bugün

--spoiler--
bir kişi bile değilim yalnızlıktan
--spoiler--
(bkz: yılkı)
2. yeninin en özgün seslerinden. turgut uyar'la aşiyan'da da birlikteler şimdi. hep öyleydiler. hep kalabalıktan hariç, hep yalnız, hep sıkıntı.
gelmiyor içimden hüzünlenmek bile...
eski duyguların birinci elden ikinci yeni şairidir.
"gökyüzü gibi şu çocukluk
hiç bir yere gitmiyor."
dizelerinin sahibi. çocukluğa götürüp orda bırakandır.

çok yalnızım be sözlük.
"gülmesi hüznüne
konuşması susmasına batar"

deyip adını ezber ettirmiş,

"ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar
diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar

mendilimde kan sesleri..."

deyip tamam abi deyi işi bitirmiştir.
(bkz: eylülün sesiyle)
"yarısı yenmiş bir elmaydık bana soraran
ikimizdik , iki kişi değildik "
hayatı masaya benzetip ''masada masaymış ha'' diyerek gönüllere taht kurmuş 2.yeni hareketi içinde kendisine yer edinmiş okunması tavsiye edilen şairimiz.
BEN BU KADAR DEĞiLiM

Ben bu kadar değilim
Kışlada ölü bir zaman
Bir güzel at durdukca gider
Gittikçe döner bir bir güzel at durdukça
Askerim, benim ağzım kuşlardan.

Güneşi sormuyorum lekelenmiş dallardan
Dalları sormuyorum dallardan daha iyi
Yüzümü istiyorum bir suvari alayından
Ne yapsam istiyorum, ama istiyorum
Bir kişi bile değilim yalnızlıktan.

Bir kişi bile değilim yalnızlıktan
Gözlerim ormanlara asılı
Agaçlar, kırlar ve şehirler geçiyor kaputumdan
O kadar geçiyorlar ki, sadece duruyorum
Bir an bir yerde ölümü tanımazlığımdan.

Ben bu kadar değilim
Kışlada ölü bir zaman.
tek bir cümlesine onlarca anlam yükleyen şair, ikinci yenicinin en ağır adamı.
Soruyordun
ilkyaz işte
Uyanıp bir bahçeyi dinliyoruz
Tenhalık böyle

Dallar mı kırılmış, sarmaşıklar mı toz içinde
Beklesem hemen gelecek olduğun
Tam öyle olduğun
Oysa hep yanımdasın, seninle her şey yanımda
Kırıp dökük de olsa yanımda
Mesela çok sevdiğin bir deniz bile yanımda
O deniz ki aramızda hiç kımıldamadan
Erkeğini iyi tanıyan bir kadın gibi yorgun.

Yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan
ikimizdik, iki kişi değildik
Bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine
Birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin
Yanlıştı, doğruydu, hiç bilmiyorum
Sanki bir bakıma ayrılık böyle.

Karşılıklı otursak da ne zaman
Masa örtüsünü ikiye bölen ellerimizdi
Bir tırnak yeşilinden gerisin geriye
Ayak bileklerimizden gerisin geriye
Bütün bunlar gereksiz, bilmiyorum sanma
Gereksiz ama yalnızlık böyle.
(...)
'mutluluğun sana verdiği tatili yaşıyor
bir açılıp bir kapanıyor kirpiklerin
bilmem alınır mısın söylersem
unutulmuş bir çirkinlikten başlıyor güzelliğin'

şairin son şiirlerini bir araya getiren "sevda ile sevgi" isimli kitapta hiçbir yerde yayımlanmamış şiirlerini bulabiliriz.
SENi GÜNLERE BÖLDÜM

Seni günlere böldüm, seni aylara
Daha yıllara, yüzyıllara böleceğim
Ve her zaman söyleyeceğim ki beni anla
Böyle eskitilmiş de olsa bu kalbi
Minesi çatlamış bir diş gibi durduracağım karşısında.

Şiirler söylenir, şiirler biter
Biz bu sevdayı neresine sakladıktı sen ona bak da
Kahverengi avuçlarına mı gözlerinin
Tam oradan mı kahverengi yağan bir aydınlığa.

Bütün günler yenileşir her bekleyişte
Ve bütün dünler, bütün geçmişler
Kapını açarsın ki bir de, hiç kimseler yok
Çaresiz, benim sana gelişim de hep böyle.

Dün akşama doğru turuncu bir bulut geçti
Sonra bütün bulutlar hep birden geçti
Anılar, anılar, belki hepsi bir kelime
ROBESPiERRE

Her gün biraz daha yalnız Robespierre
Ve Fransa biraz uğultulu
Yalnızdır akşamı yok edilen bir subay
Bilinmez ürkütülmüş atları ne çok sevdiği
Her yalnızlık biraz ihtilâl.

