bugün

attila ilhan'ın en özel şiirlerinden olan, ''ben sana mecburum'' kendi sesinden...
https://www.youtube.com/watch?v=6Yr0rOfy7Sw
'yaşamak' bir perde gibi kalkıyor aramızdan
zamansız mekansız bir tünel başındayız şimdi
o mavi gözleri görmüş olmalıyım
bir ikindi vakti kaskatı ellerimin altında.

cahit zarifoğlu
kardır yağan üstümüze geceden,
yağmurlu, karanllık bir düşünceden,
ormanın uğultusuyla birlikte
ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte
kar yağıyor üstümüze inceden

sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
unutulmuş güzel şarkılar için
bu kar gecesinde uzaktan, yoldan
rüzgâr gibi tâ eski anadolu’dan
sesin nerde kaldı? kar içindesin!

(...)

ahmet muhip dıranas
sözde senden kaçıyorum
dolu dizgin atlarla
bazen sessiz sevdasın
ipekten kanatlarla.

ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla
karşıma çıkıyorsun
en serin imbatlarda
adını yazıyorum
bulduğun fırsatlarla
yüreğimin başına noktalarla, hatlarla
başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla
sözde senden kaçıyorum
dolu dizgin atlarla.

ne olur bir gün beni
kapından olsun dinle
öldür bendeki beni
sonra dirilt kendinle
çarpsam kara sevdayı
en azından yüzbinle
nasıl bağlandığımı
anlarsın kemendinle.

kaç defa çıkıp gittim
buralardan yeminle
ama her defasında
geri döndüm seninle
hangi düğüm çözülür
nazla, sitemle, kinle
ne olur bir gün beni
kapından olsun dinle.

şaşırdım kaldım işte
bilmem ki nemsin
bazen kız kardeşimsin
bazen öp öz annemsin
sultanımsın susunca
konuşunca kölemsin
eksilmeyen çilemsin
orada ufuk çizgim
burda yanım yöremsin
beni ruh gibi saran
sonsuzluk dairemsin.

çaresizim çaremsin
şaşırdım kaldım işte
bilmem ki nemsin.

yavuz bülent bakiler
Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?

sabahattin ali - içimizdeki şeytan
bedava yaşıyoruz, bedava;
hava bedava, bulut bedava;
dere tepe bedava;
yağmur çamur bedava;
otomobillerin dışı,
sinemaların kapısı,
camekanlar bedava;
peynir ekmek değil ama
acı su bedava;
kelle fiyatına hürriyet,
esirlik bedava;
bedava yaşıyoruz, bedava.

orhan veli kanık
altını çizdiğim bir kitabı birine verirken çekinirim.
sanki yaralarımı teslim ediyormuş gibi,
sanki "bak benim buralarım çok ağrıyor" der gibi.

turgut uyar - göğe bakma durağı
sevgi nasıl bulaşıcıysa, nefret de öyle bulaşıcı..nasıl bakıyorsa insan dünyaya, öyle görüyor, ne görüyorsa...
kararmışsa gönlü insanın, nereye baksa, orada kararmış gönüller görüyor...

cezmi ersöz - yine seninle geldi hayat
beni anlamıyorlardı. zarar yok.
zaten beni, daha kimler anlamadı.

oğuz atay
bir kurşunla yerlere yıkılan bir serseri
kazıyor tekmeliyor ayaklarıyla yeri...
gemi halatı gibi kolları geriliyor;
vücudu yılan gibi kıvrılıp seriliyor...
ölümün korkusudur şimdi beynini yakan.
bir ıstırap nehridir ağzından dökülen kan.
gözleri deli gibi fırlamış çanağından;
yaşlar yuvarlanıyor ateşli yanağından...
dalga dalga kan olmuş mor çiçekli mintanı,
göğüsünü parçalayıp çıkmak istiyor canı...
ıstırap korku hüzün gözlerinde birikmiş,
sönük nazarlarını sabit bir yere dikmiş.
o gözler bazan her şey bazan da buzlu bir cam...
(...)

sabahattin ali
dış'ın kuvveti değil, "iç"in zayıflığı tehlikeli. insan için en büyük risk, yine kendisidir.

sezai karakoç
esrarlı bir buhurdandan tüten belirsizlik, nispetsizlik, dengesizlik, şekilsizlik dumanları içindeyiz.
hattâ bütün dünya ve insanlık da böyle... tezadlar, muhaller ve acaiplikler dünyası...

necip fazıl kısakürek - rapor 10-13
insansız adalet olmaz
adaletsiz insan olur mu?
olur, olmaz olur mu!
ama, olmaz olsun

özdemir asaf
görsel
kıvam ve ruhî muvazene meselesine, tıbtan kıyasen güzel bir misâl:
“bütün maddeler zehirdir, ilâcı zehirden ayıran dozudur!”...

