bugün

araf gibi bi yerdir.
bu eşik diğer eşikler gibi cinlidir hatta.

iki tarafta da durmak zordur.

eleştirilmek ve buna katlanabilmek ciddi bir olgunluk gerektirir. belki de bu olgunluğa sahip insan gerçekten düzgün bir şekilde eleştirebilir başkalarını da, başka şeyleri de. çünkü konuşmak-yazmak-başkaları ve başka şeyler hakkında atıp tutmak çok ama çok kolay. oturduğumuz yerden beğenmediğimiz emekleri yermek kolay çünkü. bununla beraber senin kendi beğenilmeyen emeğin hakkındaki en ufak olumsuz eleştiriye katlanamamak da başka bir manyaklık.

bunları neden yazıyorum malum konu yüzünden. ekşi sözlük liderliğindeki sanal sözlükler ve kişilik hakları için.

mizah ile hakaret arasında çok ince bir çizgi var. bunu yakalabilmek için de hem mizah bilmek, hem de eleştiri denen şeyin ne kadar iki ucu boklu değnek bi şey olduğunu anlamak gerek.
dalga geçebilmenin, güldürebilmenin sonsuz mutluluğu var. buna ben de bayılıyorum. yazarken de, okurken de. istiyorum ki kayahan-seda sayan-gülben ergen-ismail yk falan bi adaya düşsünler, bir daha görünmesinler. orada ne yaparsa yapsınlar. ama burada sorun bu kişilerin adlarının önüne koyduğumuz sıfatlar ve arkalarına koyduğumuz sivri şeyler. bunun ayarı kaçmamalı.

sevmemek ve eleştirmek başka, hakaret etmek bambaşka bir şey. çünkü sokaktaki adamın hadi geçti o sokaktaki adamı, yakın bir arkadaşımız bile bizim hakkımızda biraz atıp tuttuğunda, atıp tutmayı da geçtim, bu ne biçim kıyafet be ya da tuttuğun takımın amkey dediğinde bile ki burada kişilik durumu dahi yok; delirebilenlerimiz var.

doğal olarak, sana yapılmasını hoşlanmadığın bi şeyi başkasına yapma geeyiği ile karşı karşıya kalıyoruz ki, bu geyik olmaktan çıkıp gerçeğin ta kendisi olabiliyor ahali.
eleştirinin içeriğiyle değil, yapanın niyeti, eleştiriye açık olup olmadığı ve üslubuyla ilintilidir. burada da yolumuz empatiye varıyor ne tuhaf ki. ve sanırım sadece ve sadece eleştirirken bilmiyor kimi kişi kendinden işi. onun dışında hep sanmaca, hep bi kurgular falan işte.

üslubu uygun ve artniyetsiz bir eleştiriyi su içmeye değişmem ben misal. hesab et işte.
sanal ile gerçek arasındaki çatışmadan görebildiğimiz kadarı ile, götü kalmış "ünlü" kişilerde böyle bir eşik bulunmamaktadır. öfkeleri o kadar akıl dışına çıkabiliyor ki, nick name arkasına saklanmadan yazsınlar! gerçek adlarıyla yazsınlar gibi saçma bir eleştiri bile getiriyorlar. lan papucumun enteli, gerçek adımla yazar olsam ne yapacaksın? mahkemeye filan mı gideceksin, yıllarca onun bunu himayesi altında kazandığın ünün ile mahkemeyi mi etkileyeceksin? zaten yasal yönden zor bırakabilecek şeyler siliniyor. ha bi seçim olsaydı gerçek adımla yazardım bende. nickime baktığınızda pek bi fark göremeyeceksiniz...

eleştiriye tahammül etmek bir sanat dalıdır. ve bu büyük bi olgunluk da gerektirmez. biraz yüzsüzlük, biraz arsızlık, azcık gırgır yeteneği ile bütün eleştirilerin altından kalkabilirsiniz. ilk ikisi bi çok ünlümüzde bulunan nitelikler zaten. tahammül etmek illaki sineye çekip, sessiz kalmak değildir. geçilen dalgaya eşlik edebiliyorsanız işte o zaman sanat yapıyorsunuzdur.

bu eşik aslında, başkalarıyla aynı ortamda yaşayabilme yetisi ile bağlantılıdır. tahammül dediğiniz şey ise hoşgörüdür. işine geldiğinde mevlanaya bağlayan entel ve dantelleri gördükçe midem kalkıyor. kendi ününü korumak içini internete çatanlar ise kalkan midemden çıkanlar gibi kokuyorlar. hiç gereği yok arkadaşım. bu bir savaşsa eğer, daha toplumdan olan, daha özgür olan kazanır. sen tek kişisin, karşında ise yarım milyon insan var...