bugün

''sürekli yazan ve yayınlayan'' unvanını hakkıyla yerine getiren ikinci yeni şairi.

bir süre bakışıyoruz karşılıklı
ben uykudan uyanır uyanmaz
benimle şiir gibidir bu
tam karşımda ama yazılmamış
durmadan bileniyor aklımda.
gözlerimi doldurmayı başaran tek şair. aşkla okunur şiirleri, aşktan öte bir duyguyla ve çıta öyle bir yükseltilir ki böylece, aşık olamazsınız. en sevdiğim bile diyemiyorum, şiirlerini ayıramıyorum. aşkla okuduğum şiirlerinden biri de şu:

o mavilik derdi

beni uykudan uyandırır uyandırmaz
dünyanın bütün huyları yüzünde
ben bunlardan birini seviyorum en çok
sana bir nar kesip uzatıyor ya doğa
tutsam tanelerini
sevincin gözyaşları derdim buna.

bir süre bakışıyoruz karşılıklı
ben uykudan uyanır uyanmaz
benimle şiir gibidir bu
tam karşımda ama yazılmamış
durmadan bileniyor aklımda.

seni unutarak baktığımda bile
dünyanın her yerlerinden geçiyorsun
yayılıyorsun kalabalıklara
yalnız yayılmak mı
aşkın en büyüğü, en dayanılmazı demeli buna.

özlenirsin, alabildiğine varsın da
daha da var oluyorsun gün günden
olgun bir meyva gibi güleceksin zamanla
bir kadın da değilsin, bir kişi de değilsin
bir kuş olsa mavilik derdi buna.
'büyüdür ölüm, külrengi harcıdır sonsuzluğun.'

ısrarla kulağıma dizelerini fısıldayan şair. tutkum.
dandik türk şairlerinden sadece biri.
yazdığı şiirler ilkokullarda müsamerede oynayan çocukların yazdığı/okuduğu şiirler gibidir.
en fazla ismail yk kadar iyi sözler yazabilir.
"gitsem de her yerde biraz vardır
hatırda zamansız bir plak
bir otel kapısı, biraz istasyon.."

dizeleriyle gönlümüze taht kurmuş, türk şairlerinin belki de en başarılısı.
yazdığı sözler inanılmaz denecek kadar harikadır.
''siz yok mu, sizin her yeriniz şaşırıp kalmaya istekli
bir bakın, uyanıp kalkınca çocuk olmalarım var benim''
'hangi dili öğreniyordum? Mutluluk
iki tek ağustosu çarpıştıran
sızdıran kanını bu yaz gününe
yaşayan bir mutluluk? ve işte
kaç yerinden kesilmiş ki ellerim
bekletip durdu da acısını bunca yıl
şimdi bir gülümseme gibi sindi yüzüme.' *
yıkıntılardan geçtim, eski mezarlardan
şimdi artık bir anımsamada yeri olmayan
arı kümeleri taşların arasında
`ve yukarıda kuşlar yanmış kağıt parçaları gibi
uçuşuyordu da `
ağır ağır yanıyordu da şehir
yanmayan kadınlar gördüm
nasıl görünürse dünya gözyaşının altından
tam öyle, dönüp duruyorlardı bu cehennem oyununda
ve büyümeyen adamlar gördüm, hiç şaşırmadım.
konuşuyorlardı sırayla, ilgisiz
ağaçlara asılmışlardı bir yandan da
bir kapı kirişine asılmışlardı ve ufka
ölüm müydü konuştukları? ölümdü anlaşılan
silince bir aynayı çıkıveren karşılarına
bir ölümdü ki, işte bir muska asılı dururdu duvarda
bir büyü gösterilirdi
bir kuyu sezdirilirdi
hiç yoktan bir zincir boşalırdı avluda.

akşam geri verince bana gözlerimi
şehir de kayboldu, denizin durgunluğu da
bir anka kuşu yeniden karıyorken küllerini
bir kaya oyuğu kendini alıştırıyorken boşluğa
dedim, deniz de bendim, düşleyen de denizi
ve sabah olur olmaz üstünde derinliğimin
bir gülümseme gibi bulacağım kendimi.
edip'i anlatmak zordur.onunla şiirlerinde dost olursun.okudukça pekişir bu dostluk,aranızda sessizce ve usulsa derinleşir.onu tanımak da,anlamak da,şiirlerine dokunmak da özveri gerektirir.edip tragedyalar,ben ruhi bey nasılım,yerçekimli karanfil,çağırılmayan yakup ve niceleriyle insanı içinden o söylenmeyen sözlerin olduğu yerden vurur.
'' görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
sana değiniyorum,sana ısınıyorum, bu o değil
bak ,nasıl beyaza keser gibi yedi renk
birleşiyoruz sessizce. ''
"tanrısıyla sevişir, herkes bilir sevişmeyi o kadar".
küçük iskender'in bir anısı vardır kendisiyle ilgili, titreyerek boşaltır. anlatmayacağım.

diyor ya orhan veli;

-ismini söylemem, edebiyat tarihçisi araştırsın.
güzelim bir mendil niye kanar; diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar?
şiirler yazdım, kitaplar okudum. elime bir bardak aldım, onu yeniden oydum. derinlerde kaldım böyle bir zaman. kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan. ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları; söyleşin benimle biraz, bir kere gelmiş bulundum.
Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar

Mendilimde kan sesleri.

diyerek beni uykusuz bırakmış güzel bir şairdir kendileri..
...
Anlıyorum
Yaşam elbette uzun biz duyabildikçe sevgiyi
Yalnızca bunun için uzun
Yani sevgiyle de sevebilir insan, sevdayla da
Örneğin
Bir sevgiyi yontup onarmak için
Döğüşmek de sevgidir
Ve benim bildiğim kadarıyla
Her şeydir bir insan, her şeydir
Yalandır kısalığı yaşamın
Ve özellikle insan dediğimiz şey
inançli bir insan soyunun parçasıysa.
(bkz: umuş)
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.

Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.

Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.
Ne kadar da çok severmişiz birbirimizi
Sahi ne kadar da çok severmişiz
Yıllarca, yüzyıllarca öpüştük
Sigaralar tuttuk, içkilerin en iyisini sunduk
istersen bu gece burada kal ,dedik
Sağlığımızı sorduk, bir sürü ilaç adları saydık
Sık sık görüşelim, olmaz mı dedik
iyi bildiğimiz ne varsa yaptık, ayrıldık
Ortada
Her zamanki gibi bir karanfil kaldı...
rengini dünyaya sunan
adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim
sevgilim
bana sen şairsin dediğin zaman.

yalnız sana yazıyorum bu şiiri
istersen bir şiir gibi okuma
çünkü her yıl yeniden yazacağım onu
soğuklar başlayınca havalanıp
millerce yol katettikten sonra
güneyi tadan bir kuşun sevinciyle

ve yazmış olacağım bir de
her dönemde her çağda
sevdanın kendine özgü diliyle.
(bkz: adsız bir çicek)
saatlerimize bakıyoruz hiç yoktan
çok uzaklara bakmaktır, diyoruz, durmadan saate bakmak...
'' bu dünyada çekingen olmak çok iyi bir şeydir baylar. ''
"huzursuzluklar içinde
huzur arar
gibi görünüp
hüzün besleyen
yabancı..."
"hepimiz tanrı kaldık, kimse mutluyum demesin."
"gökyüzü gibi şu çocukluk
hiçbir yere gitmiyor"