bugün

selam.

neden yüzü sabahlara küskün,
serzenişi allak ithamlar neden kanıyor yine,
yırtık bir kepenek misali bekaretini yitirmiş viyolalar neden sustu,
veballeri tetiğine sığmaz bir terk edişin intiharı bu
bu mabedine sadık bir hayaletin son göz yaşı,
bakma öyle sevgilim;
bazen ölüm bile gülümser sevdiğine...

bu anımı sizlere bu liriklerimle tasvir etmek istedim.
merhaba,
ben pembe tolga

bir yalnızlık zümresinde ağlıyordum. ziyadesiyle ziyan olmuş pişmanlıklar süzülüyordu gözlerimden. vesveseye düşmüş hayallerimin her biri volta atıyor karanlıkta. ne yapayım işte, seviyordum...
seviyordum obsesif kompülsif bozukluğu belirtileri gösteren şuurunu. seviyordum henüz birbirinden ayrılmaya yüz tutmamış eğreti loblarını. seviyordum işte vidanjör misali içine empoze ettiğim pembe rüyama yönelttiğin masum bakışlarını.
seviyordum işte,
seviyordum...

onlarca yıllık pembe yaşantımda ilk kez sevgilim tarafından terk edilmiştim. bu nasıl gizil bir lanet, bu nasıl kifayetsiz bir acı böyle... terk edilmiştim işte. göz yaşlarım şirin aşiyanımı ıslatıyordu. nasıl unutacaktım o kalpsizi, nasıl ardımda bırakacaktım dişlenmemiş meme uçlarını?..
her şeyden öte; zürriyetimin yüzüne nasıl bakardım bir daha?..
tanrım, kelimenin tam manasıyla hayalarından infaz edilmiş bir fok balığı kadar yapayalnızdım.
bir an önce çıkmalıydım bu vahametin içerisinden. ama nasıl? henüz ağlamamayı bile başaramazken, nasıl olur da devam edebilirdim yersiz yaşantıma...

tam da bu sırada karşımda yanıp sönen "aşk acısı" adlı butonun ışıldadığını fark ettim...
göz yaşlarım bir anda yerini kahkahalara teslim etmişti. nasıl olur da unutmuştum bu butonun varlığını!
aşk acısı butonu; mühendislerimce tasarlanan, olası bir aşk acısı söz konusu olduğunda, bunu yapay zekasıyla sezmek ile mükellef, üzerine tıklanmasının ardından en duygusal klasik müzik eserleriyle şahsımı iyiden iyiye duygusallaştırmasının ardından, duvarın içinden çıkan mekanik ellerle sırtımı sıvazlamak suretiyle acıma ortak olan, sarhoş olmaya başladığım zamanlarda elimden cep telefonumu alarak eski sevgiliye mesaj atmamı engelleyen mucizevi bir teknoloji harikasıydı.
mühendislerim ilk kez bana bu fikirle geldiklerinde, hayatım boyunca aşk acısı çekmeyeceğimi ve böyle bir mekanizmanın çok yersiz olacağını söyleyerek o'nları sinirden becermiştim.
bir de bunu hatırlayıp kahkaha attıktan sonra, usulca "aşk acısı butonu"na bastım.

butona basar basmaz, yavaşça yükselen ve en sevdiğim klasik müzik eserlerinden biri olan chopin'in prelüd no 4'ü duyulmaya başladı.
kahkahalarım yerini yeniden göz yaşlarına bırakmak üzereydi. duygusallığımın üzerine ancak böyle bir eser giderdi.
ardından da duvarın içinden çıkmak suretiyle kendisini gösteren mekanizmadan o sesi işittim:

