bugün

tam sekiz yıldır tanıyorum ben onu. mükemmel bir aşık, sadık bir seven, üstün bir insandır o. beraber büyüdük biz, tüm acılarımızı ve umutlarımızı da birlikte büyüttük onunla. iki arkadaştan çok öteydi aramızdakiler. iki farklı insan, iki farklılık kaygısı taşımayan insanın, toplum tarafından ucube olarak görülüp ötelendiğinin ve onlardan birinin inanılmaz acıklı hikayesi.

iyi dinleyin bu zavallı ruhun, bu tamamen izolenin hikayesini ve ders çıkarın.

ismi selim'dir bu arkadaşımın. her açıdan mükemmel yaradılışlı bir çocuktu, ilk gençliğimizde metamorfoza uğrayıp insanlıktan çıkan suratlarımıza bakıp, sivilce patlatırken biz; o güzelliğinin ve müthiş uyumlu uzuvlarının güveni içinde aynalarla barışıktı elbette. her şeyimizi anlatırdık birbirimize: saatlerce aşık olduğum kızın aslında hiç olmayan güzelliğinden bahseder, kesinlikle sıradan gözlerini överdim ben ona. sonra ailemin beni fazla anladığını, çok naif bir ailem olmasının ruhum üzerindeki feminem etkisinden, romantik ekseninden bahsederdim. beni hep usulca dinlerdi. o japon animelerinden fırlayıp gelmiş şeffaf gözleriyle anlayışla, yargılamadan derdime ortak olurdu. sıra ona geldiğinde, dertleri düğüm düğüm olurdu boğazında, söyleyemezdi hepsini bana, çekinirdi belkide anlayamazdım onu, o böyle hissederdi.

ablası vardı selim'in: ondan 2 yaş büyük günseli isminde bir ablası. oğuz atayın romanlarından fırlamıştı sanki, müthiş solgun, dertli, hüzüntülü bir güzel. saatlerce yüzünde bakıp tüm anlamların eridiği bir güzel, ela gözlerinin hatrına cihana meydan okunacak kadar güzel. selim çok bahsederdi ablasından bana. saatlerce günseli'nin, ellerinin güzelliğini dinlerdim, anlamazdım o zamanlar parmakların denizin dibinde gezdiklerini. zerafetinden mahrumdum bazı entelektüel hazların. bazen saçlarının kokusundan bahsederdi, kimi zaman geceleri korktuğunda onunla beraber uyuduğunu, tüm hayatında yaşadığı en müthiş anların; ablasıyla koyun koyuna uyuduğu o güven ve huzur dolu, kokulu anlar olduğunu anlatırdı bana. benim ablam yoktu, çok uzaktım bu sevgiden. anlattıklarının bana sıradan bir abla kardeş ilişkisi yanılsaması olmasının sebebi budur belkide.

kanunsuz bir sevdanın, lanetli aşığıydım derdi bana. açmıştı yüreğinin kapılarını biricik dostuna. tüm özlemlerini. yüreğinin tüm gümlemelerini, bir kadına olan bu mükemmel çelişkili sevdayı bir bir anlatmıştı . o na sarılmak için uydurduğu bahaneler, biraz daha yakın olmak için yaptığı tehlikeli girişimler, beraber düşünüp bulduğumuz bahaneler, selim'i sona hep biraz daha yaklaştırıyordu. toplumun sınırrlarını çizdiği o iğrenç ve yavşak sona. tüm iki yüzlükleriyle uydurdukları evrensel ahlak yasasının hükümleriyle yargılayıp mahkum edeceklerdi, bu güzel genci ve hiç gecikmediler elbet.

ilk çağlarda insanlar tüm cinsel aktivitelerini aynı aile içinde yapıp. tatmine birinci dereceden akrabalarla ulaşırlardı. tahmini yaşam süresinin 18 olduğu o dönemler, ensestin sıradan ve mecburi bir durum olduğu dönemlerdi. zamanla çevreye açılan insan, yeni insanları tanıyıp kabileleşme girişimde bulunu. bu da tabiki eş seçiminde ensestin azalmasına sebep oldu. bunun en büyük nedeni: diğer kabilerle birlik olabilmek ve dürtüsel olarak farklı genlere olan ihtiyaçtı tabiki. yüz yıllar ve bin yılların geçmesiyle toplum denen; yavşak ve ikiyüzlü oluşumun tamamen sapıklık olarak gördüğü bir durum haline gelmiştir ensest. buda naif ruhlu arkadaşım selimin sonu oldu tabiki.

ilkin ailesi öğrendi bu durumu. ablası günseli derin bir bunalıma girdi. aylarca kimselerle konuşmadı. odasına bile giremiyordu artık. bu içler acısı durum ailenin selim'i başka bir şehire sürgünüyle durabilirdi ancak ve selim doğup büyüdüğü şehirden daha 18 inde başka bir şehre sürüldü, onu koruyup kollaması gereken ailesi tarafından. her şeyi atlatabilirdi selim. çok güçlüydü, olaylara karşı müthiş bir sakinliği ve analiz gücü vardı. lakin ablasından ayrılmak bu zavallı ruhu alt üst etmişti. insanların onun bu inanılmaz saf sevgisini anlayamaması, dahada kötüsü acımasızca cezalandırması müthiş bir varoluş mücadelesine dönmüştü artık onun için. sona giden yolda varolmak için çok güçlü bir uyarana ihtiyacı vardı onun. içinden zalimce emilerek çekilen ruhunun tekrardan sahibi olmak için en güçlü uyaranla sınayacaktı kendini. ölümde varolaşacaktı, ancak orada varolabilirdi artık.

sekiz yıldır tanıyorum onu demiştim. evet doğrudur tam sekiz yıldır tanıyorum onu. bu güzel insanın artık yaşamaması, yılların onun varlığı için takvimden yaprak kopararak yahut duvara çentik atarak anımsamamı engelleyememez. ölene kadar tanıyacağım ben o mahsun ve mahzun çocuğu. annen baban ve o esrik sevdasına düştüğün ablan, belki mutlu ve rahattırlar selim'im; ama ben hiçbir zaman unutamayacağım senin çektiğin acıları. hep söveceğim insanın bu kadar orospu çocuğu olduğuna. hemde ağız dolusu...

tanım: sevginin adres tanımazlığının çarpıcı bir örneğinin, acıklı hikayesi.
gönül bazen her boka konmamalı dedirtir.
yoktur. hayranlığı aşkla karıştıran çocuk vardır.
(bkz: game of thrones) .
ensest ilişki.dinimizde yasak olan ilişki türüdür.