Çok şeyleri kadınlar için yaptım, kadınlar
Onlar ki yokmuşum gibi sevdiler beni
Beğenmek, beğenilmek gibi ayrı kaldılar
Bir gün de akşamdı, ben o akşamı hiç unutmam
Her sessizlik biraz ihtilâl.

işte bir tanrı evi, kimler ki geçerken uğruyorlar
Sonra çılgınlar gibi kalabalığa
Belki de yarı kalmış bir sevgiye koşuyorlar
Belki de her boyun eğdikleri, her diz çöküş
Yavaşça bir ihtilâl.
GEÇTiKTi BiRGüN HANi...

Ben uykudan uyandır uyanmaz
Dünyanın bütün huyları yüzümde
Ben bunlardan birini seviyorum en çok
Sana bir nar kesip uzatıyor ya doğa
Tutsam tanelerini
Sevincin gözyaşları derdim buna.

Bir süre bakışıyoruz karşılıklı
Ben uykudan uyanır uyanmaz
Benimle şiir gibidir bu
Tam karşımda ama yazılmamış
Durmadan bileniyor aklımda.

Seni unutarak baktığımda bile
Dunyanın her yerlerinden geçiyorsun
Yayılıyorsun kalabalıklara
Yalnız yayılmak mı
Aşkın en büyüğü, en dayanılmazı demeli buna.

Özlenirsin, alabildiğine varsın da
Daha da var oluyorsun gün günden
Olgun bir meyva gibi güleceksin zamanla
Bir kadın da değilsin, bir kişi de değilsin
Bir kuş olsa mavilik derdi buna.
bugün ölüm yıldönümü olan güzel şair.

Yerçekimli Karanfil

Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.

Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.

Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.


Adsız Bir Çiçek

Rengini dünyaya ilk defa sunan
Adsız bir çiçek gibi parlıyorsa gözlerim
Sevgilim
Bana 'sen bir şairsin' dediğin zaman.

Yalnız sana yazıyorum bu şiiri
istersen bir şiir gibi okuma
Çünkü her yıl yeniden yazacağım onu
Soğuklar başlayınca havalanıp
Millerce yol katettikten sonra
Güneyi tadan bir kuşun sevinciyle.

Ve yazmış olacağım bir de
Her dönemde her çağda
Sevdanın kendine özgü diliyle.


Bu Gemi Ne Zamandır Burada

Bu gemi ne zamandır burada
Çoktan boşaltmış yükünü
Gece de olmuş, rıhtım da bomboş
Mavi bir suyun düşünü uyutur bir tayfa
Arkada, güvertede
Ah, neresinden baksam sessizlik gene.

Yürürüm usuldan, girerim bir meyhaneye
içerde üç beş kişi
Yalnızlık üç beş kişi
Bir kadeh rakı söylerim kendime
Bir kadeh rakı daha söylerim kendime
-Söyle be! ne zamandır burda bu gemi
-Denizin değil hüznün üstünde.

Belki yarın gidecek
Bir anı gelecek bir başka anının yerine.

insan bazen ağlamaz mı bakıp bakıp kendine.
KıRDA KARANLıK

Kırda metalsi bir uçurum kalınlığında
Hiç kimselerin geçmediği sesi
Orda burda yaslı ışınlar. Ötede az
Bir korkuluk; ölümün kırçıl çiçeği
Saklı bir seyircini resim kalışındaki leke
Her evin bahçesinde bir lamba yanıyor sanki.

Gündüzler kimi yerde gecedir artık
Bakışım kumdan şimdi
Önce yaslı ışınlar, sonra karanlık
Avuçlarımı yüzüme kapatıyorum
Ben kapatır kapatmaz
Evet, biliyorum, iki kere karanlık.
var mıydık ? belki . . biraz
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.
fazla söze gerek yok bence..
Olmasan ne yapardık dedirten şair. Bazı insanlar vardır ki; bir yazıyla, bir şiirle başkalarının eksiklerini tamamlarlar, cümlelerin sonundaki noktalama işaretini koyarlar. işte o şairlerden bir Edip Cansever.Hiç yazmasan ne yapardık ?

UÇURUM

Bir ağaç sürüsünün üstünden
Çok ağaçlı bir ağaç sürüsünün üstünden
Kesilmiş limon dilimleri gibi düşüyor güneş
Votka bardağımın içine
Benim olmayan bir sevinç duyuyorum.

Kesiyorum durduğumuz yeri ortasından
Ey görünüş! seni bir yerinden hiç anlamıyorum
Dibimde değil ayaklarımın, damarlarında
Derinliğini orda tutan, orda harcayan
Uçsuz bucaksız bir uçurum.

Zamanla değil, bir yerde
Benim olmayan bir şeyle yaşlanıyorum
Geçiyorum ilk şeklimi tüketerekten
Ağır ağır yanan bir tuğla harmanını
Billurdan sarkaçlarıyla.