- merhaba tolga bey, ben "aşk acısı savar" adlı güvenlik sistemiyim. 20 haziran 2012 itibariyle ilk kez aşk acısına tutuldunuz. bildiğiniz gibi bu noktadan sonra bana düşen görev; sizi olduğunca teselli etmeye çabalamak, mümkünse de bir sonuca varmanızı kolaylaştırmak ve bu süreci minimum zararla atlatmanıza vesile olmak. (bir yandan da metal elleriyle buzlu bir viski uzatmıştı).

duvardan çıkan bu mekanizmaya sarılıp ağlamaya başladım. chopin prelüd no 4 ise adeta göz yaşlarıma eşlik ediyordu.
mekanizmanın bana uzattığı buzlu viskiyi alıp, bir süre dertleşmeye devam ettik. her ne kadar yapay zeka da olsa, aşk konusunda bir insandan çok daha mantıklıydı. "aşk acısı savar" adlı bu mekanizmayla dertleşirken, bir yandan da terk edip giden sevgilimle çekildiğimiz fotoğrafları duvara yansıtmış, yaşlı gözlerle seyrediyordum. fotoğrafları birbir geçiyor, dimağımda beliren acı hatıraları defedebilmek için gözlerimi kapamaya çalışıyordum.

tam da bu sırada, tam da akide kimsesizliğimin en meçhul anında, umutların iyiden iyiye tükendiği en aciz anımda o fotoğrafla göz göze gelmiştik.
tanrım...
önce ağzım açık bakakaldım. aklım başıma gelince de bastım kahkahayı. bu eski sevgilimle çırılçıplak tenis maçı yaptığımız fotoğraftı. ne ara çekildik hiç farkında bile değildim. ardından geçtiğim fotoğraflar da bundan farklı değildi:
doğum gününde poposunun ortasına sapladığım penis motifli mumlar, hayalarımızla playstation oynayışımız, içi boş yüzme havuzumuza çırılçıplak balıklama dalışımız ve daha niceleri...

aklımda şeytani ve bir o kadar da pembe bir fikir belirmişti.
derhal eski sevgilimi aramak için telefonuma davrandım. bu sırada "aşk acısı savar" adlı mekanizma da beni uyarıyordu:

- lütfen tolga bey. bunu yapmanızı kesinlikle önermiyorum.

mekanizmanın monitörüne 2.000 tl çarpmak suretiyle fişini bir çırpıda çekiverdim. artık bana mani olabilecek hiçbir şey yoktu.
ve bu sırada, eski sevgilim de aramamı yanıtlamıştı. "efendim" diye açtı telefonu. ve ardından ekledi:

- ne var tolga ya? sen git yaya geçidindeki erkeklere yol ver tumam mı? (ayrılma sebebi buydu). beni rahatsız etme artık tamam.

+ merhaba, ben pembe tolga. seni çok özledim sametişko. avam lobların gözümün önünden bir gün olsun gitmiyor, sırt omurlarını tekrar tekrar iğfal ettiğim o geceler hafızalarımdan silinmiyor, hele ki o yüzüne çarptığım binlerce lirayı göğsünde kontrol edişin, kulak deliklerine hidrofor yardımıyla bastığım kutsal sular, göbek deliğine sapladığım orijinal casıo pimleri, elmacık kemiklerini darp etmekten inanılmaz haz aldığım radyoaktif vibratörler... her anımızı çok özledim. geri dön, yoksa seni zor durumda bırakacak birtakım pembesel planlar tasarladım.

- yaaaa biliyorum tolgi. benim için de çok güzel günlerdi. ama geride kaldı hepsi, anlıyor musun geri de kaldı? ayrıca ben artık bahtiyar'la birlikteyim. gri tlg'yi öp benim için. ba baaaay.

şaşırmıştım...
bir süre telefona bakakaldım. neler duymuştum böyle, kim için gururumu yerlere yeksan etmiştim.
derhal cebimden çıkardığım 5.000 tl'yi kendi yüzüme çarparak aşık olmaktan vazgeçtim.
artık aşık değildim, hatta nefret ediyordum. konuşmamızda da bahsettiğim gibi, artık pembesel fikirlerimi gerçekleştirmenin tam sırasıydı.

