bugün

1962 tarihli Luis Bunuel filmi..
sürrealist bunuel'in başyapıtlarından birisidir. yine her zaman olduğu gibi metaforlar filmi var eder. ve oklar burjuvaziye doğrultulmuştur.

--spoiler--

her şey malikenin hizmetçilerinin türlü bahanelerle ev sahiplerini terk etmesiyle başlar. gelişen olaylarla burjuvazinin proletarya yanında olmayınca ne kadar çaresiz kalacağı ortaya çıkar. kabuslar, halüsinasyonlar burjuvaziyi birbirine düşürür. sefaleti tadarlar. fetişisti oldukları görgü kurallarından uzaklaşırlar. ancak zor durumlarında bir meta olan 'koyunlar' yeniden yardımlarına koşar ve kendilerini feda eder.

filmdeki bir sahnede megaloman burjuvazi, raydan çıkan trenin yol açtığı faciaya eğlenerek tepki verir, ancak bir prensin ölümüne karşı duyarsız kalamaz. çünkü prens asildir. alt sınıftaki insanlar ise olaya duyarsız kalmışlardır. bunu proletaryanın tüm acılara karşı tepkisizliğine yorarlar.

silahlar bu filmde de kendini gösterir. zira terör, en hakiki sürrealist eylemdir.

--spoiler--
luis bunuel' in 1962 yılında çektiği sanat şaheseri. yine burjuvazi ile ilgili bolca satirik göndermeler ve aşağılamalarla bezeli bir bunuel filmi.

---spoiler---

genel bir bakışla film l'age d'or' un konser sekansının uzantısı gibi duruyor. filmin sürrel katmanı bazen hızlı metaforlarla şekillenirken takip zorlaşabiliyor. çokça göndermenin olduğunu söylemek gerek. misal araştırdığım kadarı ile malikanenin olduğu sokağın ismi olan providencia ispanyolca ilahi takdir gibi bir anlama geliyor.

filmin temel önermesi sürü psikolojisi ile ilgili.(koyun metaforu bunu zaten gözümüzün içine sokuyor) gitmeleri gereken zamanda evden çıkmayan burjuva sınıfı, sadece bir kaç aksilik yada tesadüf sonrası evden çıkamayınca zamanla bunun lanet ile ilgili olduğunu düşünmeye başlıyor. buna da birbirleri ile etkileşim içinde olmaları sebep oluyor. yani sürüyü harekete geçirecek bir lider henüz yok.

bunuel' in en çok vurguladığı toplumun tepesinde bulununan aristokrat kesimin daha bir kapıdan geçmeye bile karar veremeyecek aptallar olması. ve kurgu ilerledikçe bu nazik ve kibar ''mavi kan'' larımızın şiddete meyyal bir tablo çizmeye başladıklarını görüyoruz. proleter kesim ile ilgili hiçbir konuya ilgi duymayan asil beyefendiler aç kalınca koyun olarak gördükleri halkın üzerine saldırıyorlar. üstelik burjuvaziyi simgeleyen enstrümanlarını (burada yine l'age d'or' daki keman sahnelerini hatırlayalım) parçalayıp yakarak.

bunun yanında aralarından bir kurban seçip öldürürler ise lanetin kalkacağı gibi saçma sapan şeylere inanmaya başlamaları, insanların inanç kavramlarının farkedilmeden ne kadar absürdleşebileceğine dikkat çekiyor diye düşünüyorum.

bunuel' in bir aptal sürüsü olarak çizdiği soylular bir türlü karar verip evden çıkamazken, avam kamarası da onların seviyesine inip içeri giremez. yani mikro toplum olarak yansıtılan burjuva grubu ile halk arasında kalın bir çizgi çekilerek tecrit edilir, hatta karantinaya alınır. zira oraya giren proleteri hemen mideye indirmektelerdir.

filmin sonlarında ise bir kişi lider rolüne soyunur ve sadece gitmeleri gereken zamanı kaçırmış oldukarı için çıkamadıklarını anlarlar.

son plana gelindiğinde don luis en çarpıcı hamlesini yapar. güç bela kurtulan kazazedelerimiz günahlarından arınmak için kiliseye gider ve pederler onları kutsar. burada rönesans öncesi avrupa' da skolastik kilisenin aristokrat sınıfın ortaya çıkması ve gelişmesindeki etkisi düşünmek gerek. burjuvaziyi var eden kilise sistemi, aşağılanan ve kokuları tüm sokağı saran soylularımıza kaybettikleri onuru geri vererek kendini onlar ile aynı düzeye indirger. burada herhalde aptallar aptalları ağırlar gibi bir argüman temelde yatmakta.

son darbe ise bu sefer pederlerin çıkmaya karar verememesiyle vurulur. onlara bizim burjuva sınıfımızda katılır ve ihtiyaç duydukları koyun sürüsü yine yardımlarına koşar.

ihtiyaçları olmadığında salonun ortasından geçen bir at arabasını farkedemeyen budala soylular, ihtiyaçları olduğunda bir koyunun üzerine atlarlar. kısaca proleter sınıf olmadan burjuva sınıfı da var olamaz.

---spoiler---

gördüğüm en mantık dahilindeki filmlerden biri. sembolik öğeler ve metaforlar etkili ve keskin. bunun yanında üç-dört saniye kadar süren oldukça başarısız bir yağmur sahnesi beni biraz şaşırttı. ayrıca luis bunuel' in çektiği filmi beğenmediğini beyan ettiğini de belirtelim.

velhasıl sürreel bir başyapıt. vesselam...

(bkz: bunuel üçlüsü)
görsel

görsel

görsel
https://www.imdb.com/titl...top&ref_=chttp_tt_223

En sevdiğim fransız filmiydi.

iMDB top 250 listesine girmiş bugün itibariyle.

Post-modern deliliğin semboller aracılığıyla anlatıldığı bir film.