Kalbim, sersemliğim benim..
insanı darmaduman yapan şiirlerin şairi.

su

Bir gun, bir uzun gun hep denize baktik
Miller ve agirliklar bitti
Gelip gecmeler bitti, gemilerin
Beyaz ve kocaman govdeleri
Gozun kahverengi suyuna geldik.

Palamutlar yaktik, calilar her zamanki gibi
Susledi bizi bu ufak degisiklik
Cok agir bir seydi gun dortgenleri ustumuze dusen
Aydinliktan kopan aydinliktan kesilen
Agir mi agir
Kaldik ne kadar kaldiksa boyle
Sonra gun diye bildigimiz ne varsa akitildi
Duvarlar, sarmasiklar, evler akitildi
Gunesler, hizarlar, kiymik taneleri
Vinc sesleri, cekic sesleri bir bir.

Sokagin bitiminde donup arkama baktim
Her sey nasildi diye
Sundurma hazin
Carsi kararsiz
Duzlerde yarlarda tepelerde
Kurtlar, tavsanlar, yilanlar erimekte
Herkes dunyayi bir yanindan onariyor sanki
Meltem belli belirsiz birseyleri kipirdatiyor
Gozumu kapatik sokaga baktigimda
Sudur gun.

Ah sudur, ne yandan baksam sudur
Suyun imgesi sudur
Trenlerin kalktigi her yerde
Bavullar sudur
Bir gun bir Erzurum calkantisi
Obur gun Konya pasi
Manisadan gorunen Istanbul kiyilari
Cantasi acik duran bir kadinin anisi ve
Dudak boyasi
Ardahanli bir kartal
Kizilca hamamli bir pirinc
Tulbentler, yazmalar, krepler
Hep sudur
Askerin son defa memleketine baktigi
Yuzunu cevirince bir bardak gibi dusup kirilan memleket
Ve gemilerin agir agir limanlardan ciktigi
Ah sudur.

Bir gun, bir uzun gun bir aynanin onundeyim
Kirpikler ve saclar bitti
Govdem duvara surte surte inceltilmis bir nesne gibi
Dalgin ve uzun
Uzun ve sisli
Ben ki govdemle tattim govdemi, iyi bilirim
Bir hurma, bir basdonmesi
Kokusu basdonmesinin
Guzel kaplar aldim bu yuzden, ne kadar guzel kap varsa
aldim
Bilmek icin suyumu
Ve hazirlikli degildim ve bildim
Ben suyun bir dakika durdugu
Durunca boguldugu bir yerdeyim.

Bir kilimi yere sermek kadar guzel ne var
Sonra puskullerini duzeltmek kadar
Ya sofraya dilim dilim kesilmis bir domatesi koymaktaki
gorkem
Kamyon surmek yukunu bilmeden
Ve ikimiz bir aksam ustu sirasinda
Ve aksamustunun Anadoluya giden bir otobus gibi kalkmasi
sirasinda
Daglarda, tarlalarda, kopru altlarinda
Sazlarin, taslarin, yasunlarin arasindan gecerek
Bir akik gibi yansiyaraktan hem de
Kirmizi bir karpuzun dogum sancisina
Su akar ben akarim
Ben akarim su akar
Vakit yok bakismaya

Gunlerden suya.

Edip Cansever
inceliklerin, ışık hızıyla kayıp giden, gerçekte derin, yabansı anlamlarla yüklü kısacık anların, pembe, şeffaf bir sabahlık giymiş, uykudan yeni kalkmış güzel, ince bir kadın kadar uçucu, baş döndüren imgelerin, öfkesini kendi kendine söylenerek dile getiren, hayata pes etmiş ihtiyar bir adamın mırıldanmasına, sayıklanmasına benzer başıboş dizelerin zarif ozanı.

(bkz: adını funda oteli koy)
(bkz: sona kalsa)
ikinci yenicilerin tiyatro sanatına en yakın olanı...
satırlarını okurken üzerinize yazdıklarının kokusunu bırakan kırılgan bir adam.

yeşil ipek gömleğinin yakası, büyük zamana düşer.
her şeyin fazlası zararlıdır ya, fazla şiirden öldü edip cansever.

cemal süreya
infilak

Ben gidince hüzünler bırakırım
Bu senin yaşadığındır
Bir ev sıkılır kadınlardaki
Bir adam sıkılır kadınlardaki
Seni sevmek bu kadar mı
O benim yaşadığımdır.

Bazan da bir yerde kuşlar vardır
Ne uçmak, ne görünmek için
Bir karanfil pencereyi deler
Bir kapı kendiliğinden kapanır
istesek sevişirdik, ama olmadı
Biz değil yaşayan acılardır.

Gitsem de her yerde biraz vardır
Hatırda zamansız bir plak
Bir otel kapısı, biraz istasyon
Vardır o seninle birlikte olmak
Buluşur çok uzaktan ellerimiz
Ve nasıl göz gözeyiz ansızın bir infilak.