyuna gelmemesini sağlamak lazım. açlık grevi de buna dahil. tüm ölüm kültürünün tüm bu reziiliğin, tüm bu kullanılmışlığın içinde olan bir şey. başbakan da cumhurbaşkanı dahil bir kullanılmışlık. sen, ben hepimiz bu kullanılmışlığın zararını görenler.kullanılmayalım. kenid hayatımızı kendimiz çizebilelim istiyorum. açlık grevi vs. hepsi dahil. demin saydım, soner yalçın durumu.

Beni hiç tanımayan, sevmeyen, beni etiketlemek isteyen, o kötü bana değil aslında başka bir şeye simgelemek isteyen bir anlayış var. Bu tehlikeli bir şey. Ben bir birey olarak bundan rahatsız oluyorum. Ben artık benim eserimle ilgli yanlış bir cümle konulduğunda facebook'ta beş kere filan anons yapıyorum. O yanlış cümleyi düzeltiyorum.

klasik türk müziği, klasik batı müziği

enver aysever:ıtri, dede efendi türü bu coğrafyanın kökeninin müzisyenlerini dinlemek gericilik midir? illaki klasik batı müziği mi dinlemek gerekir?
fazıl say:yo. onlar kültür. bu kültür müziği. enver ben neyzenlerle kaç eserimde çalıştım biliyor musun? istanbul senfonisi dahil. ıtri'nin, dede efendi'nin kaç eserinin üzerine kendi bestelerimi kurmaya çalıştım. bu kültür. türkiye'nin asıl müziği bu. o iğrenç ticari müzikler bizim anti-kültürümüz. bunu anlatmaya çalıştım ben. ama ıtri, dede efendi'yi dinleyen, sokakta sorsan yüz kişiden bir biliyordur o ayrı konu. yani bu benim sorunum değil. benim bildiğim gerçek ıtri'nin değerli bir müzisyen olduğu, neva kar'ı çok severim hatta çizgisel yapısını bach gibi bulurum. bach çok sesli müziktir, bu tek sesli müziktir. o aradaki ufak farkla ilgili bir şey söylemek istiyorum. bach değil tabii ama. iyi bir tek sesli müzik, kötü bir çok sesli müzikten daha iyidir.yani önemli olan bir şeyin iyi olması enver.

son söz;
enver aysever: iki yıldır konuşmuyordun.
fazıl say: yok yazıyorum, beste yapıyorum.
enver aysever: ama ekrana çıkmıyordun.
fazıl say: ekran tatsız bir şey. ekran ne ki?..
bu kadar yazılıp çizilince merak ettiğim sanatçı. bugün bu adamı dinlemeye gideceğim.