salih mirzabeyoğlu - insan ''erkek ve kadın''
kitaptan değil kitapsızlıktan korkmalıyız.

cemil meriç - bu ülke
uyanıyorum küstah sözcüklerle:
ey, iki adımlık yerküre
senin bütün arka bahçelerini
gördüm ben!

nilgün marmara
öyle çabuk geçiyor ki günler
hele sen de bir bak hayatına.
daha dün doğmuşuz sanki
yeni okula başlamışız,
yeni sevmişiz
öyle çabuk geçiyor ki günler
hele sen de bir bak hayatına
yarın bitecek sanki her şey
yarın ölecek gibiyiz.
daha doymamışız yaşamasına
günlerimiz dün bir, bugün iki
sakın bir şey bırakma yarına
yarın yok ki.

özdemir asaf
an gelir
paldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölür
an gelir biter muhabbet
çalgılar susar heves kalmaz
şatârâbân ölür

şarabın gazabından kork
çünkü fena kırmızıdır
kan tutar / tutan ölür
sokaklar kuşatılmış
karakollar taranır
yağmurda bir militan ölür

an gelir
ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır
hayalleri yasaklanmış
an gelir şimşek yalar
masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
direkler çatırdar yalnızlıktan
sehpada pir sultan ölür

son umut kırılmıştır
kaf dağı’nın ardındaki
ne selam artık ne sabah
kimseler bilmez nerdeler
namlı masal sevdalıları
evvel zaman içinde
kalbur saman ölür
kubbelerde uğuldar bâkî
çeşmelerden akar sinan
an gelir
-lâ ilâhe illallah-
kanunî süleyman ölür

görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür
-tahrip gücü yüksek-
saatli bir bombadır patlar
an gelir
attilâ ilhan ölür.

attila ilhan
baba şehirde eşek kaldı mı?
-kaldı oğlum, kaldı.
-ama artık ahırlarda değil, evlerde, apartmanlarda yaşıyorlar.

kemalettin tuğcu
-Biz de apartmanda yaşıyoruz biz eşek miyiz baba?
+Ne alakası var eşoğlueşek!
ne dizimde kuvvet, ne cepimde para...
bilmiyorum niçin geldim buralara!
hava berbat... deniz ulur, gökyüzü ulur
hu soğukta iliğime işledi yağmur...
bakmayarak fırtınanın boğuk sesine
çöküverdim köprünün bir kanepesine...

deniz bazan susup bazan homurdanıyor;
üsküdar’da birkaç ışık sönüp yanıyor:
eşelenen kıvılcımlı bir mangal gibi...

gece sarmış etrafı bir siyah şal gibi...
kırbacını dalgaların vurup sırtına;
onları da kudurtuyor şimdi fırtına...
işte böyle yerler, gökler saçarken ölüm,
ben buraya nasıl geldim, onu düşündüm.

sabahattin ali
şafağa ancak
gecenin yolunu izleyerek ulaşılabilir.
gariptir ki,
kimi zevklerin tutkusudur,
acılarımızın bir kısmını oluşturan.
(...)

adlandıramadığın nimetleri özlediğinde,
ve nedenini bilmeden kederlendiğinde,
işte o zaman büyüyen her şeyle
beraber büyüyecek ve
üst benliğine uzanacaksın.

ağaçlar yeryüzünün
gökkubbeye yazdığı şiirlerdir.
ama biz onları devirir ve
boşluğumuzu kaydedebilmek için
kağıda dönüştürürüz.
(...)

en büyük sarkıcı,
sessizliğimizin şarkısını söyleyendir.

eğer ağzın yemekle doluysa
nasıl şarkı söyleyebilirsin?
Ve eğer elin altınla yüklüyse,
şükretmek için nasıl kaldırabilirsin?

sözler zamansızdır.
onları zamansızlıklarını bilerek
söylemeli ya da yazmalısın.

şiir bir düşüncenin ifadesi değildir.
o, kanayan bir yaradan
veya gülümseyen bir ağızdan
yükselen bir şarkıdır...

halil cibran
gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider
bir nehir gibi susarım yüzünün deltasında
yanlış adresteydik, kimsesizdik belki
sarışın bir şaşkınlık olurdu bütün ışıklar
biz mi yalnızdık, durmadan yağmur yağardı
üşür müydük nar çiçekleri ürpeririken,

gidersen kim sular fesleğenleri
kuşlar nereye sığınır akşam olunca.
(...)

gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
bir tufan olurum sustuğun her yerde.

ahmet telli
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
kuşlar geçiyor, derken;
yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
ağlar çekiliyor dalyanlarda;
bir kadının suya değiyor ayakları;
istanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı.

orhan veli