öncelikle cep telefonumdaki çıplak fotoğraflarımızı peyderpey bilgisarayarıma yükledim.
ardından da "facebook" denilen, içinde birtakım sosyal olmayan aktivitelerin döndüğü, çeşitli spekülasyonlara göre de fakirler tarafından oldukça rağbet gören, laf koymalı sözler paylaşılmaması durumunda kimsenin kimseyle sevişmediği bir garip internet sitesine özenle yükledim.
yetinmeyip babasına ve ağabeylerine de fotoğrafların linkini yolladım.
samet; oldukça tutucu ve bağnaz bir gay ailenin en ufak çocuğuydu. babası, akşam geç saatlere kadar erkek sevgilileriyle görüşmesine bile izin vermezken, kim bilir bu fotoğraflardan sonra neler yapardı. hele ki ağabeyleri...
birtakım bürokratik telefon görüşmelerimden edindiğim bilgilere göre; küçükken samet'i erkek sevgilisiyle gezerken görmeleri bile cinayete teşebbüs etmelerine yetmiş, delil yetersizliğiyle salıverilmişlerdi.

bir kahkaha patlatıp, ardından da fotoğrafları özlü sözler eşliğinde paylaştım.
tenis raketinin sapını götüne sürttüğü fotoğrafı, belediye otobüsüne penisiyle vurup çırılçıplak kaçtığı fotoğraf, yatağımızda çikolata soslarına bürünmüş bir vaziyette gerçekleştirdiğimiz motorlu testere savaşımıza ait fotoğraflar ve daha niceleri...

hepsini bir çırpıda,
ama nefretin verdiği eşsiz güvenle paylaşmıştım. dakikalar içinde ergen gaydaşlar tarafından yüzlerce kez like alıp paylaşıldı.
kelimenin tam manasıyla afişe olmuştu.

ve aradan yaklaşık iki saat geçti. aldığım istihbarata göre, fotoğrafları gören ve namusuna düşkün olan gay babası tarafından iki el pompalı tüfek atışıyla vurulmuş, şu an ise hayati riski oldukça fazlaymış.

aldığım bu haberin ardından bir yandan yerleri yumruklayarak gülüyor,
diğer yandan da duvarlara kokain torbalarımı çalıyordum.
ve pek tabii ağlıyordum da.

olmamalıydı bu.
tanrım,
bu sefer neden?..
zırhı zümrüt gözlerim yaşlara nüksetmesin yine.
ama nafile... yine ağlıyordum işte!

durduramıyorum bu sadaretin zulümlerini...

neden yüzü sabahlara küskün,
serzenişi allak ithamlar neden kanıyor yine,
yırtık bir kepenek misali bekaretini yitirmiş viyolalar neden sustu,
veballeri tetiğine sığmaz bir terk edişin intiharı bu
bu mabedine sadık bir hayaletin son göz yaşı,
bakma öyle sevgilim;
bazen ölüm bile gülümser sevdiğine...
gerçekten çirkin bir davranış. yani nasıl bir intikam duygusudur. nasıl bir pislik içindedir bunu yapan kişi. burdan tüm türk kızlarına uyarı yapmayı görev kabul ediyorum, zaman zaman kezban adını alsalarda, takılsak da arkadaşlar yapmayın etmeyin, bugun canım cicim günlerinde olabilirsiniz, ancak ilişkiler yıllar içinde bozulabilir, 3 sene önce kibar zarif bir adamın yıllar sonra nasıl çirkinlişteğini görünce şaşırır kalırsınız. sözlük tavsiye birimi bildirdi.
şerefsiz insanın yapacağı davranıştır. intikam aldığını sanır bu kişilik fakat karaktersizliğini ortaya koymaktan başka bir şey olmaz.
Kıskançlık ve mutluluk çalmaktır.
şerefsizlik, adilik, acizlik, namussuzluk....
delikanlıyım diye gezer ama böyle şerefsizlik yapar. böyle hemcinsim olacağına, ajdar gibi arkadaşım olmasını yeğlerim.
sevgili kaslıysa wall paperların paylaşılacağı durum.
centilmenliğe sığmaz. hatta biraz daha ileri giderek söylersek;

(bkz: ayılık)
birde bunun (bkz: telefon seksi) kayıtlarını paylaşmak şeklinde fraksyonu vardır.
eski sevgili erkekse pek rağbet görmez.
vanessa hudgens'ın hayatını bitiren eylemdir. sonrasında kendisi de millet cicikleri gördü artık ne yaparsın ben de birkaç tane paylaşıyım da daha fazla ses getirir diyerek kendisi paylaşmıştır fotoğraflarını. bu yüzden hayranlarının çoğunu kaybetmiştir.
(bkz: vanessa hudgens)
ayrıldıktan sonra kendi çıplak fotoğrafını yayınlamaktam daha ahlaklıdır (bkz: doğuş saksı)
bazen intiharlara sebebiyet verendir. yapılmaması gerekendir. ancak hikaye gerçekten güzeldir. verdim şukunu tolga. *
atletik bir vücuda sahipse sevgilisiz kalmayacaktir.
kim olursa olsun, hangi cinsiyetten olursa olsun, zamanında size karşı ne büyük bir adilik yapmış olursa olsun haketmediği davranıştır kişinin. zamanında ikinizin arasındaki mahremiyete güvenerek verdiği pozlar, gene ikiniz arasında kalmalı, ilişki bittiyse de imha edilmelidir.
(bkz: dümbüklük)anasınınkini de paylaşır bu.
haysiyet ve şeref yoksunluğunu ifade etmektedir!
erkeklik ayıbıdır. çok tepki görür bu kişiler ama internette istemediğiniz kadar paylaşım vardır. fotoğraf, video, ses kaydı falan. baygın yada sarhoş kızla ilişkiye girip bunları videoya çekip paylaşanlarla dolu bu ülke.
eski sevgili mankense bir bok olmayacak iştir.

bir erkeğin ezikliğinin tezahürüdür. ayrılmayı sindiremiyorsan ilişkiye başlamayacaksın. yok ayrıldın diye gurur yapıp o fillerin sikmesi gereken egonu tatmin etmek için tutup çıplak fotoğraf olayına giriyorsan erkeğim diye gezmeyeceksin.

zaten bu işi anlamam ben.

arkadaş avrupa'da herkesin en az 3 kare yarı çıplak fotoğrafı var. nedir yani?
yok biz türk'üz, bize yakışmak vs.. diyorsan konu kadınlara gelince mi ''türk'' olduğunu hatırlıyorsun.

kadını döverken, söverken, aldatırken almansın ama kadın bir erkeğe yan gözle baksa hemen ''türk''sün.

vay senin kafana sıçayım ben.

zaten artık o işler kolay değil. özel hayatın gizliliğinden hayatını hapislerde geçirebilirsin dikkat et.

lan bizim de sevgililerimizin çıplak resimleri var biz niye paylaşmıyoruz, salak mıyız?
suçtur. legal anlamda, yapacak kişi varsa profesyonel yardım alsın, yoksa polis de onun çıplak fotolarını paylaşır, şık olmaz.
sayfalarda hızlıca gezip link aramaya sebebiyet veren hadise.
(bkz: bugün günlerden ibnelik)
şerefsizliktir .
eski sevgilinin tek bir şikayeti ile paylaşan kişiye boku yedirecek olaydır. polisler alır götürür sizi uzaklara. tabi yüzlerine 17 biner lira çarparsanız iş farklı.
Bir diğer adı da (bkz: Orospu çocuğu olma yolları Vol 1) olabilir.